X

"Yeni Gelinlerin Tatlı Telaşı" ya da "Yeni Gelin Evleri" gibi Facebook sayfalarını görmüşsünüzdür. Birkaç ay önce ortaya çıktı ve bizden hem çok uzakta, hem de çok yakınımızda bambaşka bir dünya olduğunu görmemizi sağladı. Az buz da değil, milyona yakın, hatta bazıları daha da fazla takipçisi olan sayfalar bunlar.


Bilmeyenler için anlatayım, olay şöyle işliyor: Özenle dekore ettiğiniz evinizin bir odasını, mutfağınızı, banyonuzu fotoğraflayıp bu sayfalara yolluyorsunuz, sonra gelsin yorumlar.


Ev dedim ama Topkapı Sarayı'ndan bir oda gibi maşallah herkesin evi. O kadar ışıl ışıl, o kadar ihtişamlı ki düdük kadar odalar, adım atacak yer yok. Ne kadar sadeyse o kadar kötü yorum alıyor. Duvarlar sarı, koltuklar turkuaz, yastıklar alev alev... Fotoya biraz uzun baksan epilepsi krizi geçirirsin, bunlar o evlerde yaşıyor!




Yorumlar ise daha acımasız. "Canım o kırlent oraya olmuş mu hiç?" gibi başlayıp "Ben olsam camları yaldız ile kaplardım" gibi ütopik noktalara ulaşıyor. 8 kişilik koltuk takımı, 27 tane yastık, devasa bir orta sehpa, üzerinde elbette parıltılı, simli bir takım anlamsız süsler...


Kimmiş bu insanlar, neden Hello Kitty'nin Gaziosmanpaşa şubesi gibi evlerde yaşıyorlar diye baktığımızda bir takım "muhafazakar" olarak adlandırabileceğimiz insanlar bütünü. Bir yerlerden bastırılmış duygular eti pufu sandalyeye oturtmak ile patlıyor bir yerlerden işte.


Dünyayı gezmek gibi bir hayalleri yok, seyahat etmek akıllarına gelmiyor. Onun yerine 85 katlı düğün pastası, misafirden misafire oturacakları oymalı kakmalı bol yastıklı bir oturma takımına harcıyorlar olmayan paralarını. Sonra senelerce bitmeyen borç ödeme, borçlar bitince eşyaları yenileme...


Başkaları için yaşanan hayatlarda en önemli nokta "elalem ne der" oluyor. Bir zamanların en büyük çekincesi olan bu durum şimdi, elalem bir şeyler desin diye kendi istekleriyle paylaşmaya kadar gidiyor. Daha evli olmadığı için evini koyamadığından üzülen gelin adayı nişanlısı ile çay içerken çekilmiş fotoğrafını yollayıp yorum bekliyor! Pes. Kadın overloklu halı tartışılan sayfada o kadar var olmak istiyor, o kadar onay mekanizmasına alışmış ki, yemek tarifi sayfasına bile yollamaya hazır.


"Nişanlın hıyara benziyor, sen de evde kalmadığın için 40 kurban kes" yazmışlar, sonra al sana kavga, tartışma... Ülkenin zaten normal olmayan psikolojisi bu şatafat aşkı yüzünden iyice bozuluyor…





Bir de yeni moda "sunum" olayı var. Masalar özenle hazırlanıyor, kahvaltılar, kahveler, artık ne olursa, sunuluyor ve fotoğraflanıyor. Ama o kadar vizyon yok ki, peynir tabağı hazırlayıp beyaz peyniri kalıpla koymak normal geliyor. Yumurtalıkların içindeki zeytinler, atıştırmalık olarak plastik leğende patlatılan mısırlar onlar için büyük olay. Ona buna hava atmak için 96'lı pembe puantiyeli kahvaltı seti alacağına çatal bıçak ne tarafa konur onu öğrenmek istemek yok! Ne kadar fazlalık, ne kadar kalabalık o kadar iyi bu tip insanlar için. Haberi yok domates can çekişiyor, salatalık kan ağlıyor...


Dünya hayatı sadeleştirmek, doğaya dönmek, kendini tanımak ve hissetmek ile uğraşırken, bizde 78 ayrı kutudan oluşan baharat takımını mutfak tezgahına özenle dizmek popüler. Kitap okuyacağı vakitte tek tek o kapakları temizleyip, kurdeleler takıyor bunlar. O pembe evlerin içinde delirmeye ramak kalmış kadınlar ordusu gün be gün çoğalıyor.


Demem odur ki, hanımlar yapmayın, etmeyin. Ebru Gündeş'in de dediği gibi "sade sadelikten gelir." Ne kendinizi, ne kocanızı delirtmeyin, Tokyo'da yaşamıyoruz kendinize gelin.