X

Sevgili Elif ilk kızıma hamileyken takip etmeye başladığım ilk Türk blogger anne ve hatta blog yazmaya beni özendiren insan.. Blog yazmayı çok uzun zamandır profesyonel olarak yapan, bence Türkiye’deki en başarılı blogger lardan ve bu yönüyle “girişimci anne” olarak gördüğüm Blogcu Anne artık bir marka...Emzirme Reformu ile başlayan arkadaşlığımız sayesinde ben onu 2010 yılından beri tanıyor, istikrar, özgünlük, samimiyet, akılcı ve akıcı yazım dilini her zaman severek takip ediyorum. İşte benim sorularımla sevgili Elif..

Çocuklarım olduğunda işi bırakıp en azından bir süreliğine kendim bakmak isterdim. Bunu yapmaya başlayınca toplumun kadına bahşettiği "annelik" rolü altında ezildiğimi hissettim. "Bir dakika, ben sadece birinin annesi değilim ki" diyerek karşılaştığım zorlukları (benim için anneliğin gerçek yüzünü) blogumda paylaşmaya başladım. Geldiğimiz noktada 2010 ve 2006 doğumlu iki oğlanın annesi, 2009 çıkışlı BlogcuAnne.com'un sahibesi, 2013 baskılı Annelik Her Zaman Tozpembe Değil'in yazarıyım.


Blog yazmak birden fazla zor dönemin çakışmasıyla ortaya çıktı benim için. Senelerdir yaşamış olduğum Amerika'dan kucağımda bebeğimle yeni dönmüştüm. Uzun süre yurtdışında yaşamış olmanın doğal bir sonucu olan "ters kültür şoku"na başlı başına bir sendrom olan "Annelik" de eklenince kendimi yazı yazarken buldum. Geçenlerde bir yazarla sohbet ederken "Derdi olan insan yazar" dedi. Demek ben de dertliymişim o sıralar.



Yazı yazmayı sevdiğimi bilmezdim ben, hatta sıkıcı bulurdum yazmayı. Meğer ne yazdığına bağlıymış. Blog yazmak bir tutku haline geldi benim için. Elbette yazdıkça aldığım geri dönüşlerin de bunda çok büyük etkisi oldu. Bir de baktım ki zamanımın çoğunu yazı yazarak geçiriyorum. İkinci bebeğimin de doğmasıyla birlikte artık hayatımla ilgili bir karar vermem gerekiyordu. Tam zamanlı bir işe dönmek o noktada hazır olduğum bir şey değildi. Halihazırda bu kadar vakit ayırdığım bir hobiyi iş olarak benimsemek-her ne kadar daha zor ve maddi anlamda daha az kazançlı olacaksa da- keyifle yapacağım bir iş olacaktı. Ben de öyle yapmaya koyuldum.


Yaptığım işi ciddiye alıyorum, en büyük kuralım bu. Bunu yapınca etik kurallar, samimi olma, Türkçeye dikkat etme gibi unsurlar da beraberinde geliyor zaten.


Anne olduktan sonra kurumsal hayata dönmek istemememin sebeplerinden biri de profesyonel hayatta var olan mobbing olayının anne olduktan sonra artma ihtimaliydi. Ancak benzer olayların blog dünyasında yaşanacağını beklemezdim, bu da benim naifliğim. Meğer burası da bir başka çekişme alanıymış. İlk başta çok yadırgasam da bir süre sonra kendi yoluma bakmayı öğrendim.






"Bilinçli tercih"ten ziyade "doğal bir yönelim" demek daha uygun olur sanırım. O güne kadar ilgilenmediğim, çıkaracağım sesin hiçbir işe yaramayacağını düşündüğüm konularda sessiz kalmamam gerektiğini Gezi'de fark ettim, çünkü ben de orada, o güne kadar hiç duymadığım ancak bir duyduktan sonra da bir daha asla duymamış gibi yapamayacağım sesleri duydum. Annelik bir çocuğun bakımından sorumlu olmaktan (onu uyutmak, altını değiştirmek, okula gidip gelmesini sağlamak) çok çok öte, çok daha geniş bir statü. Kadın haklarını da kapsıyor, eğitimde fırsat eşitliğini de... Tabii bunu böyle görmeyen insan çok. "Biz seni anne yazıların için takip ediyorduk" diyen... Ancak öte yandan "Annelik sadece bebek bakımı değil diyen" bir o kadar da insan var. Dönüp dolaşıp "herkesi memnun etmek mümkün değil"e geliyoruz. Ben bildiğim doğrultuda yazıyorum, dileyen okuyor.


