X

Biri “Kimsin sen?” dese, açıp çantamın içini gösteririm. Özetim, neysem o olduğum yer. Biriktirdiklerimin, vazgeçemediklerimin aynam haline dönüştüğü yer.


Bazen çöpümden bile vazgeçemediğimi omzum ağrıyınca fark ediyorum.Elim gayriihtiyari köprücük kemiğime giderken düşünüyorum. Çantamla hayatım birbirine benziyor. Çantam ne kadar doluysa hayatım da o kadar dolu. Biraz atmaya kıyamadığımdan kopamadığımdan, biraz ihtiyacım olur diye, sırtımda dünyayı taşıyorum.


Eğer dünyayı sırtına yüklüyorsan, hayatında da hep depoluyorsun. Ne kadar depoluyorsan, o kadar gelecek kaygın var. İnsanın henüz olmayan bir zaman için endişe duyması ne saçma. Depoladıkların da zaten senin değil. El değiştirirken sana uğrayan şeyler. Bir tezgâhta görmüşsün mesela, o anki sahibiyle anlaşıp cüzdanındaki kâğıtlarla değiştirmişsin. Hayat da zaten hep el değiştirme hali, biz sahip olduk zannederken.


Çantanın içiyle hayatın birbirine benziyor. Çantan ağırsa, kafanın içi de öyle. İkisi de gereksiz, birleşince ağırlaşan küçük şeylerle dolu. Eline geçen her şeye sarıldığından, asıl neye ihtiyacın olduğunu anlayamıyorsun. Bir şey arıyorsun, o karışıklıkta bulamıyorsun. Belki bulmak istemiyorsun, çünkü arayıp yorulmak, yorulup şikâyet etmek daha kolay.


Çantan nasılsa hayatın da öyle. Muhtemelen gardıropta kışlık montun askılı elbisenin yanında ve cebinde yoldan aldığın çatalın yağlı kâğıdı duruyor, yanında iki tane de çörek otu. Çekmecelerinde giymediğin çoraplar, varlığını unuttuğun tişörtler, iki-üç kilo daha vereceksin de giyeceksin diye tuttuğun kotlar bekleşir halde. Erzak dolabında kelebeklenmiş bakliyatlar, buzlukta artık yenmeyecek hale gelmiş dondurulmuşlar olması ihtimali de hayli yüksek.


Çantamın içinde hayatımı görüyorum, ama kendime çok da haksızlık etmek istemiyorum. İçinden hiç çıkaramayacaklarım var. Elimi attığımda ön gözünden çıkan Mercan’ın ıslak mendili mesela. O küçücük şey midye dolma, çeyrek kokoreç, kardeşler, arkadaşlar, günün sonunda bitmesini istemediğim saatler demek. Ömrümün bir dönemimin ekstresi. İç arka gözdeki içi boş kargo poşeti, bir yaşına orada girdi. Seksen yaşındaki babamın eksik evrakımı tamamlamak için temmuz sıcağında bir kasabada arayıp bulduğu kargocunun, üzerinde el yazısını taşıyan poşeti. Her elimi attığımda beni karşılıksız seven biri olduğunu hatırlıyorum.


Çantamın içi, hayatım. “Ne yapıyorum?” dediğimde bakıp cevabımı aldığım yer.