Endişe ve kişisel tarihim

Uzun süredir yoktu, geldi tekrar kapımı çaldı. Ne olacak? Nasıl olacak? Bir derin belirsizlik hali içinde fazla çalışan zihinle sınav bunun adı... Hepimize oluyor. Hem de günde binlerce defa... Şayet eğitimli bir zihnimiz yok ise, huzur ve dinginlik konusunda çalışmıyorsak bu tuzağa hepimiz kolayca düşüyoruz. Endişe ve duygu durum bozukluğu çok sinsi bir zihinsel hastalıktır ve nedeni fazlaca düşünmektir. Bu duruma anksiyete bozukluğu da deniyor.


Descartes “Düşünüyorum öyleyse varım” dediğinde felsefede çığır açmış ama aslında çok daha büyük bir yaraya parmak basmıştır. Bundan on yıl önce Eckhart Tolle’nin “Şimdi’nin Gücü” adlı çok satanlar listesinin başındaki kişisel gelişim kitabını elime aldığımda anlamıştım bunu. Çok düşünmek ve gereksiz endişeler yaratıp onların içinde acı çekmek korkunç bir hastalıktı! Bu idrak ve kitabın içindeki birbirinden değerli bir sürü bilgi o kadar şok edici geliyordu ki, kitaptan bile korkmuş, belli bir süre okuyamamıştım. Çünkü ilk defa ‘anne’ olmuştum.


Bilimsel verilere göre beynimin endişe merkezi haddinden fazla çalışıyor, ruhsal verilere göre de tam bir varoluş depresyonu yaşıyordum. Depresyon tiplerinin en derin, atlatması en zor olanlarından... Entelektüel zihnin açıklamalar bulamadığı, ruhun sezgisel taraftan binlerce yeni keşfe açıldığı alanda, deliliğin sınırlarında gezilen bir bölge... Ruhun varlığını bile o zamana kadar sorgulamamış rasyonel zihin için korkunç bir cehennem... İşin en komik yanı da dışardan çok da anlaşılmayan depresyonumla normal bir hayat içerisinde başarıyla ilerlememdi. Zihnimdeki otomatik pilot çok iyi iş görüyor fakat yalnız kaldığım anlarda saçmasapan milyonlarca korkuyla üzerime üzerime geliyordu ve ben o an yok olmak ve hiç acı çekmemek istiyordum. Kavun yerken boğulacağını düşünmek, dünyanın yörüngesinden çıkarak sonsuz boşluk içerisinde sürüklenip hızla parçalanacağına inanmak, yeryüzünde dengede duran su ve kara dağılımının bir an gelip ters yüz olacağına dair vizyonlar ve daha niceleri... (Bu arada o sene Japonya’da büyük bir deprem oldu, tsunami dev dalgalarıyla geldi, binlerce insan öldü.)


Bana çok ihtiyacı olan bir varlık doğurmuş, kendi ruhumun yeniden doğumuna da tanıklık etmiştim; farkında değildim! Yaşamın devamı için DNA’mdaki kalıtsal materyali geleceğe aktarırken, koruma iç güdüsü endişe merkezimi de çok çalıştırıyordu. Yine de bütün bu olanların bir sebepten ötürü olduğuna inanmak istiyordum. Rasyonel sebep sonuç ilişkileriyle problem çözmeye alışmış analitik zihnim, süreci, yaşadıklarımı kısacası beni bana anlatamıyordu artık. Ve ben o dönem hamilelik sırasında tanıştığım yoga, meditasyon pratiği, din kitapları, felsefe kitapları, kişisel gelişim atölyeleri ve ulaşabileceğim her türlü şeyi bana gönderilmiş bir yardım kanalı olarak görüp bolca bilgilendim. Bilgilendikçe rahatlayan zihnimle birlikte ilk defa ruhumu da beslemeyi ve dinginleşmeyi öğrendim. Evet önce tedirgindim, çokça bilgiye ihtiyacım vardı ki -en önemlisi, depresyonun tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu öğrenmek ve kabul etmek- rahatlayayım. Ondan sonra da tedavi yöntemi belirlemek...


