X

Bakın “Türkiye’de kadın olmak” demiyorum, o zaten başlı başına bir savaş bizim için. Ama bugün, bu ülkede “genç kız” olmaktan, olmanın zorluklarından konuşmak istiyorum.


27 yaşına girmeme bir kaç ay kalsa da, her kadın gibi çook daha erken olgunlaşmak zorunda kaldım/bırakıldım. Ama gelin görün ki içimdeki “genç kız” ne yaşarsam yaşayayım ölmek istemiyor, bir yerlerde tutunup barınmaya çalışıyor.


Ben bu aklı beş karış havada genç kızı nasıl mutlu edeyim, nasıl yaşatayım hiç bilemiyorum.


Paşa gönlüm mevsim itibari ile crop toplardan, kot şortlardan bahsetmek isterken, koalisyon, baraj, erken seçim gibi şeyler konuşuyoruz o meşhur “kız kıza” buluşmalarında.


En son saat kaçta online olmuş diye flört kovalayacağım dönemde 400 milletvekili tartışıyorum.


Penis boyu konuşup kıkır kıkır gülmemiz lazımken, kaçak elektrik faturalarından bahsediyoruz.


Tam aşk acısı çekeceğim, “kız gibi sızlanıyorum” hissi bunu bile yaşattırmıyor insana.


Güçlü olmak zorundasın, çünkü seni yerden kaldıracak hiç kimse yok, kendinden başka.


E belki de ben buyum? Bir kalp kırıklığı ile hayatının yerle bir olduğunu düşünen, küçücük, aklı beş karış havada bir kız çocuğuyum belki de? Kendime bile yalan söylerken, başkalarıyla nasıl doğru bir iletişim kurabilirim ki?


Resmen zorla olgunlaştırıldık ve içimizdeki bastıramadığımız son derece doğal ve kadınsı duygular yüzünden eleştirilip, suçluymuşuz gibi davranılıyoruz.


Arkadaşım ben meyve miyim, daha ne kadar olgunlaşayım? İnsanım, insan.


Ecnebi yaşıtlarımız kamplarda gününü gün edip, oğlanlarla ziv ziv gezip tozarken biz “aman adımız çıkmasın” diye ket vurduk kendimize, yaşadığımız her şeyi gizli ve bir suçmuş gibi yaşadık.


Sonra da bir bakmışız ki 30’lara merdiven dayanmış, o çocukça hataları yapabilme lüksün çoktaaaan geçmiş gitmiş, “çok şükür sağlıklıyım” gibi cümlelerde teselli arar olmuşuz.


Yaşayamadığımız genç kızlığımızdan, daha da yaşatılmayan kadınlığa uzanan bu hikayede yine olan bize olmuş.