Affetmeyi istemek yeterli değildir. Bizi dünyaya getiren kişileri doğru biçimde affedebilmek için, eşanlı olarak “kurban suçluluğu” duygusundan ve çevre baskısından özgürleşmemiz gerekir. Bunun için kendimize ihtiyaç duyduğumuz zamanı tanımamız ve gerekli aşamalardan geçme hakkını vermemiz icap eder.
Amaç sadece affetmek değil, aynı zamanda buna sebep olan durumları da dile getirmek. Aksi halde, yani yalnızca affetmenin teşvik edilmesi durumunda, erken veya sebebi tartışılır affetmelere neden olan kötü muamelelerden asla konuşamayız.
“Çocuğun aklında, anne baba her zaman haklıdır” diyor psikanalist Gabrilelle Rubin*. “Eğer ebeveyni ona kötü davrandıysa, fiziksel şiddet uyguladıysa, çocuk, kesinlikle tek suçlunun kendisi olduğuna inanıyor. Hayalî hatalarından ötürü suçlu hisseden ve kendini sert bir şekilde cezalandıran kişilerin duydukları acının kökeninde sıklıkla bulduğumuz gerçek budur. Çünkü garip bir dönüşümle, zarara uğrayan kendisi olmasına rağmen, kurban, ona kötü muamele eden kişinin hissetmesi gereken suçluluk duygusunu üzerine alır.
Psikanaliste göre, kötü muamele bilinçli olmasa bile (ebeveynin depresif veya hasta olması gibi durumlar) bu kişiyi affetmeden önce “kendini kurban olarak görmeye başlamak” şart, “yani suçlu hisseden bir masum” gibi. Yoksa kişi, en derinde suçlu hissetmeye devam eder.” Rubin şöyle devam ediyor: “Bunun bilincinde olmayan kişi için, sadece ‘cezalandırılan acı’ vardır. Ebeveynin hangi niyetle kötü muamele ettiğinin hiçbir önemi yoktur. Bu, bedenin onu yaralayan kişinin niyetini dikkate almamasına benzer, sadece acır ve hepsi budur. İkinci olarak şunu bilmeliyiz: Bizi yaralayanın, bizi cezalandıran ebeveynimiz olduğunun bilincine varırız ve ardından ‘masum bir saldırgan’ı vuracak nefret duygusunu bastırmaya çalışırız.” Rubin’e göre “direncini veya kararsızlığını fark etmek, bu sürecin her aşamasında affetmeyi erteleme ya da reddetme ihtimalini değerlendirmek için bir içsel çalışma yapmak önemli. (Meselâ yanlışlarını kabul etmek istemeyen bir ebeveyni affetmek çok zor olabilir.)”
1. Kendine seçenek sunmak
Affetmeye hazır olduğumuzu düşünsek ya da bunu yapmak için sebeplerimiz olsa da, affetme düşüncemizin başından itibaren, affetmemenin de bir seçenek olduğunu bilmemiz esastır. Çevremizin bu konuda ne düşündüğünün veya bu seçeneğin baskın söylemlere aykırı olmasının önemi yoktur, affetmemek herkesin hakkı olan bir seçenektir. Bu karar, kötü muamelenin şiddetinin objektif değerlendirilmesi ile değil, bizim derin duygularımızla ilgilidir. Çevremizin “yapmalısın” baskısının yanı sıra, “yapmalıyım” diye kendimizi zorlamaktan da kaçınmalıyız. Açıkça, özgürce seçim yapabilmek için, ne başkalarının baskısına, ne de kendi suçluluk duygumuzun ağırlığı altında ezilmeye izin vermeliyiz.
2. Kendine zaman vermek
Doğası, süresi ve sebebi ne olursa olsun, kötü muamele korku, öfke, kin, acı, utanç, umutsuzluk gibi yoğun olduğu kadar derin, bastırılmış ancak hâlâ etkin durumdaki duyguları kışkırtır. Bu duyguları tanımadan ve üzerimizdeki etkilerini ölçmeden affetmek, dahası, genel olarak hayatımızda ilerlemek mümkün değildir. Ve bu zaman alır. Bu, kendimizi sansürlemeden, yaşadıklarımızı ve bize acı veren bu tür katlanılmaz durumları yaşatan kişileri kendimizle konuşma zamanıdır. Hissettiğimiz duyguları tarif eden kelimeleri kullanmaya cesaret etmeliyiz: “Kin duyuyorum”, “Utanıyorum”… Bu, bilinçli olarak karar verme yolunda atılması kaçınılmaz ilk adımdır.
İkinci adım ise şudur: Eşanlı olarak, -bu, bir profesyonel ile daha kolaydır- geçmişte yaşadığımız kötü muameleler ile acılarımız ve bugünkü başarısızlıklarımız arasında bir bağ kurabiliriz. Kendimize zaman vererek, uğradığımız zararın derecesini ölçebiliriz. İhmal edilmek, istismar edilmek veya fiziksel şiddet görmek, görmezden gelinemeyecek kadar büyük bir fark yaratır. Örneğin, sanatçı kariyeri yapmak için yeterince cesaretlendirilmemiş ya da engellenmiş biri, ebeveynine öfkeli olabilir. Yeniden hatırlanıp gözden geçirildiklerinde, bazı suçlamaların sebepleri kendiliğinden aydınlanabilirler.
