X

Bazı anlar vardır, o sonsuz gücüne inandığım, insanın en büyük yeteneklerinden biri saydığım “kelam etme” hali kifayetsiz kalır... O an dünyanın herhangi bir yerinde bir kişinin o çok sevdiği bir başka kişiyi aniden “kaybettiği” andır.


Bunu bir kez olsun yaşadıysanız ya da yaşamış bir kişinin yanında bulunduysanız gözyaşlarının kurumasının, zihnin tutulmasının, kalbin acıdan sızlamasının, zamanın bir saniyede donup kalmasının ne olduğunu bilirsiniz. Hayatın bir daha o anın öncesi gibi devam etmeyeceğini anlarsınız.


Çok üzgünüm tüm ateşin düştüğü, yaktığı evler, tüm kaybettiklerimiz için... Daha kendi yasım tazeyken, yeni acılar eklendikçe bir yanım sanki hep yas tutacak gibi sızlıyor, diğer yanım da birilerine yardım etmek için, hep birlikte güvende yaşamak için bir kadın, bir insan, bir psikolog olarak ne yapabilirim diye düşünüp duruyor. Mesela bir an geliyor kelimeler bu kadar kifayetsizken ne yazacağım, niye yazacağım ben bu hafta diye bir ses duyuyorum içimden, sonra hemen niye yazmayayım, hatta daha çok yazmalıyım, iyi ve doğru bildiğim her ne varsa yapmaya devam etmeliyim, hatta daha da iyi yapmalıyım diyor. Çünkü ruhum tam da böyle zamanlarda “en büyük devrimciliğin işini iyi yapmak” olduğunu biliyor. Tıpkı o akşam evinden çıkıp yardım için hastaneye koşan doktorlar gibi, Özlem hemşire gibi...İnsanı seven, umut eden, gelecek güzel günlere inanan, bir arada güzel olduğumuza inananbaşka birçoğu gibi.


Bu geldiğimiz süreç çok farklı biliyorum. Hepimiz irili, ufaklı pek çok travma yaşadık bu topraklarda. Kimimiz doğrudan, kimimiz dolaylı. Dolayısıyla tuttuğumuz yas da travmatik artık. Raphael ve Martinek (1997) ölümün fiziksel saldırı gibi travma sonrası stres bozukluğu tanı kriterlerinde tanımlanan travmatik yaşantılarla olması durumunda, ortaya çıkan patolojik yas için “travmatik yas” terimini önermiştir. Ben de diyorum ki patolojik yas olmasına gerek yok, böylesine travmatik kayıpların yası da travmatiktir. Bu kadar...


Bize düşen bu insanları anlamak, yaslarını nasıl tutmak istiyorlarsa izin vermek, öfkelerine hak vermek, bu öfkeyi taşıyabilmektir. Uzun uzun cümleler kuramayacağım ama yas tutan, travmatize olmuş bunca insan varken, biraz gücü olanlar onlara destek olmak için ne yapabilir’den bahsedeceğim kısacık...Olduğu kadar, olabildiği kadar...







Konuşulacak çok konu, duyguları tarif edecek fazla sözcük yok. Hayat şu anda devam ediyorsa ve burada kalarak ileride de daha iyi bir şekilde devam etmesinin yolunu arıyorsak, bırakmamalıyız. Kendimize, birbirimize iyi bakmak, zihnimizi açık tutmak, yaşamak için hedefler koymak, neden bulmak, işlerimizi daha da iyi yapmak, dayanışmak zorundayız. Çünkü “yaşamak için tek bir neden’i olan kişi, her türlü nasıl’a göğüs gerebilir” (Nietzsche), çünkü iyilik bulaşıcıdır, çünkü dünyayı güzellik kurtaracak, çünkü kötülük düşünen ve isteyen kadar iyilik, güzellik isteyen, düşünen, hayal eden pek çok insan var, varız, hiç az değiliz...


Geçen yıl bu zamanlarda 2016 ajandamı almıştım ve “yitirdiklerimizin anısına” şu satırları paylaşmıştım...Bu yıl da dileğim aynı yeni yıldan, ha bir de güven içinde yaşamayı ekleyerek...


“Hayatını basitleştir,

Kendi kendine yetmeyi öğren,

Yanındakileri gözet,

İyi olanı çoğalt”.

(Sineksekiz, 2016)


olduğu kadar...