X

Çok sevgili kız kardeşim,


Bugün birileri sana bizim günümüz olduğunu söyleyecek. Yakınındaki seni seven, sayan erkekler sana çiçekler verecekler. Sen kendini belki şımartılmış ve değerli hissedeceksin. Belki de çevrenden ilgi alaka bekleyeceksin…


Bil istiyorum, ben pek sevinemiyorum böyle bir günün varlığına! Dünya Erkekler Günü diye bir şey var mı? Düşün istiyorum! Küçücükten beri kafam hep cinsiyetler üstü çalışmış olsa da canım vatanımda ve dünyada kadına karşı uygulanan çifte standartı, küçük görmeyi, fırsat eşitliği tanınmayışını ruhum pek kabul edemedi benim.


O yüzden sevgili kardeşim,

Ben de hemcinslerimden yana tavır alabilirim bu yazıda. Uzun uzun anlatmak isteyebilirim. Detaylar verip bolca bilgilenmeni isteyebilirim. O kadarcık da olsun bir kerelik, izin ver! Belki zamanı geldiğinde kadınların uyanışını izleyen erkek kardeşler destek verirler insan olabilmenin gerekliliklerini savunan, cinsiyet eşitliği konusunda canla başla çalışan kadın kardeşlerine. İşte o zaman bir ütopya gerçek olur…


Son zamanlarda bu konulara daha çok kafa yoruyor, farklı farklı çemberlerle çalışıyorum. Her yerde kadın kardeşlerim çoğunlukta. Ya hareket önderi ya da çember kolaylaştırıcısı olarak toplumsal rollere soyunuyorlar ve çok da iyi yapıyorlar. Binlerce yıldır ataerkil toplum düzenine göre şekillenmiş bazı öğretiler bu çalışmalar sayesinde gözden geçiriliyor. Köhnemiş olanlar, kadını ikinci plana atmaya çalışan, kötücül bir bilincin ürünü olduğu aşikâr olanlar yavaş yavaş toplumsal hafızadan silinsin isteniyor.


Kimler mi yapıyor bu çalışmaları? Amaçları ne?

Geçtiğimiz günlerde Mümkün Dergi kurucuları Serda Kranda ve Yaprak Gökçen Çetinkaya sayesinde bir çembere dahil oldum. Mümkün, yayın hayatına yeni başlamak üzere olan, “o da mümkün ama e ama bu da mümkün” demeyi olanaklı hale getirebileceklerin dergisi olmaya aday yeni bir dergi. Spiritüel alanı, bilimsel alanla, felsefeyle, mümkün olan her şeyle harmanlamaya istekli olanların dergisi… Merak etmeden duramayanların dergisi…Bu iki cesur kadın yayıncılıktaki tecrübelerini, alanında uzman, araştırmaya hevesli yazarlarla birleştirerek görünenin ötesini merak edenler için gümbür gümbür geliyorlar. Dergi yayınlanmadan da ilk etkinliklerini “cinsiyetlerimizin ötesindeki varlık hallerimizle birbirimize sarılmak mümkün!” diyerek yaptılar. Canan Güllü’yü davet ettiler ilk etkinliklerine… Çoğunluğu yine kadınlardan oluşan bir çemberdi. İki erkek kardeşin eşlerine destek olabilmek ve belki de yaramızı anlayabilmek ihtiyacıyla orada olduğunu düşünüyorum. Sevindiriciydi. Çok vurucu bir üç saatti, kardeşim. Anlatayım anladıklarımı, paylaşayım derdimi…


O gece, Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü ile sohbet çemberinde Türkiye’de kadın hareketlerinin ne kadar güçlü olduğunu duyunca hem sevindim hem de buna rağmen hala kadın cinayetlerini konuşuyor olmaktan dolayı utandım. Türkiye’de yılda ortalama olarak dört yüz kadın öldürülüyormuş. (Bu konu beni çok üzüyor ve canım ülkemin bu şekilde anılmasından duyduğum rahatsızlığı daha önce “Kız kardeşlik” yazımda paylaşmıştım.) Bunun sebebinin zannedildiği gibi pek de yasadan (İstanbul Antlaşması, Medeni Kanun) kaynaklanmadığını, sorunun uygulamada olduğunu keşfetmek, şok ediciydi. Uygulamadan kaynaklı çok hata var maalesef ve bu da bilinci değiştiremediğimiz sürece tam olarak uygulanamayan cezalarla da kadına şiddet konusunda fazla yol alamayacağımızı gösteriyor.


