Karşımızdaki kişiyi anlamak, toplum içindeki ilişkilerde denge içinde yaşam sürdürebilmek için geliştirmemiz gereken en önemli yeteneklerden biri olabilir. Peki, empatiyi geliştirmek ve sağlıklı şekilde devrede tutabilmek için empatiyi tam manasıyla ele almaya ne dersiniz?
Empatinin sadece empati içeren bir aktivite esnasında gösterilebileceğini düşünürüz. Aslında empatinin, beyin aktiviteleri üzerindeki yükü azaltmakla sağlanabileceğine yönelik işaretler de var. Bu ise dinlenme ihtiyacına cevap vermekle mümkün görünüyor. Başka bir deyişle, duyarsızlık gösterdiğini düşündüğünüz arkadaşınız, az dinlendiği için empati gösteremiyor olabilir.
Hayatın yoğun ve gergin koşulları içinde yorgun hissettiğimizde, biraz dinlenmenin hayata ve olaylara bakış açımızı değiştirdiğini birçoğumuz biliriz. Az ve düzensiz uyumanın da depresyon belirtilerini artırdığını birçok kişi deneyimler. Az uykunun beyin performansını olumsuz etkilediği de ayrıca bilinen bir gerçek. Benzer bir tespit de empati konusuyla bağlantılı olarak bilim insanlarınca ortaya çıkarıldı. Yorucu bir hayat temposu içinde yer alan kişiler için sadece dinlenmenin bile empati yeteneğini geliştirmeye destek olabildiği görüldü.
Empati yeteneğini geliştirmek için neler yapmalıyız?
Empatiyi geliştirmek için yapılabilecek şeyler çok geniş bir yelpazede yer alıyor. UCLA Üniversitesi’nde beynin empatiyle ilgili nöron ağları üzerinde yapılan araştırmaya göre, dinlenme esnasında beyin, bir iş yapan beyin kadar aktif durumda oluyor. Üstelik beyin, doğrudan empati içermeyen bir görevle meşgul olmadığında bile, empatiyle ilgili olan nöron ağlarında aktivite olabiliyor. Kısacası, stres altında olan kişinin bir süre dinlenmesi, beynin empati yeteneğini ortaya koymak için faydalı görünüyor. Araştırma sonuçları, stresin tüm beyin fonksiyonları üzerindeki olumsuz etkisini de ayrıca hatırlatıyor.
Akademisyen Lacoboni, empatiyle ilgili değerlendirmesinde şöyle diyor: “Empatiyi değerlendirmek, empatiye en çok ihtiyaç duyan toplumlarda genellikle en zor olanıdır.” Empatinin faydalarını ise şöyle sıralıyor: “Empati, akıl sağlığı ve esenliğin temel taşıdır. Başkaları için endişe duymamız, sosyal ve işbirlikçi davranışlar göstermemizi teşvik eder. Aynı zamanda başkalarının içsel duygularını, davranışlarını anlamamıza ve niyetlerini tahmin etmemize yardımcı olur.”
Aynı anda birçok işle ilgilenmek beynin performansını düşürüyor
Bilimsel araştırmalar, aynı anda birkaç görevi yerine getirmek anlamına gelen ve “multitasking” de denilen “çoklu görev”in beyin performansını %40’a kadar azalttığını gösteriyor. Yapılan yeni araştırma bulgularına göre değişen görevler, beyin aktivitesine çok sık müdahale edilmesi anlamına geliyor. Bir kişi bir göreve odaklandığında, sonuç her zaman daha iyi oluyor. Başarılı bir sonuç almak için daha az görevle yüklenmiş, daha odaklı bir zihin gerekiyor. Aşırı görev üstlenmek ve stres altında olmak, empati kurmak gibi yetenekler üzerinde olumsuz etki yapabiliyor.
Alt düzeyde empati, bebeklikte görülmeye başlıyor. Duygusal empati bebeklik çağında başlarken, bilişsel düzeyde empati de çocukluk ve yetişkinlikte görülüyor. Psikolojide Zihin Kuramı ile açıklanan bu beceri, sosyal bir varlık olan insanın başkalarının zihinsel durumlarını ve duygularını fark edebilme yeteneği olarak görülüyor. Çocuklukla ve yetişkinlikle birlikte yaşam deneyimlerinin artarken, empati yeteneği de çeşitli düzeylerde şekil değiştiriyor.
Empatinin anlamı nedir?
20. yüzyılın başlarında türetilmiş bir sözcük olan empati, başkalarının istek ve duygularını anlayabilme olarak tanımlanıyor. Latince “iç, içine, içinde”, “duygu, acı, hissetme, algılama” kelimelerinden ve sevgi, düşkünlük, şefkat anlamlarını içeren Empátheia sözcüğünden geliyor.
İngilizce kelime, 1930’lu yıllarda Sigmund Freud’un kullandığı ve “bir başkasının yerine geçebilme yetisi” anlamındaki “einfühlung” kelimesine karşılık olarak türetilmiş. Ruhbilimde, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek olarak tanımlanıyor.
