18 ay denizden ne çıkarsa…

Geçen hafta ailecek Bodrum’dan tekneyle yola çıktık. İlk durağımız Kos oldu…


Sonra volkanik bir adaya düştü yolumuz. İyi ki de düştü! Bir günde dostlar kazandık, zenginleştik…


Nisyros’ta Avustralyalı dört kişilik bir aileyle tanıştık. Önce her şey gayet normal gözüküyordu. Adanın tepesindeki kilisenin önünde fotoğraf çektiğimizi görünce, “Hep beraber bir fotoğrafınızı çekmemizi ister misiniz?” dediler. Bu bizim ailecek seyahatlerimizde en sevdiğimiz soru…


Hemen “Tabii ki” dedik ve objektife gülümsedik.


Sohbet orada kalmadı. Eşim bu gibi durumlarda her zaman benden daha meraklıdır, yeni insanlar tanımak için daha heyecanlıdır.


Kısa bir sürede baktım hikâyelerini öğrenmeye başladı. Ben oğlumla ilgilenirken bir an duyduğum bir cümleye takıldım: “18 aydır teknedeyiz, çocuklar da bizimle beraber.”


İşte bu noktada her anne sanırım meraklanır. Ben de bunun üzerine gruba yaklaştım ve “Özür dilerim ama çocuklar bu durumda 18 aydır okula gitmiyorlar mı?” diye sordum. Anlattıkları öyle ilginçti ki, bundan sonra iki aile iki gün hiç ayrılmadık.


Gerçekten de 10 ve 11 yaşlarındaki iki erkek çocuk 18 aydır okula gitmiyorlardı.

“Home schooling” denen bir sistemle eğitimlerini okullarından uzakta alıyorlardı. Üstelik ülkelerindeki eğitim sistemi de bunu destekliyordu.


Aile Karayip’lerden küçük bir yelkenliyle yola çıkmış. Biz onları yolculuklarının son günlerinde tanımış olduk.


Okyanusu geçmek, 18 ay aslen dört kişi olmak, birbirine yetebilmek, her şartta destek olmak, geceleri okyanusta su üzerinde uyuyan balinalara çarpmamak için (çarpmaları durumunda devrilme ihtimalleri var) dönüşümlü nöbet tutmak, çocuklara yaşlarından büyük sorumluluklar vermek, bunları gerçekten hayretle dinledik.


Ama benim sanırım en zayıf noktam olan eğitim konusu dikkatimi en çok çeken konu oldu.


Her gün iki saatlik bir çalışma programıyla çocukların tüm derslere hâkim olabildiklerini anlattılar.


Sempatik oğlanlar da “Biz okuldaki arkadaşlarımızdan daha çok biliyoruz” deyince içime su serpildi ama yine de günümüz ebeveynlerinin aslında rahatsız edici olan “Aman çocuğumuz eksik kalmasın” duygusundan uzak bu anne babanın öz güveni benim hiç unutulmayacaklarımın arasına girdi.


İlgimi çeken bir başka konu daha oldu tabii.


Ne yerler, ne içerler?


18 ay denizden ne gelirse kabul etmiş bu aile, denizden ne çıkarsa da yiyor tabii…


Ama sohbetimiz sırasında o tatlı annenin yüzüne bakınca çocukların eğitiminden çok beslenmesinden kaygılı olduğunu gördüm. Küçük oğlunun yemek konusunda seçici olmasından biraz endişeli.


Annelik işte; şartlar ne olursa olsun, bizlerin hormonları böyle çalışıyor işte!

Bebeğimi, küçüğümü doyurmalıyım!


Onu kendimce rahatlatmaya çalıştım. Denizden çıkan 4-5 kiloluk ton balığını küçücük buzdolaplarında saklayabildikleri kadar saklayıp, bitirene kadar sofralarında değişik şekillerde sunmuş bir ailenin çocuğu, ne yapar ne eder doğru beslenmeyi, en azından bulabildiği yemeğe şükretmeyi öğrenir dedim.


Bu hafta benden de bu tatlı ailenin anısına denizden çıkanları sevenler için bir tarif var.


Özellikle midye seviyorsanız, “Mul Marine” yi denemenizi ve denizlere minnet etmenizi dilerim.






Kızım Ece'nin objektifinden mavinin en güzeli... Denize, bayrağa minnet duygusu...


Mul marine tarifi için lütfen tıklayınız...




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.