Perili Fatma - 7
“Kim o?”
Perili Fatma, kapı gözünden bakan görsün diye kırmızı, saten, ince askılı geceliği iki eliyle yukarı kaldırdıktan sonra cevap verdi.
“Güzel çamaşırlarım vardır.”
Bedia kapıyı araladı. Önce Perili’ye, sonra elindekine baktı. Geceliğe uzanıp kumaşını parmakları arasında okşadıktan sonra aldı, arkasını döndü. Üzerine tutup boy aynasında kendine bakarken sordu:
“Bu renk başka nelerin var?”
Bedia’nın parfümünün kokusundan boğazı gıcıklanan Perili öksürmesine engel olamadan karşılık verdi.
“Külotlarım, sutyenlerim vardır. Daha başka renklerim de vardır. Pembelerim, lilalarım...”
Bedia sözünü kesti.
“Siyah?”
“Olmaz mı be ya!”
Perili bohçasına davranırken, üst kattan bir kapının açıldığını duyan Bedia, işaret parmağını dudaklarına dikey yapıştırdı ki Perili konuşmasın. Sonra kapıyı iyice açıp eliyle içeri çağırdı.
Salona geçince Perili yere oturup bağdaş kurdu. Bohçasını açtı. O sabah içine Bedia için doldurduğu saten, şifon ve dantelli iç çamaşırları ile gecelikleri birer birer çıkarmaya başladı. Sanki hiç iç çamaşırı veya geceliği yokmuş gibi, Bedia’nın gözleri parladı.
“Ay şu pembe de çok güzelmiş! Ama... denemeden de alınmaz ki... Giyip bir baksam olur mu?”
Perili hemen pembe geceliği uzattı.
“Senin güzel hatırın için olur.”
Bedia yatak odasına gide gele bütün gecelikleri denedi. Külotlarla sutyenleri üzerine tutup aynada baktı. Bohçadaki son takımın yanında bakır tası görünce,
“Bu ne?” diye sordu.
“Suya bakarım.”
“Ay falcı mısın sen? Bana da bakar mısın?”
Perili tasını uzatarak klasik hareketini yaptı.
“Musluktan doldurup getiresin.”
Ev ağır parfüm kokuyordu. Sanki Bedia sadece kendine değil, eşyalara da parfüm sıkmış gibiydi.
Tasın dışını küçük el havlusuyla silerek salona dönen Bedia uçuk pembe kadife koltuk takımlarını gösterdi.
“Koltuğa geçsene?”
“Yer daha iyidir.”
Perili dizlerinin önüne koyduğu tasa yirmi bir nefes baktı. Sonra derin bir nefes aldı, başını kaldırıp tavana doğru ağzından bıraktı.
“Camların birini açasın.”
Bedia hemen camı açıp yerine oturdu.
Perili, bluzunun yakasını hafifçe aşağı çekip gözlerini kapadı. İçeri giren temiz havayı içine çekti. Aldığı nefesi, başını ağır ağır iki yana sallayarak, yarı kapalı dudaklarının arasından verdi.
Gözlerini yavaş yavaş açtı. Bedia’ya dönüp içinden üç nefes saydıktan sonra tasına bakıp ilk sözünü söyledi.
“Üzerinde bir ağırlık var.”
Biraz durup devam etti.
“Bir erkek görürüm. Siyah saçlıdır. Teni esmercedir. Senden biraz uzundur. Hafif göbeklidir. İsminde iki tane M vardır. ”
“Zengindir. Eli açıktır. Sana hediyeler alır.”
Bir şey görmek ister gibi tasa eğildi, gözlerini kıstı:
“Uzak desem değil, yakın desem değil. Yakınında, ama yanında değil.”
Arada bir yedi nefes sayıp, aldığı derin nefesleri tavana vererek Bedia’nın ciğerine iğne batırır gibi devam ediyordu.
“Başka bir yerde uyur, uyanır. Orada yer, içer. Sol eli yüzüklüdür, bu yüzüğün eşi başkasının elindedir. Başka bir kadının. Şimdilik.”
Bedia kendini tutamadı.
“Söyle bana, burada uyuyup uyanacak mı?”
“Arada bir burada uyur zaten.”
“Benim evimde yiyip içecek mi?”
“Arada bir sende yer zaten.”
“Öyle değil. Hep benimle olacak mı?”
Perili başını kaldırıp Bedia’ya baktı. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş Bedia öfkeyle sordu.
“Parmağıma yüzük takacak mı?”
“Aklından geçirir ama üzerinde fazla durmaz. Şimdilik.”
“Benimle evlenecek mi yani?”
Perili Fatma gözlerini kapadı, sanki bir şey duymak ister gibi başını eğdi.
“Şimdi göremem. Yoruldum” dedi.
Tası uzattı.
“Suyu balkona dökesin.”
Perili, Bedia’nın iyice güvenini kazanmış, faldan sonra söyleyeceklerini eksiksiz yerine getirmesi için de ona umut vermişti.
“Dedim. Üzerinde bir ağırlık var. O ağırlık bana da çöker. Göremem, duyamam. Yedi gün sonra aynı gün, aynı saatte gelirim. Ben gelene kadar her sabah ezanla uyanıp evi havalandırasın. Evi sirkeli suyla silesin. Sakın ha deterjan kullanmayasın. Her gün yıkanasın ama sakın koku sıkmayasın. Yedi gün ne bir duvara ne yüzüne sakın ola boya sürmeyesin. Krem dahil. Ocağa sirkeli su koyup kaynatasın. Yedi gün sonra ağırlığın geçtiyse tasımı tekrar doldurursun.”
Bedia elini yanağına götürüp cılız bir sesle “Tamam” dedi. Bir haftayı makyajsız, parfümsüz nasıl geçireceğini düşündüğünü anlayan Perili ekledi.
“Unutmayasın, sirkeden başka bir şey kullanmayacaksın. Yoksa ne görürüm, ne duyarım.”
“Tamam tamam, anladım. Adın ne senin?”
“Perili Fatma.”
Bedia şaşırmıştı.
“Aaa... İki-üç kereden sonra ortadan kaybolan o meşhur Perili Fatma sen misin?”
Perili, Bedia’nın istediği takımları bırakıp kalanını bohçasında topladı. Cevap vermek yerine şunları söyledi.
“Pembeler benden hediyedir.”
Bedia içeriden cüzdanını alıp geldi, Perili’nin evvelce telaffuz ettiğinin iki katını uzattı.
Perili belindeki bez çantasına parayı koyup merdivenlerden inerken mırıldandı.
“Bir hafta âlemin kocasına sirke kokasın da göresin süslü kokona.”
8. bölüm 23 Şubat 2018 Cuma hthayat.com’da...
YORUMLAR