X

Babamınki hariç hep başkalarının evinde oturdum. Hep kazandığımın yarısından fazlasını onlara verdim. Hiçbiri ezelden beri orada değildi, muhtemelen hepsinin de yeri eskiden dutluktu. O yüzden hep haddimi bildim. Bulunduğum yere sonradan gelenleri küçümsemedim.


Günü geldiğinde taşındım. Her taşınmada sahip olduğum birçok şeyden vazgeçtim. Her defasında “Oh ne iyi oldu hafifledim” dedim. Sanki ayağıma dolanan fazla eşyalardan vazgeçmek için yaşadığım yerin değişmesi gerekiyordu.


Son yer değiştirmemde sadece fazlalıklardan değil, sahip olduğum her şeyden vazgeçmem gerekti. Şimdi benim seçmediğim eşyalar kullanıyorum. Oturduğum kanepeyle, uyuduğum yatakla, yemek yerken tuttuğum çatalla aramda ancak benim hissedebilebildiğim bir boşluk var. Benim değiller, kendimi onlara ait hissetmiyorum. Evimde değilim.


İnsanın evi neresi? Ülkesinde kalan mı, gittiği yerdeki mi? Kiraladığı mı, satın aldığı mı?


Bazen kendi eşyalarımı, artık içinde başkalarının oturduğu evimi özlüyorum. Onlarla gerektiği gibi vedalaşamadım. Aklıma koyunlarına yumuşacık kedilerini bastırıp botlarda en iyi ihtimalle titreyen insanlar geliyor, utanıyorum. Lükse kaçan özlem duygumu bastırmaya çalışıyorum. Tuhaf ama zaman buna da yardım ediyor.


Her şey aynı anda tam olmuyor. Hem gideceksin hem de bütün hayatını beraberinde götüreceksin. Böyle değil. Sahip olduklarının en azından bir kısmından vazgeçmeyi kabul etmen gerekiyor. Gitmeyi kolaylaştıran, o hafiflik duygusu. Uçmak gibi bir his. Yüklenmemeyi öğrendiğinde tek ihtiyaç duyduğun bir çanta. Macera tutkusundan değil. Madem gidesin var ya da göç yüksek bir ihtimal, edinmenin manası yok.


İnsan bunu bugün, Doğu Batı’ya kayarken öğrenmezse ne zaman öğrenecek? Dünya değişiyor. Yeni insan topluluklarının, milletlerin, ırkların oluşacağı zamanların tohumları atılıyor. Tarih atlaslarına yeni sayfalar eklenecek. Bir gün kitaplar, belgeseller bütün ruhsuzluklarıyla olanları anlatacak ve sönen hayatlar, hayaller binlerce yıldır birikenlerin üstüne eklenecek. Hiçbir şey unutulmayacak ama hatırlayan kalmadığında hepsi tarih olacak. Yaşadığı dönemde yakınına denk düşmeyen, savaşın ne olduğunu asla anlamayacak. Bu esnada dünyanın başka yerlerinde haritalar değişmeye devam edecek.


Anlamak için gitmek gerekiyor, yer değiştirmek. Gidince görmeye başlıyorsun.


Hep gidesim var. Yükte hafif ama pahada da hafif şeyler edinerek. Gitmek fazlalıklarından vazgeçmek demek, o zaman paylaşmayı da öğreniyorsun.