X

Dudaklarım soğuktan değil kemirmekten paramparça, ağzımın kenarında uçuklar var, vücudumda sivilceler. Dilimin ucuna gelenleri bir söyleyebilsem, toplu iğne ucu görmüş cerahat gibi boşanacak, temizleneceğim.


İkide bir gözlerim doluyor. Tutuyorum, derin nefes alıyorum ki içeri aksın. Sanki biri görse ne olacak. Yokmuş gibi davrandığım, çözmeyi ertelediğim, gözüme görünmesinler diye halının altına ittiğim ne varsa yerinden çıkmak, yolunu bulmak, akıp gitmek istiyor.


Hepsi hep susmaktan. Azat etmeyi reddettiğin ne varsa içinde topak topak oluyor, yumrulara dönüşüyor. “Ağrıyor” diyorsun ya, aslında etin değil kasın değil diyemediklerin seni ağrıtıyor. Ne gripten, ne tutulan belinden bu ağırlık. Diyemediklerini artık taşıyamıyorsun.


“Hayat kısa” ile “vakit var” arasında bir yerdesin. “Hadi” ile “acele etme”.


İçindekileri bir fihriste döksen ne yazarsın? Kaç sayfa sürer? Konuları sayfalara nasıl dağıtırsın? Gözaltı kapatıcısı niyetine önlere eğlencelileri alır, ötelediklerini yine arkalara mı atarsın?


Yok, biriktirmeye gelmiyor.


Sadece bir günümün kaldığını bilseydim ne yapardım diye düşünüyorum. Hayal edemiyorum, kendimle pazarlık edip süreyi uzatıyorum. İdam mahkûmlarınınkine benzer bir durum değil. Serbestsin, sokaklar senin, dünya senin, tercihler senin, seçenekler sonsuz. Herhalde önce kendime gerçekten ne istiyorum diye sorardım. Civarımda sinir olduğum insanlara sinir olmaktan vazgeçer, önemsiz şeylere lanet edecek vaktim olmadığını idrak ederdim. Aklımı başıma toplar, şikâyet etmek, sızlanmak yerine kendim için bir şeyler yapardım.


Beni üzenleri affetmek aklıma gelir miydi bilmiyorum. Belki affetmek sen giderken değil, sadece zamansız gidenler için yaptığın bir şey. Ama canımdan saydıklarımdan âni parlamalarım, bir de bir türlü yapamadıklarım için af dilerdim.


Kuş gibi hafiflemek isterdim. Yolda giderken bağladığın ağırlıklar ancak çabuk batmaya yarar, içine atmak ağır ağır intihar. Taşıyamadığım ağırlıkların bağcıklarını birer birer çözerdim. Söyleyemediklerimi daha fazla içimde tutmazdım. Bağıra çağıra değil, neyi, neden daha fazla tutamadığımı anlatırdım sakince. Anlaşılmazsam da dert etmezdim.


“Hayat kısa” ile “vakit var” arasında bir yerdeyim.


Acele etsem bir çuval inciri berbat edeceğim, vakit var desem sayılı günlerim ellerimden kayıp gidecek. Biri, bir makina ihtimalleri hesaplasa bile ne yapacağını söyleyemez.


Hayat kendine eziyet etmek için kısa, ama mutlu olduğun halleri nihayetlendirmek için acele etmeye gerek yok. Ya içinde biri ölecek ya giderayak içinde birini yeşerteceksin. İkincisine değer.