Hangi platformda paylaşım yaptığına göre de değişiyor bu. Her platformun izleyicisi farklı, kimse söylemese de bazı sessiz kurallar var. Twitter daha özgür, Facebook biraz daha kolay karışabiliyor. Instagram ise daha pozitif'ti, ancak Facebook'un satın almasıyla birlikte kavga gürültü oraya da sıçradı. Belki de karışık bir coğrafyada yaşadığımızdan... Özetle, çoğu paylaşımımı Elif'in Blogcu Anne tarafıyla yapıyorum diyelim. Zaten Blogcu Anne de benim kimliğimin bir parçası, anne tarafım...


Teşekkür ederim. Daha önce de benzer yorumlar aldım, kendimi öyle bir konumda düşünmedim hiç, ama kendimi blog yazarken de düşünmemiştim. O yüzden bu işler biraz da kısmet işi!


Evet, gidişat o yönde ancak kendim henüz o alana adım atmadım. Ben yazarak kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum; öte yandan yazmaya başlayana kadar yazarak kendimi ifade edebildiğimi de bilmiyordum. Bu hafta Silikon Vadisi'nde bir konferansa katılacağım. Amerika'daki, çoğunluğunu kadın ve annelerin oluşturduğu blog yazarlarının buluştuğu bir ağ olan BlogHer'ün 10. konferansı bu, her sene düzenleniyor. Vlogging de konferanstaki oturumlardan biri... Belki sonrasında zincirlerimi kırarım, belli mi olur?

Sevdiğim, takip etmekten keyif aldığım çokça blogger var, ancak örnek alıyorum demek tam doğru olmaz sanırım, nitekim blog yazmak çok kişisel bir tecrübe... Amerika bu alana çok daha önceden adım atmış olduğundan birçok şey gibi blog olayı da daha belirgin çizgilerle çerçevelenmiş, kişileri örnek almaktansa blog kültürünü örnek alıyorum diyebilirim.


Hayır, hiç böyle bir hayalim yoktu. Hayalin neydi dersen onu da bilmiyorum açıkçası, insan biraz da "büyüdükçe" yaratıyor hayallerini. Ve birini gerçekleştiriyorsun, başka bir şey çıkıyor karşına... Başka türlü çok sıkıcı olurdu zaten hayat.


Hem de o kadar doğru ki, bu konuda bir sürü yazı ve hatta kitap bile var... Konu blogger-marka işbirliğinden (ya da bu anlamda markaların blogger'ları suistimal etmesinden) ziyade, çok daha yakından bildiğimiz bir konu aslında: Kadın emeğinin suistimal edilmesi. Kadınlar kurumsal hayatta da erkeklerden daha az para kazanıyorlar, hele de annelik "görev"lerini yerine getirirken para kazanmaları pek alışılageldik bir şey değil. Bazı markalar buradan hareketle annelere ürünler göndererek, onları etkinliklerine davet ederek lütufta bulunduklarını düşünüyorlar ve işin gerçeği, anneler de böyle düşünüyor: "Yapacak daha iyi bir şeyim yok."


Türkiye'deki blogger annelerin biraz daha güçlerinin farkında olması ve bu farkındalıkla hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Hem kadın kimliğimiz, hem kültürümüz bize yaptığımız işin karşılığında bir şey beklemenin doğru olmadığını hissettiriyor. Elbette blog yazan herkes bunu para kazanma amaçlı yapmak zorunda değil, ancak karşılıklı etik değerler doğrultusunda hareket edilmeli; kimse kimseyi sömürmemeli. Bence olacak bu, sadece biraz zaman tanımak lazım.


Profesyonel olarak blog yazmak biraz "oturduğun yerden para kazanmak" olarak algılanıyor. Her iş gibi emek, ciddiyet ve etik değerler gerektiren bir uğraş bu da... İlk ve en önemli basamak emeğinin değerini bilmek, potansiyelinin farkına varmak. Biz anneler, ve genelinde kadınlar, asıl değişimi yaratabilecek güçteyiz. Yeter ki bizi biçilmiş rollerin dışına çıkmaya cesaret edebilelim.




Röportaj: Perihan Gürer