X

Merhaba Yeşim hanım,


27 yaşındayım, bir çocuk annesiyim. Eşim 35 yaşında, 15 yılı aşkın otun çeşitlerini kullanıyor. Ne yaptıysam vazgeçiremedim. Ben bilmiyordum, şüphelenmedim, hamileyken öğrendim. Bu duruma çok üzülüyorum. Onu nasıl vazgeçirebilirim? İçtiği şeyleri savunuyor, sigara gibi diyor. Ben bırakıp gitmeyi düşünüyorum ama çocuğuma iyi bir hayat sunamam diye gidemiyorum. Ona nasıl davranmam gerekir, bana yardımcı olur musunuz?

Yeşim Tijen'in cevabı:


Yine hayatın gerçekleriyle yüzleşme günündeyiz, sevgili okurlar, uyuşturucu ve türevleriyle ilgili o kadar çok mail geliyor ki onlara buradan “Keramet bende değil, kullananın kalbinde, beyninde” demek istiyorum. Hayat nasıl da zor yaşanır hale geldi, hepimiz bu zorluğu ruhumuzda hissediyoruz. Dilimizden eski günler düşmez oldu. Zaten genlerimiz bir parça arabesk, bu zorluklar bizi iyice depresifleştiriyor. Hepiniz zaman zaman bu depresif ruh halini yaşıyorsunuzdur. Mühim olan bu halde kalmamak, çıkabilmek. Bu depresif durumlarda bu durumu sizin düşüncelerinizin yarattığını bilin, hemen başka şeyler düşünün. Gülümsemeye çalışın, dışarı çıkın, kendinizi bu havadan çıkarırsınız. Bunu yapmazsanız ruhsal olarak çökebileceğiniz gibi bu psikolojiden kurtulmak için arayışlara da girebilirsiniz. Ne yaparsınız? Depresyon ilaçlarına yönelebilirsiniz ve bazıları gibi içki ya da uyuşturucudan medet umabilirsiniz. Ruhsal olarak rahatlamak için maddeye sığınan, maddelerden medet umanlar o kadar fazlalaştı ki tahmin bile edemezsiniz ama yeterince bahsedilmiyor ve böyle sorunlar yokmuş gibi davranılıyor. Aylar önce kızımla Avrupa yakasından Anadolu yakasına dönüyoruz, yolda otobüs durağının kenarında uyuşturucu içtiği her halinden belli olan bir genç korkunç bir halde. Zombi diyorlar ya, aynen öyle. Ödüm koptu.


İnsan nasıl bu hale gelebilir? Ama gelebiliyor... Kendine bu kötülüğü bile bile yapabiliyor. Erkekler daha delikanlılıklarında bu maddeyi deniyorlar sadece meraktan, sonrası onun kendi hayata bakışına kalmış. “Bununla benim işim olmaz” da diyebiliyor, içmeye devam da edebiliyor. Kadınlara gelince genç kızlarımız erkeklerle yarıştıkları için bayağı yol kat etmiş durumdalar. Orta yaş kadınlarına gelince kime sorsanız bir ilaç kullanıyor. Kadınlar depresyon ilaçlarıyla kendilerini ayakta tutmaya çalışırken birçok erkek içkiye, bir kısmı da uyuşturucu ve onun akrabalarıyla kafasındaki sorunları alt etme peşinde. Sorunlar ya geçmişin izlerinden ya geleceğin ümitsizliğinden. Kadınlar erkeklerden çok büyük beklenti içindeler. Erkek ise yorgun, beklentilere yetişemiyor, kadınların gözü doymuyor, erkeği her şekilde kullanıyor. Sözüm meclisten dışarı ama bazıları böyle. Erkekler de az değil. Kadınlar erkeğin yalanından, verdiği güvensizlikten, aldatmalarından bıkmış, usanmış, kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor; yaşam bu hengameyle geçip gidiyor.