Özetle sevgili kardeşim adaleti teslim ettiğimiz hâkimlerin, kanun uygulayıcılarının toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitilmesi gerekiyor. Her bir kadının da 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği[1]hakkında bilgilenmesi gerekiyor. Canan Hanım büyük bir adanmışlıkla otuz yıldır bu alanlarda yaptıkları çalışmaları anlatırken hayranlıktan, saygıya, minnete, sevgiye ve yardım edebilme isteğine dönüşen duygularım arasında sıkışıp kaldım o gece. Soluksuz dinledik kendisini. Çalışılabilecek o kadar çok çalışma alanı olduğunu gördüm ki seninle de paylaşmak istiyorum sevgili kardeşim.


İlham olabilmek, fikir verebilmek niyetiyle özetliyorum Canan Hanım sayesinde fark ettiğim potansiyel çalışma alanlarını:












Benim ütopyam ne?

Benim ütopyam, “YAŞASIN CİNSİYET EŞİTLİĞİ!” diyebilmek… Daha ilk okulda başlamalı toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi ama öyle bir eğitim olmalı ki bu, ruhsallıkla desteklenmiş, eril ve dişil enerjinin nasıl bir bütünü meydana getirdiğini felsefik düzlemde anlatabilecek aydın kafalar tarafından verilmeli. Bu aydın kafalar dünyaya doğduğu fiziksel cinsiyetten ziyade varlığının taşıdığı enerjinin ne demek olduğunu anlatabilecek kadar bilgili olmalı. İki enerji formunun da dengeli olarak bu evrende dağılışının harmoni demek olduğunu, birinin diğerine üstün olmadığını, biri OLUŞ’u simgelerken, diğerinin HAREKET’i simgelediğini bilecek yeni nesiller yaratılmalı.


Dilde ve düşüncedeki kalıplaşmış yanlış inanışlar, kültürel kodlamalar toplumsal hafızadan silinmeli. Bunun için de doğru söylemleri hayatımıza sokacak işin uzmanı kişiler kamusal alanlarda, medyada ve basın yayın örgütlerinde çalışmalı. Toplumda cinsiyet eşitliği dili ancak bu şekilde hayatımıza girerek yaygınlaştırılabilir.


Herkes üstüne düşeni yapmalı; bu yeni çağda uyanışta olan ve kendince etki alanı olan her kardeşim… Sorumluyuz. Bilenin bilmeyene, olanın olmayana borcu olan bir dünyada yaşıyoruz. Eğer uzun süredir kendi kişisel gelişimin üzerinde çalışmışsan belki de toplumsal alana geçmenin vakti gelmiştir. Ne dersin? Bireysel ve toplumsal kalkınmayı bir arada yürütmek nasıl mümkün olur? Kadın çemberleri nasıl birleştirilir?


Neden şefkat çalışması yapan bir kadın mentor, avukatlarla, hakimlerle, doktorlarla gönüllü çalışmasın?


Neden kamu yararına çalışan psikologlar, spiritüel çalışmalar yapıp, şifa yaratabilmeyi başarmış bu işin uzmanlarıyla ortak çemberler yapmasınlar?


Neden kadınlığın, o muhteşem dişil alanın, sarıp sarmalayan, şefkatle şifalandıran huzurlu enerjisi bir toplumu dönüştürmesin?


Neden 8 Mart’ı vazolarda soldurduğumuz, hiçbir şeyi değiştirmeyen çiçeklerle geçireceğimize, EŞİTLİK’i kutladığımız gün olarak anmayalım?


Düşünelim kardeşim, düşünelim ve harekete geçelim.


BİZ’i seviyorum.

Kardeşin Nihan


[1] https://www.mevzuat.gov.tr/File/GeneratePdf?mevzuatNo=17030&mevzuatTur=KurumVeKurulusYonetmeligi&mevzuatTertip=5