X

“Belki de kimseye anlatamayacağımı bildiğim için size yazıyorum. Oldukça uzun senedir evliyim. Genç evlendim ve ne yazık ki evli bir adama aşık oldum elimde olmadan. Nasıl oldu da birbirimizi bulduk, anlatmam çok uzun sürer, geç gelen şans diyeyim. Sadece telefonda konuşuyoruz, birkaç kez görüştük, sonra görüşmeyeceğimize söz verdik. Eşime aşık olamadım, onu tanıyana kadar kendimce eşimi seviyordum ama üzerimde hep bir hoşnutsuzluk vardı. Şimdi hem aynı evi paylaşmak hem suçluluk duygusu, zor geliyor. İkimizin de çocukları var, o da mutlu değil. Huzur buluyorum onunla konuşunca ama mecburuz evli kalmaya. Kime, ne zararımız var, kimse bilmiyor. Son konuşmamızda beni yine görmek istediğini söyledi, ben de doğru olmayacağını düşündüğümden müsait olmadığımı söyledim. Aslında ben de istiyorum onu görmek Yeşim Hanım. Eşim bunları hak etti mi derseniz, bana verdiği tekdüze hayatla etti. Hiç heyecanı olmayan, kendine bakmayan, arzu uyandırmayan bir adam ve kendi halinde, hayali bile olmayan bir adamla yaşıyorum yıllardır. Bu benim düşündüğüm eş miydi, ama çok gençken insan hiç bilemiyor. Size sormak istediğim, ben ne yapacağım Yeşim Hanım? Onunla görüşmeye devam etmek istiyorum. Bir akıl verin lütfen. “



Yeşim Tijen’in cevabı:

Bir kuş kondu mu dalına,


Titreşiyor yapraklar varlığıyla.


Zaman dursa ne güzel olur o anda,


Ne rüzgar çıksa ne de fırtına.


O kuş hep orada kalsa ,


Ama ne kuşa güvenebilirsin ne de havaya.

YEŞİMTİJEN


Adem ile Havva’nın yasak elmayı yemesinden beri, yüzyıllardır insanoğlu kendine konulan yasak duygularla boğuşuyor. Adem ile Havva yine rahat durmamışlar ağaçtan kırmızı elmayı birlikte koparmışlar sevgili okurlar; Adem’e mi üzülelim, Havva’ ya mı, belki ikisine de. O günden bu güne durum bir adım ileri, iki adım geri. Neden iki adım geri derseniz, kadınlar da erkekler kadar özgür hissediyorlar kendilerini. O yüzden her şeyi alt edebilen insan en çok kendi duygularını alt etmekte sıkıntı çekiyor. Yaşadığı müddetçe duygularıyla olan içsel mücadelesi hiç bitmiyor, bitmeyecek gözüküyor.


Geç gelen şans demişsiniz yaşadığınız ilişki için, keşke hayat zamanlamasını doğru yapabilseydi de korkusuzca tadını çıkaracağınız bir aşk olsaydı yaşadığınız. Gençken aklı neredeymiş bu hayatın? Şimdi sırası mı diyemediniz, değil mi? Bu hayat oldum olası hep böyle zamanlamadan habersizdir. İsteyebileceğinizi bildiği kişiyi acımasızca karşınıza çıkartır. Küçük çocukların o kıpkırmızı elma şekerlerine baktığı gibi bakarsınız karşınıza çıkan kişiye. Kimi bizim evdeki elma da fena değil diye düşünerek elmaya baka baka yoluna devam eder, kimi o kırmızı elma şekerine sahip olmak, eline alıp yemek, tatmak ister. Göstermese haberiniz bile olmayacağı elma şekerini dayanamayıp alınca siz misiniz alan der hayat. Yüzsüz yüzsüz gülerek ekler, şimdi ayıklayın pirincin taşını ayıklayabilirseniz. Pirinçler mi çok taşlı oluyor, yaş orta yaş olunca gözler mi eskisi gibi görmüyor, bir karmaşaya teslim olabiliyor insanlar.