Empati kelimesinin Türkçe karşılığı duygudaşlık olarak veriliyor. Duygudaşlık, “Kendini duygu ve düşüncede bir başkasının yerine koyabilme” ve “aynı duyguları paylaşma” olarak tanımlanıyor.
Farklı dillerde ise empati, başkalarının duygularını ve deneyimlerini anlama yeteneği, ayrıca başkalarının acılarını ve sıkıntılarını anlayabilme ve onlara hoşgörü ve merhametle yaklaşma anlamında kullanılıyor.
İşte bu noktada, kendini başkasının yerine koymanın zihinsel boyutta kalmasının altını çizmek gerekiyor. Parapsikolojide de yeri olan empati, dengeli bir içsel hal ile bir araya geldiğinde oldukça gerekli bir sosyal beceri. Peki, empati yeteneğimizi ortaya koyarken karşımızdakinin duygu yoğunluğu altında ezilmemek, kendi becerilerimizi kaybetmeden o kişiyi görmek, izlemek, dinlemek, anlamak ve yardım etmek nasıl mümkün olabilir?
Psikoterapi yapan psikolog ve psikiyatristleri örnek almak bu noktada fayda görünüyor. Ruhbilim dünyasındaki terim haliyle “Eşduyum” bir kişinin kendisini bir başkasının yerine koyabilmesi ve bu yolla onun duygularını, düşüncelerini, tutumlarını ve yaşantısını anlayabilmesi olarak tanımlanıyor. Eşduyumun gerçekleşebilmesi için iki kişi arasında etkileşim olması gerekiyor.
Psikoloji ve psikiyatride empati nasıl yer buluyor?
Psikoterapi esnasında, terapiyi sürdüren terapistten danışana yönelik bir eşduyum gelişebiliyor. Terapist, danışanının duygu ve düşüncelerini anlasa bile, belirli yetenekleri doğrultusunda kendini o kişiden ayrı tutabiliyor. Bu da terapistin kendi duygu ve dürtülerinin farkında olması sayesinde gerçekleşebiliyor. Terapistin bu yeteneğinden ilham aldığımızda kendi hayatımızda da empati göstermemiz ancak bunu dengeli şekilde ortaya koymamız mümkün görünüyor.
Empatinin ne olduğu halen tartışılsa da, çoğu bilim insanı, empatinin zihinsel bir işlem olmadığı yönünde hemfikir. Empati zihinsel bir beceri olsa da, devreye sokulan bir uzuv gibi değil ve kendiliğinden yaşanıyor. Psikolojide ve ruhbilimde “eşduyum” olarak anılan ve uzun zamandır ele alınan empatiye, biyoloji ve nörobilim yeni bakmaya başlıyor.
Meditasyon yapan ve günlük hayatında çeşitli gevşeme/rahatlama teknikleri kullanan birçok kişinin aşina olduğu bir konuyu hatırlamak gerek; organizma olarak tehditle karşılaştığımızda veya tehdit altında hissederek “savaş/kaç” veya “don” tepkisinde kaldığımızda sempatik sinir sistemi devrede kalıyor. Sinir sistemimizin diğer unsuru olan parasempatik sinir sistemi ise dengede hissetme haliyle yakından ilişkili. Kendimizi güvende hissetmediğimiz zaman sinir sistemimiz de aktif halde kalarak sık nefes alma, çarpıntı gibi bulgular gösterebiliyor. Duygu olarak dışavurumu ise öfke şeklinde görülebiliyor.
Psikologlar, empatinin bir yansıtma mı yoksa gözlem biçimi mi olduğu üzerinde çeşitli fikirler öne sürüyor. Karşımızdaki kişi ile özdeşim kurduğumuzda ‘kendilik’ duygumuzu yitirmeye ve kimlik kaybına kadar gitme ihtimali oluyor. Bu açıdan her bireyin kendi psikolojik durumunu gözden geçirmesi ve bunun üzerinde çalışması gerekiyor.
Empatinin sevgi, anlayış ya da sempati ile eş anlamlı olduğu zannedilse de empatinin bir araç, bir iletişim türü, bir dinleme ya da gözlem biçimi, algılama şekli veya duyu olarak da kullanılabileceğini düşünmekte fayda görünüyor.
Derleyen ve çeviren: Senem Tahmaz
Referanslar:
Dr. Şeref GÜLSEREN. “Eşduyum (Empati): Tanımı ve Kullanımı Üzerine Bir Gözden Geçirme” Türk Psikiyatri Dergisi (2001). Şuradan alındı: http://www.turkpsikiyatri.com/C12S2/esduyum.pdf
“Predicting Empathy From Resting State Brain Connectivity: A Multivariate Approach”. Leonardo Christov-Moore, Nicco Reggente, Pamela K. Douglas, Jamie D. Feusner, Marco Iacoboni. (2020) Frontiers in Integrative Neuroscience. Şuradan alındı: https://www.sciencedaily.com/releases/2020/02/200218152307.htm
“Predicting a person's distinct brain connectivity”. I. Tavor, O. P. Jones, R. B. Mars, S. M. Smith, T. E. Behrens, S. Jbabdi. American Association for the Advancement of Science (2017). Şuradan alındı: https://www.sciencedaily.com/releases/2016/04/160407150316.htm
YORUMLAR