Sihirli fasulye

2 haftalık aradan sonra, Mor Pencere’mi ısıran kar ayazına açtım. Biraz zoraki, biraz da müsaadenizle keyfi bir ara oldu, özürlerimle birlikte maruzatımı da dinleyin lütfen…


Temmuz 2011’den beri “ev-ofis çalışan yarı zamanlı iş kadını-tam zamanlı anne- duble uykusuz aktivist” olarak düzenlediğim hayat akışımda, ciddi bir değişiklik oldu, bunca ay sonra Aralık başından beri yeniden tam zamanlı“ofis insanı” oldum. Laf aramızda, çok fazla özlediğimi biliyordum aktif çalışmayı, ofis ortamını ve çalışırken günün nasıl geçtiğini anlamamayı… Ama ben bile şaşırdım halime. 2 haftadır suratımda çapkın bir gülümsemeyle, yoğun koşturmacalı ve bol organizasyon(!) gerektiren tempoya ayak uydurmaya çalışıyorum, umarım kısa zamanda eski formuma kavuşurum.


Nazım Özgün 5. aylık bebeyken yeniden çalışmaya dönmüştüm, dolayısıyla aslında eski düzenimize geri dönmüş sayılırız. Sabah Böcük servisle okula, ben ofise… Akşamüstü okuldan dönünce onu ders ablamız şeker Özlem karşılıyor artık, böylece ben ofisten eve dönene kadar ödevler ve dersler hafta içi halledilmiş oluyor. (Evvet, bir dileğim daha kabul oldu, teşekkürler melekler!)


Çalışmaya başladıktan tamı tamına 3 gün sonra Nazım Özgün durum bildirdi: “Bu Özlem abla ile çok mutluyum ben, çok tatlı ders anlatıyor, hiç sana benzemiyor!”


“Onca anlattığım ders, yaptırdığım ödev yüzüne gözüne dursun çocuk!” dedim ama, içimden!


Papucumun dama atıldığına hiç üzülmüyorum a dostlar, çünkü son aylarda yeni düzen adaptasyonunun yanı sıra çook başka dertlerimiz var…!


Ve hiç de öyle fasulyeden dertler değil!


*


Nazım Özgün’ün Fen Bilgisi kitabında şöyle yazıyor:

“İnsanların yetişkinliğe geçiş dönemine ergenlik dönemi denir. Ergenlik dönemi 12 - 21 yaşları arasında meydana gelir.”


29 Ekim’de 12 olmasına 3 gün kala bu cümleleri okuyan Böcük keyifle sırıtıyor: “3 gün sonra ergen olacağım!”

Gülüyorum, “hadi ordan sen de, daha var birkaç sene, işte 14-15 ancak!” diyorum ama haha kim takar?


“Kitabım” diyor, “öyle yazıyor!” He, ders kitabı yazıyorsa mutlak doğrudur!


Haftalar geçerken sıklıkla aynı konu gündeme geliyor: Ne zaman beyimizden hoşuna gitmeyen bir “şey” yapmasını istesem, cevap hazır:


“Ben artık ergenim. Her zaman senin dediklerini yapmak istemiyorum. Çok fazla kuralın var, diktatör gibisin Anniş!” İşte bunlar hep Gezi!

Bi’ dak kardeşim ya, daha geçen kış “sen ne dersen doğru dersin/ben seni dinlerim Anniş/sen merak etme iyi çocuk olacağım, söz dinleyeceğim” diyen küçük çocuğum nereye gitti yahu?


Bütün bu “ergenim ben, kendim kendim ne istersem onu yaparım” tripleri, direniş ruhuyla birleşince buyurun seyredin bizim cephedeki eğlenceyi:

*

Akşam bir arkadaşımızın evine oturmaya gitmişiz, ben boy boy adamların(!) PS oynamasına izin vermemişim, çünkü hafta arası ve Böcüğün belli bir saatte yatması lazım, oyun başlarsa bitemiyor, oysa ertesi sabah okul var. Anlaşma yapıyoruz, PS yerine i-pad/iphone ikilisine takılıyor, arada bizimle sohbet ediyor… ve sürekli bana laf çakıyor!


Böcük: Cihan ya, bu Anniş bana çok karışıyor.

Cihan: Ya işte ama anneler bir şey derse haklıdır, anne sözü dinlemek lazım! (Cihan haliyle önceden tembihli!)