3. Hissetmek ve karar vermemek
Affetmek, narsistik bir eylemdir. Affedenin gönül yüceliğini, cömertliğini gösterir. Ayrıca söz konusu ilişkide barış etkenidir. İki durum da, birçok affetme eyleminin vaktinden önce gerçekleşmesine sebep olabilir. Ancak, vaktinden önce affetmenin verdiği haz kısa sürelidir ve bedeli çoğu kez ağır ödenir. Çünkü, kişinin bilinçli tercihinin ilerlediği süreç, geçilmesi gereken temel aşamalardan kesilmiştir. Ancak geçmişi yeniden gözden geçirdikten sonra, düşmanca duygularımız ile birbirine zıt arzularımızdan beslenen iç çatışmalarımızı geride bırakmayı takiben, duygusal olarak sakinleşmişken affetmek isteyip istemediğimizi anlayabiliriz.
Her iki durumda da bu karar, yoğun ve kalıcı bir adalet duygusu doğurur. Çünkü affetmeyi iyice düşünmüş, kendi içimizde bunun üzerine çalışmış ve onu derinden hissetmişizdir. İşte o zaman kendimize ulaşır, takıntılı düşüncelerden ve bizi teslim alan duygulardan kurtuluruz. Affetmeye konu olan kişi artık hayatımızın merkezinde yer kaplamaz ve bizim isteğimiz dışında bizi yönlendiremez. Artık ne tepki veriyoruz, ne muhalefet ediyoruz, ne intikam peşindeyiz, ne de affetmek istediğimiz kişi tarafından tamir edilmeyi bekliyoruz.
4. Bağışlamanın sebebini açıklamak
Bağışlanma talebi, geçmişi gözden geçirip bazı şeylerin farkına varan ya da çocukları hatalarını yüzlerine söyleyen ebeveynden gelebilir. Henüz detaylı düşünecek vakit bulamadan, ebeveynden gelen bu bağışlanma talebi, geri çevrilmeyecek derecede cazip bir seçenektir. Çünkü ebeveyni ile yüz yüze kalan yetişkin çocuk, derhal yeniden suçluluk duygusuyla, sevilmeme korkusuyla ve ebeveynini koruma arzusuyla dolu çocuğa dönüşür. Ancak aynı fikirde olmamak kaçınılmazdır. Ebeveynine düşünmek için zamana ihtiyacı olduğunu ya da affetmeye hazır hissetmediğini söylemek mümkündür. Bu şekilde konumlanmak, ilişkide eşitliği sağlar ve kişinin kendi duyguları tarafından rehin alınmasını veya ebeveyni tarafından yönlendirilmesini engeller.
Duygularını mümkün olduğunca doğru yansıtabilmek için, neden affettiğini ya da neden affetmediğini nasıl ifade edeceğini düşünmek de önemlidir. Bağışlama, mağduriyeti en aza indirgemeye veya ebeveyni tamamen hatalarından özgürleştirmeye hizmet etmemelidir. Aynı şekilde affetmemek de onlardan intikam alma aracı olmamalıdır.
5. İlişkinin kontrolünü elinde tutmak
Bağışlamak ne bağışlayacak kişiye bir görev yükler, ne de bağışlanacak kişiye bir hak verir. İstediği ilişkiyi kurmak için izlenecek yöntemi seçme hakkı, affedecek kişinindir. Bütün seçenekler mümkün: Bir daha ebeveyni görmemek, onları uzakta tutmak ya da aradaki bağları sağlamlaştırmak. Kişi, kendisi için hangisinin en iyi yol olduğunu düşünüyorsa, buna göre hareket etmelidir. Bu, kendine saygı duyan ve saygı duyulan kişinin, gerekçe göstermeksizin sergileyeceği tek tavırdır.
6. Affettikten sonraki hayat
İnanılanın aksine affetmek, kişiyi hemen neşeyle doldurmaz. Tam tersi, bir boşluk hissi gelir. Çünkü öfke, nefret, kin kişinin hayatında geniş yer kaplayan ve enerjisini alan, hayatına yön verebilen yoğun duygulardır.
Bu duyguların kaybolması, kişiyi karmaşık hisler içinde bırakabilir, dengesini kaybettiği duygusu uyandırabilir. Bir tür nekahet evresi olan bu aşamayı atlatmak için, bulduğu hayat enerjisini yeni amaçlarına (yeni projeler, yeni ilişkiler) yöneltmeden önce yapılacak bir şey yoktur.
Son olarak, akılda tutulmalı ki, eğer kişi affetme kararını acele aldıysa, yani gerekli aşamaları geçmeden ve kendini hazır hissetmeden affettiyse, ebeveynine duyduğu öfke, nefret, kin duyguları nüksedebilir. Bu, bir tür, kişinin duyduğu acıyı ve affetme arzusunu dinleme halidir.
*Bon usage de la haine et du pardon’un (Kin ve affetmenin doğru kullanımı) (Payot, 2004) yazarı.
Çeviren: Perihan Özcan
Referanslar:
Flavia Mazelin Salvi. "6 étapes pour pardonner à ses parents". Şuradan alındı: https://www.psychologies.com/Famille/Relations-familiales/Parents/Articles-et-Dossiers/Pardonner-ou-pas-a-ses-parents/6-etapes-pour-pardonner-a-ses-parents
YORUMLAR