Sezgilerimi dinlemeye başladığım için o dönemde neyin iyi neyin kötü geldiğini fark edebiliyordum artık ve en iyi gelen şeyin tüm endişelerimi olduğu en saçma halleriyle eşime anlatmak olduğunu fark ettim. Varlığına her gün şükrettiğim, ruhumun diğer yarısı sevgilim, kabul’ü o kadar yüksek bir kişi ki, ne anlatırsam anlatayım “neden olmasın ki, tabii bu da olabilir ama şu an bunu bilemeyiz ve bunun için endişelenmeye hiç gerek yok” dediğinde Eckhart Tolle’nin de ne demek istediğini çözmüştüm. Oysa ben kocasına çeşitli zamanlarda “içimde kötü bir his var”,”anlamsız iç sıkıntılarım var bir şey mi olacak?”, “acaba sizi kafamda mı yaratıyorum? Siz var mısınız? Ya ben?”, “Sence bu gece deprem olur mu?” gibi sorular soran bir kadındım. O da her zamanki sakinliği, yargısızlığıyla beni sarıp sarmalayan bana yaşam enerjisi veren, teslimiyet’i öğreten ve çokça da AN’da olan biricik sevgilim...


AN’da olmak ne demek peki? AN’da olmak; ne geçmişin pişmanlıklarını, ne de geleceğin endişelerini içinde bulunduğun AN’a taşımamak demek! Çünkü zihin, AN’da olmadığı her an bu iki durumdan biriyle kendine acı çektirmeye çalışır. Halbuki geçmişten bir anıyı çağırdığımızda da bunu ŞİMDİ yaparız, gelecek endişesi taşıdığımızda da! Henüz gerçekleşmemiş, kuvvetle muhtemel kötü bir kurguyu ya da olumlu beklentilerimizi ŞİMDİ’ye çağırırız. Özetle pişmanlıklarımızın acısını, korkuların yarattığı kötücül duyguları ve beklentilerin hayal kırıklıklarını ACI’mıza sos yapar, bir güzel kıvranırız. Oysa ki AN, olmakta olanla akıp geçmektedir. Sonsuz alternatifler deniziyle evren önümüze her an yeniden kurulur. ŞİMDİ’yi kaçırmamak için tam bir mevcudiyet haliyle onun içinde yer almak gerekir.


ŞİMDİ’ye nasıl girilir?

Yukarıdaki değerli bilgilerden sonra ikinci soru da bu oluyor. Nasıl başaracağız? Burada kısaca iki metottan bahsedeceğim:


1- Bilinçli bir şekilde aldığınız ve verdiğiniz nefesi izlemek:

Bu meditasyonun en basit, en yalın halidir. İç gözlemcinizin nasıl çalıştığını fark edeceğiniz en kolay sakinleşme ve yüzde yüz anda olmaya imkan tanıyan en basit yöntem...Sorun kendinize! Nefes alıyor muyum? Nefesinize odaklandığınızda düşünemezsiniz. Konsantrasyonunuz kopar ve aklınıza düşünceler gelmeye başlarsa paniklemeden ve amacınızdan kopmadan bu düşüncelerin bir film şeridi gibi gözünüzün önünden akıp gitmesine izin verin. Dikkat vermezseniz tüm bu düşünceler akarak kaybolacaktır. Kendinizi tekrar nefese gelmeye odaklayın. Nefes kendiliğinden gelip sizi bulduğunda çok fazla şeyin değişmeye başladığını zamanla fark edeceksiniz.


