Geçenlerde izlediğim Zeynep Aksoy’un ‘Arkadaş Serisi’ videolarından Petek Erim ile yaptığı keyifli sohbette yakaladığım bir konuydu. Beni oldukça etkiledi ve üzerine düşündükçe yazmak istedim.
Sanatın çeşitli dalları, birçok kişide olduğu gibi bana da her zaman çok iyi gelmiştir. Müzikal, resim sergileri, bale ve dans gösterileri benim keyif aldığım alanlardan birkaçı. Bu alanlarda bilgiden çok ilgim var diyebilirim. Bu ilgi sayesinde bilgi sahibi de olmaya başladım. Deneyimledikçe hatta sadece bakıp izledikçe bile inanılmaz haz aldığımı fark ettim. Son zamanlarda gezdiğim galeriler, resim/çağdaş sanat sergileri ile birlikte fiziksel olarak hissettiğim rahatlama ile birlikte mental ve ruhsal anlamda beni dinginleştirdiğini de gözlemlemeye başladım. Anda kalmak, zihni berraklaştırmak ve dinginleştirmek için günümüzde son zamanlarda fazlaca yaygınlaşan, sessizce oturup nefes ve bedene odaklanarak yapılan meditasyon teknikleri haricinde farklı alanlar ile de karşılanabileceğini bir kez daha hatırladım.
Aslında daha önceleri ‘müzik bana meditasyon gibi geliyor’ ya da ‘dans etmek’ gibi ifadeler duyardım. Fakat benim bunu tam anlamıyla deneyimlemem, yoğun hisler ve huzursuzlukla dolu olduğumda yaptığım ya da kaçtığım sergi, galeri turları ile birlikte oldu. Özellikle çağdaş sanat ve kavramsal sanat eserleri ile birlikte anda kalma, farklı açılardan bakmak, inanç ve algıların yıkılmasını bizzat deneyimlememle birlikte bu alanlara ilgim daha da arttı.
Kavramsal sanat dediğimizde, sanat objesinden öte önemli olan o eserin ardındaki fikirdir. Bu fikirleri ortaya koymak için sanatçı her türlü nesne ve mekanı kullanabilir. Bir stili ve biçimi yoktur. Felsefe ve mantık gibi zihinsel süreçler ile yakından ilişkilidir.
Enstalasyon da aslında kavramsal sanatın bir uygulaması. Fransızca olan ‘installation’ kelimesinden diğer dillere çevrilmiştir. Türkçe'de ise ‘yerleştirme, döşeme, kurma’ gibi anlamlara gelir. Türkçe'de ‘yerleştirme sanatı’ olarak bilinmektedir. Günümüzdeki yapısına 1970'lerden itibaren gelmeye başlamıştır. Malzemeleri her türlü mekan ve görsel nesnelerdir. Mekan için seçilen objeler ve onlara yüklenen anlamlar son derece önemlidir.
Yogaya baktığımızda ise yoganın zihin ve beden bütünlüğü tanımının derinliklerinde en yalın anlaşılabilir haliyle ilgi ve algıyı arttırarak herhangi bir konuda en çok da kendimizle ilgili farkındalık yaratmaktır.
Enstalasyon ve yogayı birlikte ele aldığımızda ise benzer amaçları olduğunu ya da benzer şeyleri sağladığı fikri beni çok etkiledi ve bu gözle baktığım eserlere tekrar bakmaya başladım.
Örneğin; yaşadığımız evlere baktığımızda ya da bizim ev diye tabir ettiğimiz mekanlar, rengi, dokusu, şekli değişse de genellikle birbirine benzer. Eğer bu benzerliğin dışında bir şey görüyorsak ‘burası hiç ev gibi değil’ yorumunu yapıyoruz. Halbuki ‘yerleştirme sanatı’ ile istediğim objeyi ve mekanı kullanarak (demirden ters bir koltuk, evin içerisinde yer alan kuş sesleri, yerlerde kurumuş yapraklar) kendi algımın ötesinde alışılmışın dışında farklı bir mekan yaratabilirim ve buna da ev/oda diyebilirim. Ve bu kurguladığım mekan ile ‘aslında her şey farklı türlü olabilir mi?’ sorusunu zihinlerde canlandırıp farklı bir boyut açılmasına olanak sağlayabilirim. Şu an belirli kalıplarda algıladığımız birçok kavram, kendi inanç ve algılarımızı yansıtıyor. Eğer o inanç, norm ve perspektifimi değiştirirsem aslında algıladığım dünya da değişiyor.
Yogada da aynı düşünce mevcut, inancını değiştirirsen algıladığın şey de değişiyor hatta sen de değişiyorsun. Bakış açın değiştiğinde etrafında algıladığın birçok şey de farklı bir boyut kazanıyor. Hem yoga da hem de enstalasyon sanatının da estetik kaygıları yoktur. Algı, biliş ve kavramaya yöneliktir.
Bunu yoga pozları üzerinden de değerlendirebiliriz, normalde günlük hayatımızı yer çekimine uygun sürdürürken, yogada yer çekine karşı yaptığımız pozlar ile (baş üstü duruşlar vb.) perspektifimizi değiştirir, cesaretimizi arttırır. Her gün baktığımız bir alana o poz içerisinde tersten bakarız. Ben bu pozu asla yapamam diye düşünüp, o cesareti sağlayıp, bu düşünce kalıbını yıktığımızda kendimize bakış açımız da değişir. Bakış açımızı değiştirmek ise bambaşka bir dünyaya kapı açıp, farklı olasılıkları sağlayabilir mi?
Benim zihnime düşenler bunlar şimdilik. Enstalasyon çalışmalarında gezindikçe türlü türlü farklı fikirler de geliyor. Son olarak sizi en son keşfettiğim Fransız sokak sanatçı Philippe Echaroux tarafından yerleştirme sanatı ile yapılan ‘Blood Forest – Kanlı orman’ temalı çalışmaları ile baş başa bırakıyorum.
Brezilyalı yerlilerin portreleri yağmur ormandaki ağaçların üzerine yansıtılarak görüntüler oluşturulmuştur. Echaroux bu çalışmanın, Amazonlardaki yağmur ormanlarının insanlar tarafından yok edilmesine dikkat çekmek ve katliamı protesto etmek mantığı ile yapıldığını belirtmiştir. “Bir ağacı yok etmek bir insanı öldürmek gibidir.” sloganıyla insanla orman arasındaki bağlantıyı vurgulamıştır.
Fotoğraflar: Behind the scenes: Meghan Currie creating art with yoga
YORUMLAR