Böcük: Amaaan ya, sen de mi Anniş’in tarafındasın? Bence Anniş sana kızmasın diye böyle dedin!

Cihan: Yok, bir şey demedi, ben haklının tarafındayım. (Aferin Cihan!)

Böcük: Tamam işte, ben haklıyım, sen beni tarafımda olmalısın!”


Sonunda bende gitme saati zilleri çalıyor, toparlanmaya başlıyoruz, “son bir dakika daha”lar bitse de, oyundan ve sohbetten ayrılıp yatmaya gitmek istemeyen ve fakat gözünden uyku akan Nazım Özgün bir yandan giyiniyor, bir yandan da bana kıyasıya söyleniyor:


Böcük:“Off off, sen böyle kötü bir Anniş olunca senden hiç hoşlanmıyorum Anniş, biliyor musun?”

Anniş: “E ben de senden bana böyle şeyler söylediğin zaman pek hoşlanmıyorum, kırıcı oluyorsun!”

Böcük: “İyi de sen beni anlamıyorsun, ben kendi istediklerimi yapmak istiyorum, çünkü ben bir ergenim!”


Hiçbir şey diyemedim ki, gülmekten katılarak yerlere düştüm !!


Ergen’miş !! Daha dün içimde fasulye tanesiydin ayol, ne ara ergen oldun sen?


“Bana sökmez canım senin ergenliğin, kurallar zamanla değişebilir, bunları konuşabiliriz ama kaç yaşında neye iznin olacağını ben belirlerim. 18 yaşına gel, üniversiteye git, belki arkadaşlarınla bir evde oturursun(muhteşem bir hayal! İnşallah!) o zaman PS da alırsın, istediğin kadar da oynarsın!” diyorum merdivenlerden inerken.


Lütfen bana pedagojik olarak “yanlış yapıyorsun” önergeleriyle gelmeyin, henüz hazmedecek durumda değilim, teşekkürler, nokta.


Çünkü cevabı beni tamamen nakavt ediyor: “Çok gıcıksın Anniş!!”


Şaşkın ve ağzı beş karış açık Anniş: “Ne dedin sen bana öyle? “

Sırıtan ve aynı anda parmağını gözüme sallayan Böcük: “Gıcıksın dedim, gıcık işte!”


Gıcık mı? Hıçkırınca gıcık tutar da bu gıcık başka gıcık herhalde?!

E hani ne oldu o yıllardır duymaya alıştığım “kahramanım Anniş, süper Anniş, dünyanın en iyi Annişi” filan falan iltifatlarına?


Böcük bana “gıcıksın” dedi!!


Çocuğumu geri istiyorum yahu, bu “ergen” şahsiyeti HENÜZ tanımıyorum…! Bizim evde tabii ki mutlak demokrasi var ama anne kurallarına uygun cinsten! (Değil mi Derya?)



*


Çocuklar olağanüstü bir hızla büyüyor, devran değişiyor, biz ise dilimiz beş karış dışarıda, onlara yetişmeye çalışıyoruz. Her zaman başarılı olmamız gerekmiyor bence, arada durup soluklanmakta fayda var. Soluklandığımız zamanlarda da çocuklarımızdan öğreneceklerimiz var. Biraz empati kurup, sakince dinlemek gerekiyor-muş!


Biz ana-oğul sanırım hayatımızda yeni bir evreye giriyoruz, her ikimiz de kendi gelişim süreçlerimizde bir kademe atlıyoruz, ben onun hızına yetişebilmek için bol bol nefes alıyorum, o da bana bol bol bana kızıp, kafa bularak çokça benimle dalga geçiyor…


*



Gece yatarken;

“Görüp görebileceğin Anniş bu canım, işine gelirse..”diyorum. “bendeki malzeme bu, başka Anniş yok, üzgünüm. Ya biz seninle bugüne kadar olduğu gibi konuşarak, paylaşarak bir anlaşma yolu buluruz , birbirimizi ikna ederiz ve aramız bozulmaz… Veya senin bu ergenlik her ikimiz için de oldukça can sıkıcı ve üzücü geçer!” diyorum.


Muzur muzur gülümsüyor, ah ben bu gülümsemeyi öyle iyi tanıyorum ki! :


“Hiç merak etme sen, ben seni ikna ederim, çünkü ergenim ya ben artık?!”

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.