2- Günlük işlerinizi yaparken tam bir bilinçle sakince o an’ı hissederek yapmak:

Eckhart Tolle diyor ki; elinizi yıkarken, suyu hissedin, sabunun kokusunu içinize çekin, bir sonra yapacağınız işi düşünmek yerine o anın içinde var olun! Bu hayatlarımıza uygulamaya başladığımız zaman sakinlik ve huzur getiren bir pratik olmaya başlıyor, inanın. Endişe, kaygı, pişmanlık hiçbiri zihne girip bizi zehirlemiyor. Olmuş ya da olmamış şeyleri düşünmenin hiçbir anlamı olmadığını bilsek de öğrenilmiş dersler, risk senaryoları gibi şeyler üzerinde bolca çalışmaya alışmış zihin, düşünmediği zaman yok olacağını düşünüyor. Aslında bunların hepsi ego’nun yani nefsimizin bir oyunu, fark edelim! Yok olmak istemeyen şey nefsimiz. Halbu ki ÖZ’le buluşabilen her varlık, sessizlik ve huzur hisseder. Derin bir varoluş sevinci içinde olur. O alanda korku, öfke, endişe yoktur. İnsanlar olarak bizim de yapmamız gereken şey, saf bilinci olabildiğince hissetmek ve onu olabildiğince deneyimleyebilmek olmalı.


Biliyorum bahsettiklerimi uygulaması çok da kolay değil. Ben de uzun süre engel olamadım korkularıma, endişelerime ama biliyordum ki IŞIK var, yapabilenler var. Hem de yanıbaşımda bana rehberlik etmek için bana yolu öğretmek için benimle. Benim sürecim, ilk bebeğimiz Poyraz’ın doğumuyla başladı. Doğumla gelen farkındalık, bebeğimin adı gibi, önce tüm bildiklerimi, inanışlarımı, tutunduklarımı müthiş bir fırtınayla darma duman edip, sürükleyerek götürdü. Sonra bir sakinlik, dinginlik hali getirdi bana. Bir hal ki, görünenin ötesine geçmek isteyenlerin bildiği...O gün bugündür ben elimden geldiğince HAKİKAT yolunda yürüyorum. Kendi evrenimden makro evrene açılan kapıları sevgiyle geçmeye çalışıyorum. İkinci bebeğimiz Atlas’ın da gelişiyle bambaşka bir enerji hissediyor, yolda yılmadan yürüyorum. Sanıyorum ki, koskoca DÜNYA’yı omuzlarımda taşıyabilirim. Bu yolda düşüyorum kalkıyorum, değişiyor, dönüşüyorum. Halkalarla buluşuyor, yeni halkalar yaratıyorum. Her bir halkayı birbirine ekleyip kocaman kalabalıklara ulaşıyorum. Çok şükür IŞIK hep destekliyor.


Ve demek istiyorum ki, IŞIK hep bizimle! Göremediğimiz en karanlık zamanlarımızda bile... Üstümüzde kara bulutlar, zihnimizde bir düşünce bataklığıyla dolaştığımızda bile hep başka bir seçeneğimiz var. Görmek nasip olsun dileyen gözlere ve kabulle gelen teslimiyet rahatlatsın tüm yorgun zihinleri, yolunu şaşırmış ruhları!

Yolculuk hep IŞIK’a...

Hatırlayalım,

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir çok güzeldi. insana umut veriyor
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel bir yazı olmuş ışığınız hep parlasın.
    CEVAPLA
  • Misafir Şahane bayıldım????????
    CEVAPLA
  • Misafir Çok aydınlatıcı
    CEVAPLA
  • Misafir Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık..Anda kalmayı öğrenmek kolay değil ama bir şeyi yapmayı, ancak onu yaparak öğreniriz, değil mi..sevgiler
    CEVAPLA
  • Misafir Şu siralar tam da uzerinde calistigim sey AN'da kalabilmek ve bunu yapmaya calisirken bu yaziyla karsilasmam, cok tesekkurler. Yazilariniz farkli bakis acisi getiriyor ve yeni farkindaliklara olanak sagliyor. Esenkalin...
    CEVAPLA
  • Misafir umut hep var en önemlisi her zaman başka bi seçenek var en kapana sıkışmıs hissettigimde aklıma gelmesi umuduyla .. teşekkürler güzel yazınız için
    CEVAPLA
  • Misafir Kaleminize sağlık harika bir yazı olmuş
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.