Eskiden insanın sığınacağı çok şey vardı. Şimdi hem var hem yok. Kişinin hayatı algılayışıyla, ilgili tutunuşuyla, beklentileri ile alakalı. Ne kadar çok beklentiler oluşturursanız o kadar çok hayal kırıklığı yaşarsınız. Neye tutunmalı? İnsan ne yaşarsa yaşasın, kendine tutunacak. Fakat tutunacak hali, hani nerdeyse, yok gibi. Ekonomik şartlar, insan ilişkileri o kadar yavan ki insan insanın kalbine değemiyor, teğet geçiyor. Dün bir arkadaşımla konuştum. Oradan, buradan derken insanlardan uzaklaştığını, yalnızlaştığını, kimseye güveninin kalmadığını, hayattan ve insanlardan beklentilerini yüksek tutmadığını anlattı ve ekledi “Deniz kenarında küçük bir yerde yaşıyorum. Emekli oldum, hayat burada daha kolay. İnsanın maddi gücü sandal almaya yetiyorsa yatı hayal etmenin ne manası var? Ben sandalımı alır mutlu olurum.” Bu sözü beni vurdu. Kendimi düşündüm. Sandalla yetinir miydim? Yetinmezdim. En azından küçük bir tekne olsun, bir kamarası olsun. “Yatta gözüm yok” der ve onu almaya uğraşırdım. Sonra düşündüm de şimdilerde sandal kimseye yetmiyor. Hep daha fazlası; hırs, açgözlülük, insanları sarmış. Yaşamda olduğu kadarıyla mutlu olunamıyor. Suçlu biz miyiz? Suçlu önümüze her şeyi serenler mi? Tüketici toplum haline dönüştürenler mi? Bilemiyorum, %50-%50. İnsanlara yaşadıkları yaşam yetmez olunca yaşamla arasındaki ip kopmaya başlıyor. İp tel tel koparken, umutsuzluğunu unutmak için umut ettiği şey bazılarının, ne yazık ki madde oluyor.


Maddenin iyisi, kötüsü olmasa da ot diğerlerinden farklı. Bu, kullanımını haklı ve masum kılmıyor. Onun da vücutta çok büyük tahripleri var. Sadece diğerlerine göre bırakması daha kolay. AMATEM’lere yatmaya gerek kalmadan, kişi isterse ve eğer kararlı olursa ve biraz dişini sıkarsa bırakabilir. Bu kararı kendisinin vermesi gerekiyor. Siz ancak sevginiz ve aile düzenini tutmanızla ona destek olup bir şeyleri fark etmesini bekleyeceksiniz. Yapacaklarınız sınırlı şeyler, aile ilişkilerine önem verin. Geniş aile olarak anne, baba, görümce, kayın vs. vakit geçirmesine olanak sağlayacak toplantılar ayarlayın. Özgür, bir başına kalacağı vakit bırakmayın. Amacınız olsun, beraberce hedef koyabilirsiniz. Ona ulaşmak için feragat edeceğiniz şeyler, o da bu alışkanlığından feragate gidebilir. Çünkü parasız değil. Bu tip alışkanlıklar her yerde kullanılmayacağından, arkadaş buluşmalarına fırsat vermeyin. Farklı bahaneler üretin. Hayatın ona sunduğu eşi, çocuğu ve bunlardan dolayı sorumluluğunun farkına vardığında hayata bakışını, en önemlisi hislerini değiştirmeyi başardığında, ki burası altı çizilecek yer, zaten vazgeçecektir.


Siz sevginizle, şefkatinizle onu sarın. Arada güzel bir ortam oluştuğunda bu konuyu açarak ondan bırakmasını beklediğinizi, bu alışkanlığın kendisine yakışmadığını, çok üzüldüğünüzü dile getirin. Eğer bu maddeyi içerken görürseniz düşüp mahsustan bayılın. İnandırıcı olsun. Savaşta her şey mubahtır. Onun sizin ne kadar etkilendiğinizi görmesi lazım. Spor yapması önemli. Vücuttan ter yoluyla atması ve beslenmesine önem vermek şart. Tüm çabalarınıza rağmen hala devam ediyorsa, aile büyüklerinden, çekindiği annesi, babası vs. varsa en son ona söyleyerek destek alabilirsiniz. Umarım kolayca bu sorunu aşarsınız.


Sevgiler…