X

Karnıma yumruk yemiş gibi oldum, nefessiz kaldım. Gövdeme acının yayıldığını hissettim, sanki zehir içmişim gibi. Gerçekten beraber yaşlanmaya karar verdiğine beni inandırıp, bu başarıya imza attığı otele sevgilisiyle gelmeyi planlıyor.


Bu sefer kestirip atmak gerekiyordu, ama o an bir güç geldi kötüyle kötü olmayı seçtim. Uyukluyor gibi yaptım ki allak bullak olmuş yüzümü görmesin. Banyodan çıkınca komodinin üzerindeki telefona gitti hemen, ama mesajı sildiğim için hiçbir şey göremedi. Nasılsa sonra konuşurlardı.


Akşam yemeğine inerken çok mutluydu kocam. Beni sarılıp öptü. Masaya mumlar koydurmuş. Şık bir şişe açtırdı. “Hadi sağlığımıza” dedi. Gözlerinin içine bakıp “Evliliğimize” dedim. “Benimle evlenir misin?” Önüne bakmadan yürürken duvara çarpmış gibi oldu. Gülümsemeye çalıştı. “Evet, tabii” diyebildi. Neşesinin kaçtığını hiç fark etmemiş gibi davrandım. “Döner dönmez yeni bir başlangıç yapalım.


Belediyeye gidip tekrar evlendik. Evi baştan aşağı yenilettim. Boya, badana, kapılar, kapı kolları, salon, bizim yatak odası, çocukların odaları her yer, her şey yepyeni oldu.


Kendimi de yeniledim. Alnımla boynuma botoks yaptırdım. Memelerimi büyüttüm. Düzenli olarak boy boy fotoğraflar koydum Facebook’la Instagram’a. İkimiz sarmaş dolaş, çocuklar babalarının tepesinde. Ama bu yine sararıp solmaya başladı. Bir eli nabzında sürekli. Sevgilisiyle kavga ediyorlar, belli. Arada geriliyoruz ama eskisi gibi ota buna bağırmıyor, eşek yüküyle para ödediği eşyaları kırıp dökmüyor. Asla sevgilisinden konu açmıyorum.


Bir gün akşam dışarıda yiyelim dedi. Çıktık. Ikınıyor, bir şey diyecek diyemiyor. “Ne var?” dedim, “Seni dinliyorum.” Bir dostuna açılır gibi bir hali vardı. Çaresiz derdine derman arıyor gibi. “İkili hayattan çok yoruldum.” Yüzüne baktım ki devam etsin. “Benim onunla evlenmem lazım. Söz verdim, beni bekliyor. Onun da gururu çok incindi. Boşanalım mı Jale?


Televizyonda denk gelsem, bu kadar da olmaz, insanları aptal yerine koyuyorlar diye kızarım. Ama izlediğim sakız gibi uzayan dizi değil, benim hayatım.


Kocam, oturmuş bana sevgilisinden bahsediyor. Sanki asker arkadaşıyım. Arada bir de çocuğummuş gibi gözümün içine bakıyor. Tabii, suyuma gitmesi lazım. Boşanmaya ikna edecek ya beni. Karaktersiz bir adamla bunca şey tecrübe ettikten sonra, ondan gelen hiçbir teklif şaşırtmıyor.


“Senden bir şartla boşanırım. Pılını pırtını toplayıp gideceksin, bir daha da geri gelmeyeceksin. Bana yüklü bir tazminat ve nafaka ödeyeceksin.” Aklından ne geçiyordu bilmiyorum ama hiç rahatlamış, memnun görünmedi. Hayatı boyunca haksızken bile karşısındakine saldırmak suretiyle haklı çıkmaya alışmış bir adam olarak, karşımda çaresizdi.


İkinci kez boşandık. Evden gitti. Çocuklarla onun annesinin evinde ve dışarıda görüştüler. Beni kızlar için mecbur olmadıkça aramadı. Ele güne artık boşandığımızı ve herkesin kendi yoluna gittiğini söyledim.


O ara kendimi yeni bir hayata hazırlamaya çalışıyorum. Kolay değil. Kırklarının ilk yarısında iki kız çocuğuyla yalnız bir kadın olmak. Ya da bana zor geldi. Çalışsam sadece nafaka ödeyecek, kazandığım bana yeter mi? Şu an hiç aklımda yok ama hayatıma biri girerse bu evde oturmaya devam edebilir miyim? Bunu da geçtim, kızlarım bunu kabul eder mi?


İnsana adım attırmayan işte hep bu çıkar hesapları. Daha azıyla yaşamaya razı olsan, kendine güvensen, hırslarından vazgeçsen, ne hali varsa görsün deyip kendi yoluna bakarsın. Yeni bir hayat kurarsın. Kocayı evden gönderip onun sağladığı imkânlarla yaşamaya devam etmek, yeni hayat kurmak değil.


Ben ikinci boşanmanın bilançosunu çıkarırken kocam aramaya başladı, telefonu açmadım. Görüşmek istediğini yazdı, oralı olmadım. Bir gün posta kutusundan adıma bir zarf çıktı. Açtım, boşanma kararı. Kocam sevgilisinden boşandığını bildiriyor. “Jale, bana, bize son bir şans verir misin?”


Öğrendim ki sevgilisini evde kendi akranı, genç bir erkekle yakalamış. Bayiler toplantısından döndüğü bir gün! Kırılan gururunu gözümün önünde tamir etmesi fikri bana çok iyi geldi. Paspasta yatan hasta, tüyleri birbirine yapışmış kediyi içeri alır gibi kapıyı açtım ona.


İki yılın sonunda, kendimi aldatılan değil de vazgeçilemeyen kadın gibi hissediyordum. Daha doğrusu öyle hissetmek istiyordum. Salonda uyuduğunu çocuklar dışında kimse bilmiyordu. Dışarıdan yine mutlu aile gibi görünüyorduk.


İçimden herhalde boyunun ölçüsünü aldı diye geçirirken, bir gün alışverişte az görüştüğüm bir arkadaşıma rastladım. Domates seçiyordum, ayaküstü lafladık biraz. “Boşanmak sana yaramış” dedi, “en iyisini yaptın. Değmezdi beklemene. Dün akşam gördüm, ışıklarda yan yana denk geldik. Yanında o kız vardı, ağlıyordu. Eh, yuva yıkanın yuvası olmaz.”


Domatesleri bıraktım. Dışarı çıkıp yürümeye başladım.


Son