X

Annesi sigara böreği kızartmış. Büyük kızını çağırmış, küçük kızını çağırmamış. İçerlemiş. “Annem hep böyle yapıyor” diyor, “torunlarını ayırıyor.” “Bizim tarafa benzeyenleri kayırıyor. Büyük kızı bu yüzden küçükten daha çok seviyor.” “Ya sen?” diyorum. Küçük kızı için “O benim için bir başka” diyor. Merak ediyorum. “Yani onu daha mı çok seviyorsun?” “Hayır, ama o benim için bir başka.”


İki oğlu çarşamba öğleden sonraları okuldan sonra onun evine gidiyorlar. Boşandığı karısıyla öyle anlaşmışlar. İş çıkışı acele acele eve giderken, küçük oğlunun ismini telaffuz ediyor. “Onu özledim.” Çocuklarla meşgul olan kendi annesini arıyor yolda. Büyük oğlanı eve bırakmasını rica ediyor. Küçük oğlanı, biraz hasret giderdikten sonra kendi bırakacak. “Neden ikisini de sen bırakmıyorsun?” Kısık sesle bir şeyler söyleyip geçiştiriyor. Çok da zorlayamıyorsun. Hafta sonları ikisi de onunla. Eski karısıyla öyle anlaşmışlar. Küçük oğlunun başını okşuyor, ona şefkatle bakıyor. Büyük olan ona bir şey sorarken yüzü asılıyor, kısa cevaplar veriyor. “Baba...” diye başlayan cümleler kurup duruyor çocuk. Arada bir çekip kenara bir şeyler diyor büyük oğluna, çocuğun yüzü düşüyor. “Neden gerginsiniz büyük oğlanla?” “Yo gergin değiliz. Biz boşandıktan sonra o baba rolü üstlendi evde.” Baba rolü üstlendi dediği çocuk on yaşında, diğeri altı. İlerleyen günlerde anlaşılıyor. Büyük oğlan, dedesine benziyor. Babayla dedenin arası hiç iyi değil. Küçük oğlan zaten kendi kopyası.


Bahar tatilinde üç oğluyla tatilde. Biri elinden tutuyor, öteki atlaya zıplaya önlerinden yürüyor. Arada kayboluyor, bakıyorsun parkta tahta gemi görmüş içine girmiş, akranlarıyla oynuyor. Ona hiç kızmıyor, habersiz gözden kaybolmamasını öğütlemiyor, herhalde en küçük diye. Yürürken duruyor, ortanca oğlana sesini yükseltiyor. “Bana her otuz saniyede bir soru sorup durma.” Çocuk şaşkın tekrar ediyor, “Her otuz saniyede bir mi?” Gerçekten de doğru değil babasının dediği. Beş dakikada bir belki, ama her otuz saniyede bir değil. Tabloya bakarak ortancaya neden sinir olduğunu anlamak zor. Üç erkek kardeş birbirine benziyor gibi, üçü de mavi yeşil gözlü, ama öyle değil. Laf arasında soruyorum. Ortanca, huyuyla suyuyla anneye benziyor, boşandığı karısına. Çocuk üzgün, durgun. Bir daha soru sormuyor babasına, kardeşleriyle oynamaktan da vazgeçiyor. İçimden ona sarılmak geliyor, “Hadi bana sor” dememek için kendimi tutuyorum.


Çocuğum yok ama iki gözüm var. “Beş parmağın beşi de bir” diyen anneler, babalar bağışlasınlar, kendilerine inanmıyorum.“Onu başka türlü seviyorum”un tercümesi, “onu diğerinden daha çok seviyorum”, başka bir şey değil. Bir çocuğa şefkatle dokunurken ötekine surat asıp kızmanın adı çocuk ayırmak.


Anneler babalar yalan söylemesinler, çocuklarını ayırıyorlar, bazı çocuklarını kayırıyorlar ve hatta bazılarını sevmiyorlar. Genellikle kendilerine benzeyenlere daha tahammüllüler, fakat aile içinden sevmedikleri birine benzeyene bazen tahammül bile edemiyorlar. Bu ruh halinin en zararsız görünen yansıması çocuğu terslemek.


Her çocuk annesine babasına mecbur. Sevilmediğini hissettiğinde, onu sevmeyenin sevgisini, onayını almak için çabalıyor. Ama gün geliyor büyüyor, sevilmediğini kabul ediyor. Onu sevmeyene kendini sevdirmeye çalışmaktan vazgeçiyor, bu arada onu sevmekten de. Sevgisini esirgeyen anne veya baba yaşlanıyor. Yaşlanmak, biraz da yalnızlaşmak. Bu kez o sevgiye, ilgiye ihtiyaç duyuyor, çocuğuna kendini sevdirmek için çabalıyor. Fakat insan hiç almadığı bir şeyi geri veremiyor, galiba. O baba yaşlanıp bir soruyu iki kere sorduğunda, ortancadan şunu duyması fevkalâde olası. “Her otuz saniyede bir soru sorup duruyorsun.” Ya da dedesine benzeyen o oğlan, adını tekrar edip duran babasına muhtemelen dönüp bakmaya tenezzül etmeyecek.


İnsan en çok hangi çocuğunu sever? Niye bir çocuğunu ötekinden daha çok sever? Neden bazı çocuklarını ötekilerden daha az sever? Çocuklarım yok, bu soruların cevaplarını bilmiyorum. Sadece annelerin babaların çocuklarını ayırdığına eminim. Keşke birden fazla çocuğu olan anneler babalar konuşsalar biraz.