X

Malumunuz, ülkemizden binlerce kilometre ötede, Brezilya'nın kalbi Rio'da olimpiyatlar gerçekleşiyor birkaç haftadır. Daha başlayacağı güne kadar hangi kanaldan izleyeceğimiz bile belli değildi. Sağolsun anlaştılar da Trt Spor'dan bir kısmını (keyifleri hangi yarışmayı yayınlamak isterse) takip edebiliyoruz.


İlle oturup davar gibi futbol izleyelim istiyorlar. Yayınlasalar her türlü spora ülkecek ilgimiz var gördüğüm kadarıyla. Hele bir de kendi ülkemizden biri yarışıyorsa futbol izler gibi curling bile izleyebilecek coşkuya sahibiz.





Yayın krizi bir süre sonra aşılınca ikinci hayal kırıklığını açılış töreninde yaşadık. Irkçı söylemleri nedeniyle 6 ay yarışlardan men cezası alan güreşçi Rıza Kayaaslan taşıyordu bayrağımızı. Gördüklerime inanamadım. Yüzümüzü defalarca güldürmüş, başarıdan başarıya koşan kadın basketbol takımımızın üyeleri bu ırkçı sahsın arkasında yürümeye mecbur bırakılmışlar. Adamı ödüllendirir gibi bayrak taşıtmıyorlar mı bir de, çıldıracak gibi oldum. Alanında başarılıysa, başarılı, bana ne? Bildiğin ırkçı, nefret söylemci, ötekileştirici... Kadın basketbol takımı değil de erkek basketbol takımı olsaydı yarışlarda, acaba bu şahsa tutturacaklar mıydı bayrağı? Elbette hayır. Neyse ki kızlarımız çeyrek finale kadar çıkıp bir kere daha gururlandırdılar hepimizi.





Madalyalara doymayan Amerikalı jimnastikçi Simon Biles'ın ismini artık kendimizinkinden daha çok duyar olduk. 2003 yılından beri girdiği hiçbir yarışı kaybetmeyen 19 yaşındaki Simone Biles alkışlandığı kadar nefret söylemiyle de karşılaşıyor. Alkolik ve uyuşturucu bağımlısı annesi kendisine bakamadığı için büyükkanne ve büyükbabası tarafından evlat edinilmiş ve o günden beri onlara anne baba diyormuş. Bize ne kızın aile hayatından değil mi? Yok ama Amerika'nın en ünlü TV yorumcularından biri çıkıp onların Simone'un anne babası olmadığını söylemiş. Lan sanane ya... Ağzımı bozacağım şimdi sinirden! Kız şu yaşında rekor miktarda madalyaya sahipken yok bacağı, yok boyu, yok ten rengi... Her gün onlarca övgü aldığı kadar hakaretle de karşılaşıyormuş. Spor hayatını etkilememesi için profesyonel yardım aldığını açıklamış. Beyaz tenli ya da erkek olsa bu kadar deşilir miydi özel hayatı, başarıları merak konusu.


Michael Phelps'in 2008 Pekin olimpiyatlarında alenen uyuşturucu kullandığı fotoğrafları hatırlayan var mı? Söyleyeyim, yoktur. Herkes unutur, ben unutmam! Hayır o da istediğini yapsın da, kızlara yok yere bu kadar yüklenilirken erkek tayfasının her yaptığı nasıl hemen unutuluyor, mazur görülüyor?





Peki kaçınız bu kareyi gördünüz? Kadınlar 5000 metre koşusunda Yeni Zelandalı Nikki Hamblin düşüyor ve hemen arkasından gelen Amerikalı koşucu Abbey D'agostino'nun da düşmesine neden oluyor. Hızla kalkıp yarışa devam edebilecekken geri dönüp düşmesine sebep olduğu rakibini elinden tutup yerden kaldırıyor. Rekabetin en çok hissedildiği ortamda bile kadın kadına destek olurken, dünya medyası kösteklikte sınır tanımıyor.


Irkçı söylemler, kadın bedenini aşağılayan yorumlar, kadın sporcuların neredeyse sadece özel hayatlarıyla ilgilenilmesi, erkek sporcuların başarıları kadar medyada yer bulmaması, seksistlik almış başını gitmiş bir olimpiyat süreci izliyoruz.


Tüm bu köstek olmalara rağmen başarılı olan olmayan tüm kadın sporcuları tebrik ediyorum. Vücut limitlerini zorlayarak yarıştıkları alanın en iyisi olmaya çalışmak zaten zor, bir de bu gereksizliklerle karşı karşıya kalıyorlar.


Biz de doğal hayatın olimpiyat yarışçıları olarak laf yemeden sokakta yürümek, tek parça eve girebilmek gibi alanlarda boy gösteriyoruz. Altın madalya cefakar Türk kadınına...