X

Bazen o kadar istiyorum ki yaşıtlarım gibi gece yatmak bilmeyeyim, sabah kalkmak bilmeyeyim. Öğlen 2'de "Off yeni uyandım, dün sabahladım da..." diyeyim. Yok, günde birkaç saat uyku ile yetinen bir insan olduğunuzda o kadar çok şeye vakit ayırabiliyorsunuz ki, aklınız şaşar.


Bunu niye anlatıyorum, şu yüzden: Az uyuyunca her şeyle ilgilenecek vaktiniz oluyor. Arkadaşınıza, işinize, gezmeye, okumaya, yürümeye, filme, gıybete... Belli bir noktaya kadar hayatı dolu dolu yaşasam da stalk, gıybet, tivit okuma gibi şeylere oldukça fazla vaktim kalıyor. Yaşıtlarım rüyasında Murat Boz'la fink atarken, ben internet çöplüğünde yaşanan her olaydan ne yazık ki haberdar oluyorum.


Belki birçoğunuzun haberinin bile olmadığı bi olayla karşılaştım geçen gün. Şu üşenmeden bütün gün makyaj yapıp bunları videoya çeken hatunlar var ya, onlardan birinin, bayağı da çok takipçili olanı, bir şey yaşamış, herkes ayakta!


Yorucu (?!) geçen bir set gününün ardından saçı 20 kere yapılmış ve 21.sinde kuaför ekibinden biri sinirlenip fırçayı fırlatıp gitmiş. Olayın özeti bu!


Vay efendim prensesimiz kendisini çok kötü hissetmiş, bu bir tacizmiş!


Şimdi kalkıp "bu bir taciz değildir" deme hakkım yok. Diyenin de ağzına terlikle vurma hakkımız var. Kişi hangi koşulda ya da şartta tacize uğradığını düşünüyorsa bu bir tacizdir. Ben bir bakıştan rahatsız olurum, sen bir sözden, x kişi agresif bir davranıştan.


Bunda oldukça hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Lakin yüzbinlerce kişiye bu tavrı uygulayan kişinin işini, adını, her şeyini yayınlayıp hedef göstererek paylaşınca neyin taciz olup olmadığından çok tavrı sorgulamaya başlıyoruz.


Ben kendi saçını bir kere yapmaya bile üşenen bir insan olarak, bir çekim için başkasının saçımı 20 kere yapmasına zaten katlanamam. Bu bir zevktir, meslek edinmişlerdir, para kazanıyorlardır, onu kınayacak durumda da değilim. Ben yapmam, o ayrı.


Defalarca saç yaptırmayı gerektirecek ne çekimiymiş arkadaş, Vogue Amerika'ya kapak mı çekiyorsunuz, Karl Lagerfeld'in yeni sezon lookbook'u mu nedir?


Sektör mükemmeleşmeyi emrettikçe insanlar da sonsuz itaat ediyor buna. Bir yerden bir şekilde de patlak veriyor bu hal işte.


Belki bir elbise, belki başkalarının beğenmesi için kusursuzca sunulan bir ruj, ne bileyim, kapitalist bir ürün işte. Saatler, günler harcanıyor sosyal medyada yayınlansın diye.


Elindeki gücü hiçbir kadın cinayetine, sosyal sorumluluğa vs. kullanmayıp garibanın tekinin hayatını karartmak için kullanmayı ihmal etmemek bana çok ama çok çiğ geldi.


Hele bir de günde üçer beşer katledilen kadınların olduğu, sokakta daha korkmadan eve yürüyemediğimiz bir ülkede "taciz" yaftasını bu kadar kolay kullanmak, gerçekten tacize uğrayıp sesini çıkartamayan kadınlarla dalga geçmek gibi bir şey.


Üzülmüştür, korkmuştur, ağlamıştır. Her şey mümkün.


Lakin ülke çocuk denecek yaşta gelinlik giydirilen, 30 yıllık kocası tarafından her gün şiddet gören kadınlarla dolu iken, komşumuz, yakınımız, arkadaşımız, belki de uzaktan bir tanıdığımız bile sesini çıkaramazken, yüzbinlerce kişiye "tacize uğradım" diyerek o çalışanı hedef göstermek şımarıklıktan başka bir şey değil.


İnterneti seviyoruz, ediyoruz da, o kadar garip ve tehlikeli bir hal yaratmaya başladı ki hayatlarımızda...


Geçtiğimiz günlerde tacizci muavin olayında adamcağızın tekinin fotoğrafı dolanmaya başladı. Herkes aklına gelebilecek bütün küfürleri yazarak fotoğrafı paylaşıyor, ama öyle böyle paylaşmak değil. Sonuç olarak tacizci muavinin o olmadığı ortaya çıktı ama adamın hayatı çoktan kararmıştı.


Küçük şehirlerde bunun ne kadar bütük bir dram olduğunu tahmin bile edemezsiniz. İnternetten bihaber kitle, çoktan o kişinin tacizci olduğunu duyup yaymaya başlamıştı bile. Sen iki tık ile o postu kaldırdın belki ama amcasının eltisinin komşusunun kızı senelerce x'in sapık olduğunu konuşacak.


İnternette hayat karartmak çok kolay. Birini göklere çıkarmak da, en sevdiği ruju önermesini 9 dakika izlemek de.


Ama 12-15 yaş ortalamalı yüzlerce genç kıza kendilerine özsaygıyı aşılamayı misyon edinmek yerine botoxu övmek, tacize uğradım deyip başkasını hedef göstermekte hiçbir sıkıntı görmemek, ne bileyim, biraz şey işte...