X

Canım Kardeşim,


Çok özledim seni. Ne zamandır yazmıyorum sana. İçimi döküp, paylaşmıyorum gördüklerimi, hissettiklerimi, öğrendiklerimi…


Durdum ben. Yazmıyorum, pek çalışamıyorum. Yaşamak eylemiyle fazlasıyla meşgulüm şu sıra.


Ne mi bu yaşamak?

Valla bazen sadece gündelik ev işleriyle uğraşmak, bazen çocukların peşinde onlar nasıl mutluysa o şekilde akmak, kaçamak yapabilirsem sahilde bir yürüyüş, uzun uzun boşluklara bakmak, bolca okumak ve döngüsü tamamlanan bazı işleri nihayetine erdirmeye çalışmak.


Yaşamım bu şekilde şu an. Kendimi çok üretken hissetmemekle birlikte iyi hissediyorum sevgili kardeşim. Nasıl iyi hissetmeyeyim ki? Sadece tatil yaparak geçirdiğim bir Temmuz ayı oldu, sonrasında da pek yavaş bir Ağustos… Hayatımda ilk defa gerçekten hiçbir şey yapmadım. Eskiden olsa durdum diye içimde fırtınalar kopar, çalışmamak, fayda üretememek, âtıl ve tembel hissetmekle ilgili krizlere girerdim biliyorsun.


Ama birlikte öğrendik hatırla; yetersizlik ve mükemmellik sabotajcıları hep kol kola geziyor. Ne kadar mükemmeliyetçi, aşırı çalışkan ve yorgunsan o kadar yetersizlik hissediyorsun. Yalan mı? Yalansa yalan de! Ne yapsan yetmiyor, hep daha fazlası için en çok kendini tüketiyorsun. Görmüyor musun? Ben gördüm ve yine durdum. Ohh iyi ki de durdum.


Üç hafta hiçbir şey yapmama sözüm vardı kendime. (Bu hiçbir şey den kasıt aşırı düşünme, eylem planı ve okumayı dahi içeriyordu) Yapabildim. İlk defa. Kendi çalışma rutinimin dışına çıktım ve tatilde bile zihni durmayan Nihan’ı susturdum. Çocuklarımla dolu dolu vakit geçirdim, tatil yaptım, uyudum, pazara gittim, gezdim tozdum evime geldim, ev işi, yemek, çamaşır, temizlik, çocukların planları vs. derken dolu dolu bir hayatım olduğunu ve tüm bunları yapabilmenin de bir “iş” olduğunu fark ettim.


Oysa sevgili kardeşim ben bu bahsedilenlerin keyifli olanları dışındaki her şeyi zaten yaparken bir de “bundan daha fazlası nasıl olabilirim?” diye soruyorum kendime hep. Bunda kötü bir şey yok tabii. Hatta çoğu zaman da tavsiye ettiğim üretkenlik ve faydalı olma, toplumsal katkı konularına örnek bir rol model çizmeye çalışıyorum kendi yaşamımla. Bu konuda kendimden razıyım çoğunlukla. Ama bazen balatalar yanıyor. “Fark etmek gerek” diyor iç sesim.


“Kimse için çok fazla olmamak lazım. Hatta bunu parlamak ile de karıştırmamak lazım” diye ekliyor temkinli olan tarafım.


Bu ne demek?

İşte burası çok karışık ve ince bir çizgi canım kardeşim. İçimde fırtına öncesi bir sessizlik yaşıyorum ve belki bu yazıda seninle hepsini paylaşamayacağım bile. Çünkü sezgi bazen o kadar önden geliyor ki söze dökmeye çalıştığında kimse için anlamlı olmuyor.


Sadece sezen biliyor muhtemel olanı.


Ben de öyle bir haldeyim ve fena halde çevremi gözlemliyor ve dersler alıyorum. İkimiz için de önemli olan bazı farkındalıklarımı da yazmaya çalışıyorum.


Seninle paylaşmak istediklerimi kısa ve öz tavsiyeler olarak değerlendirebilirsin şayet istersen. İşte listem aşağıda:












(Eğer bu son madde konusunda derinleşmek istersen canım kardeşim, daha önce Mümkün Dergi için yazdığım “Emek, çaba ve kendinden oluş haline geçmek” adlı yazımın linkini aşağıda paylaşıyorum.)[1]


Bekleyelim ve görelim,

Kardeşin Nihan,


[1] https://mumkundergi.com/emek-caba-ve-kendinden-olus-haline-gecmek/