X

Zaman geçiyor ama ben zamansızlaşıyorum...

Tutup koparılan dalların bir bir gidişine ruhum şahit.

Üzerine düşen vazifeden yüreğim bir an için sıyrılış telaşında… Görmezden gelme derdinde.


Rafa kaldırdığı kırılganlıklarına yer kalmamış, tüylü bir toz beziyle üzerinden geçiyor. Yok yok, parlatıp cilalamıyor, yenilemiyor. O yalnızca kendini hangi kırılganlığına mahpus edip, hangisinin içinde yitip gittiğini arıyor. Bütün çabaları ona. Hangi belirsizliğin içinde, bunu bulup buluşturma, çözme telaşında.


Dolup taşan rafların üzerine düşmeye meylettiği yerlere el gezdirdi ilkin.


Yüreğine en yakın gelen tarafına. Belki o rafın kenarına iliştirilmiş yıllanan bir valiz duruyordu. Yıllardır hazırdı. Orada hep kullanılacağı zamanı bekliyordu. Kendine kaçışlar için oradan hiç kaldırılmadı. Belki acılarını dindiren umutlu yolculuklara ya da kah orada kah burada hayatın savurduğu dalganışlaraydı hazır oluşu… Ama vardı. Ama hiç kalkmadı o yerinden, hiç yok olmadı.


Zamansızlaştım…


Eski bavulun içini açtığımda ben yine zamansızım, çağsızım… Ruhumun bu çağdışılığı bin yıl geçse de geçiremem. Çünkü bi çare ruhumun çağı hep zamansız… Hep dağınık hayallerin peşinde.


Bu ruhumun dermanı zamanı bulmakta değil, kendini zamansız bulmakta… Biliyorum…


Sevgiyle kalın.