X

Çocukların tatmin olmamasına katlanamıyoruz en çok. Onu düşünerek bir yere götürüyor, götürürken mutlu olacağını hayal ediyor, heyecanlanıyoruz. Onun için bir şey yaptığımızda o da heyecan duysun, o da sevinsin istiyoruz. Onu mutlu edebildiğimizde kendimizi yeterli ve başarılı hissediyoruz.


Sonra bir bakıyoruz olmuyor. Huysuz, mutsuz oturuyor bir kenarda. Eve gitmek istiyorum diyor, arıza çıkarıyor. Hem mutsuzluğuna, hem hayal kırıklığımıza yanıyoruz. Bir an önce mutlu olsun diye çözümlerimizi sıralıyoruz. Yine de tatmin olmuyor ya; öfkeleniyoruz.


Ya çocuklar "senin için bir şey yapıyorum ve mutlu olmak için mutlu olmanı bekliyorum" mesajımızdan etkileniyor ve direnç hissediyor. Ya da biz onların duygularının sorumluluğunu gereksiz yere alıyoruz. Bu durumda hepimiz ötekinin duygularıyla mücadele eder halde oluyoruz. Yoruluyor, kavgaya tutuşuyoruz.


Ne olurdu ki herkes kendi duygusunun sorumluluğunu kendi alabilse üzerine; ne sırtlansa ne de yıkıverse, sadece dinlese. Karşısındakinin yerine durumu çözmeye çalışmadan, onun duygusunu değiştirmeye zorlamadan hislerin varlığını kabul edebilse.


Çocuklar sürekli onları mutlu edecek şeyleri bizlerden beklemezlerdi belki o zaman. Tatmin edilmek değil, tatmin olmak olurdu arayışlarının merkezinde. Mutsuz olabileceklerini, hayal kırıklığı hissedebileceklerini bilselerdi ve öğrenebilseydik bunun normal olduğunu bizler de.


"Çocuğum şu an birşeyden mutsuz. Bu, benimle yetersizliğimle, çaresizliğimle ya da değersizliğimde ilgili değil, onun şu anki algısıyla, durumuyla ilgili. Evet; bunu onun yerine ben çözersem rahatlayabilir(iz) belki... Ama kendi kendine çözmesine eşlik edebilecek kadar sakin kalabilirsem, mutsuzluktan çok şey öğrenebilir(iz) sanki.."