X

İlk ne zaman kendi işimi kendim halletmeyi öğrendim bilmiyorum ama derdimi anlatmama ve yardım istememeye karar verdiğim anı çok iyi hatırlıyorum. İlkokuldaydım. O günden sonra çok dert dinledim ama çok az anlattım ve çok çare oldum hem başkasına hem kendime. Bunu güçlü olmak olarak gördüm sonraları. Aslına bakarsanız farkına bile varmadım hiç yardım istemediğimin; anne olduktan sonra anlayacağım üzere isteyemediğimin.


Çocuk doğduğu andan itibaren bakıyoruz gözünün içine bağımsızlaşsın diye. Bağımsızlaşmak insanın doğasında olduğu kadar gerekli de. Ancak sistemin içinde bağımsızlaşmak öyle bir noktaya taşınmış ki; sanki mutluluk, özgürlük ve güç "bağımsız" etiketinin altında gizli. Hele ki kadınsanız, bağımsızlaşmak mecburen ve gerçekten çok önemli. Yine de bütün bu pompalanan bağımsızlığın içinde yok muydu bir dengesizlik hali?


Yıllarca kendi işimi kendim halletmek, kimseye muhtaç olmamak ve yardım istememek diye giyindiğim zırhımın bağı bir gün aniden çözülüverdi. Kızımı kucağıma aldığım ilk günlerdi; her bir parçası düşüverdi lohusa yatağımın üzerine. Ve ben çıplak, yetersiz, çaresiz ve korku içinde kalakaldım öylece.


İşte o zaman anladım bağımlı da olduğumu ve bunun çok insani olduğunu. Etrafımda beni anlayacak, destek olacak, besleyecek, yaralandığımda iyi edecek, yardımıma koşacak ve benim de aynını yapacağım yakın bir çembere ihtiyaç duyduğumu; hem bir kadın çemberi hem de bir erkek desteği.


Eşim, Asım, yetişmişti o zaman çaresizliğime. Başımı okşamış, yüzümü avuçlarının içine almış nefes olmuştu boğulduğum anlara. Çelikten bir oda gibiydi; duymak istemediğim, bana iyi gelmeyecek bütün seslerin içeri girmesini engelledi. Yalnızlık istiyorsam yalnızlık oldurdu, insan istiyorsam insanım oldu. Ve ben en kırılgan olduğum o anlarda onun açtığı odada baktım bebeğimle kendime doya doya.


O günlerden sonra çok düşündüm benim bağımsızlık ve bağımlılık olarak algıladığım şeyler üzerine. İnsan olmak dedim; durumsal olarak ikisinin de yaşandığı bir denge. Ve ikisi de bir ihtiyaç yine duruma göre. Biz bazen karşımızdakini bize sunulan bağımsızlık denkleminden öğrendiğimize göre itiyor muyuz ne? Birine ihtiyaç duymaktan korkuyoruz sanki ve yardım istemekten... Bunları yapmadığımız için güçlü hissediyor ama yoruluyoruz. Yoruldukça da güçten düşüyoruz. Hiç sonu gelmiyor kendi kendini motive etmelerin, enerji vermelerin...


Ben biriyle sırt sırta olmak hatta bazen bütün ağırlığını ona verecek kadar yaslanmak neymiş lohusalığımda öğrendim. Böyle bir güveni ve huzuru hissetmeye, yaşamaya hiç alışık değildim. Birinin bana açtığı alanda, onun gölgesinde kendimi bırakabilmeyi ve güçlenmeyi aklımdan bile geçiremezdim. "Bağımsız kendimi" hiç böyle hayal etmemiştim.


Hatta sonra yardım isteyen ve birine ihtiyaç duyan kendimi bile sevdim. Bağımsız olmadığım anlarda güçsüz değildim.


Güçlüydüm ve insandım:


Bir başına zorlanan, bir kabileye, çembere, omuz verdiği kadar yaslanmaya da ihtiyaç duyan...