Kırklı yaşlar tehlikeli yaşlar, tehlike yaşlarda değil tabi, olgunlaşan ve artık ne istediğini bilen ruhlarda sevgili okurlar. Olgunluk ve tehlike bir arada olunca, tezat da olsa, durum bu. Yaşadıklarınızla hayatın içinde ağır ağır pişerek olgunluk dönemine giriyorsunuz ve yine bu dönemde pişmemiş çiğ kalmış yerlerinizin olduğunu görüp onları da ah keşke pişirebilsem diye düşünebiliyorsunuz, tabii hayat el verirse. O pişmemiş yeriniz yapamadıklarınız, hissetmedikleriniz, duygular ve arzular oluyor. Çiğ çiğ duruyorlar, rahatsız oluyorsunuz çünkü. Gençliğe dönelim, bir sürü hayallerle evleniliyor. Evlendikten sonra o hayalleriniz her gün biraz daha fısss uçarak sizden uzaklara gidiyor. Siz ağzınız açık bakıyorsunuz öylece. Neden mi? Ne eşiniz hayalinizdeki gibi oluyor ne de evliliğiniz. Hala beklentilerinizi bekler buluyorsunuz kendinizi. Kısacası hayal kırıklıklarının arasında gezinip duruyorsunuz mutsuz mutsuz. Bunları iyice fark ediyorsunuz, demek istediğim birçok evli insan, kadın ya da erkek, eksile eksile yılları geçiriyor, tatsız tuzsuz evliliğe çocuklar bir parça tat veriyor gibi gözükse de o evliliği arapsaçına döndürebiliyorlar da. Hani eksiliyor dedim ya, eksikliğin ne olduğunu çocukları büyütürken kadın ya da erkek tam da bilemiyor, hayatı arapsaçına döndüğünden çocuklar büyüdükçe o arapsaçı çözülüp tel tel olmaya başlayınca daha bireyselleşiyor kişiler. İşte bu bireyselleşmeyle de adlandırıyor yaşadıklarını, bayağı geç kalmış olarak sonunda kendine ulaşabildiğinde sevgili okurum.


Siz de yıllar sonra, olgun döneminizde ruhunuzda pişmemiş, çiğ kalmış duyguları hissettiniz sanıyorum. Evinizde, buzdolabınızda elma varken kıpkırmızı bir elma şekeri gördünüz, onun albenisinden belki kıpkırmızı ve diri duruşundan etkilendiniz. Farklı duyguları yaşadınız; heyecan, özlem, arzu. Kendi ruhunuzda adlandıramadığınız eksikliği, ah işte bu diyerek tamamlarken ne yazık ki yine eksildiniz sevgili okurum. Neden mi? Suçluluk duygusu yüzünden. Bir suç işler gibi sevmek azap olmalı. Bu azaba katlanacak gücünüz var mı? Varsa nereye kadar dayanabilirsiniz? Sizin ya da onun ayıracağı birkaç saatlik ilişkilerle mutlu olabilir misiniz? Bunlar olacaklar, bu yaşayacağınız azap değil de nedir seven kalplerde? Geç gelen şans demişsiniz, yakışmış bu sözcük. Şans mı, şanssızlık mı bakışa göre değişir. Tabi böyle bir duyguyu yaşama şansını elde ettiğiniz için şanslı olsanız da, zamanlaması yanlış olduğundan oldukça da şanssızsınız.


Özgür değilsiniz, her ikinizin de eşleri ve çocukları var. Bundan daha büyük bir şanssızlık olabilir mi? İkinizin birden bunları aşmayı başarabilmesi zor sevgili okurum, gerçekten zor. Yaşadığınız ilişkiyi daha ne kadar telefonda sürdürebileceksiniz? Görmek, konuşmak, dokunmak isteyeceksiniz. İlla ki birileri tarafından görüleceksiniz ve tek suçlu kadın olduğunuzdan siz olacaksınız. Bu durum o beyden çok size ve ailenize zarar verecek. Bu zararların telafisi de yok kadın adına, erkekte böyle değil. Toplum ve erkeğin eşi, ailesi bunu hazmedebiliyor da kadın da durum farklı, daha ağır. Bana gelen bu tarz sorularda tek bir tavsiyede bulunabilirim; ya boşanın, ya da sevgilinizden ayrılın. Ortaya karışık bir ilişki yakışık almaz, çok yıpranırsınız. Aileniz ve çocuklarınızdan da önce kendinize bunu yapmamalısınız, çünkü işin telefonda kalmayacağını biliyorsunuz siz de. Onun için boşanmaya cesaret etseniz de o buna cesaret eder mi? Bunlar hep muamma. Size sorduğum bu sorulara vereceğiniz cevaplar aynı zamanda benim de size cevabımdır. Sevgiler…


***



Çözemediğiniz sorunlarınızı rumuzunuzla yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...



İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com



Twitter: @yesimtijen