X

Kafam mısır patlatma makinesine benziyor.

Muhtemelen demirim ya da B12’m düştü yine, canım kırmızı et çekiyor. Et yediğim için kendimden nefret ediyorum. Hamburgerciye gittiğim için kendimi ayıplıyorum. Yuvarlak ekmekleri hızla demir rafa dizen yorgun ellerin sahibiyle göz göze gelince sakalla bıyık arasında kalıyorum, yine. O eller temiz olabilir mi? Boğaz tokluğuna çalışandan bana hizmet etmesini bekleyebilir miyim? Sebebi ben değilim deyip işin içinden çıkabilir miyim? Ya ben, ne tokluğuna çalışıyorum? Tepeden bakmak bu değilse ne?


Çatlaklar var kafamda, sızıntı yoğun.

Hızlı tüketim mallarını sepete attığını sanırken o mallardan da mal olduğunu fark etmemek büyük gerzeklik. Mamalarını kasaya okuturken bir yandan dükkânın telefonunu cevaplayan kasiyere horozlanılmaz. Senin çıktığın kapıdan giren kıştan buz kesmesinler diye bacaklarının dibine koyduğu elektrikli sobanın hatırına, hiç değilse. Ona horozlanan arkadaş nasıl eğitilir? Eğitim kabul etmiyorsa ilişkiyi kesmeli mi? İyi de sen kendini ne zaman eğittin? Annenden bu bilgelikle mi doğmuştun?


Sızıntı yoğun. Uygun ekipmanı olan tesisatçı yok.

Suriyeli göçmenlere evlerini açan İzlandalıları eş dost önünde öve öve bitiremezken iki odalı evinde yalnızlığına methiyeler düzmek! Evini savaştan kurtulup sokağa düşmüş insanla paylaşmayanın konuşmaya hakkı olur mu? Peki konuşanı ayıplamaya hakkı olan var mı?


Depremler oluyor beynimde ve çıkarıp beynimi tahta masanın üzerine koymak, içine parmaklarımı daldırmak istiyorum. Ve ne düşüneceğimi, nasıl düşüneceğimi söyleyen entellerin ağızlarına ellerimle bastırmak. Sevgililerine zorla dantelli giydiren maçolara benziyorlar. Hayatlarını belgesel perdesine versek, geçip karşısına hep beraber izlesek, bekçiliğini ettikleri yerde bir dakika durabilirler mi acaba. Demek istiyorum: Dün öngöremeyip alkış tuttuğunu bugün yerin dibine sokman bir işe yaramıyor bebeğim! En iyisini sen bilmiyorsun, en doğrusunu sen söylemiyorsun. Ne yaparsın ki her ga-s-tecinin, dahî öyle hissedenin içinde bir artist yatıyor.


Depremler oluyor beynimde ve çıkarıp beynimi tahta masanın üzerine koymak, içine parmaklarımı daldırıp karıştırmak istiyorum. Engel olamadıklarını seyrederken delirmenin eşiğine gelmekle kendi can derdine düşmek arasında bir yerdeyim. Et yediğim için, panzer arkasında can sürüklenmesini izlediğim için, mamamı hazırlayan yorgun eller temiz mi diye düşündüğüm için, için... için... için... kendimi suçlamaktan ciğerlerim sökülecek. Şu hayata yetmeye çalışıp yetememenin ilacını kaç doz almalıyım?


Ya da kaç rekât yoga kılsam düzelirim?