Bekâr kadının günlüğü – 15
Kendimi sevme egzersizlerine başladım. Ben beni sevmezsem başkası beni sever mi? Tuhaf buluyorum yaptıklarımı, ama bir yandan da iyi geliyor. Sabah yüzümü yıkadıktan sonra aynada eğilip gözlerimin içine, ta gözbebeklerime bakıyorum ve diyorum ki:
“Sen harika bir kadınsın.”
“Çok değerlisin.”
“Çok kıymetlisin.”
“Her şeyin en güzeline, en iyisine layıksın.”
“Güzellikleri, iyilikleri hak ediyorsun.”
“Mutlu olmaya layıksın.”
Dört gün oldu. Nasıl diyeyim, teskin olmuş, sakinleşmiş, huzurlu hissediyorum. Göz bebeklerime hiç bu kadar odaklanmamıştım, tesiri çok büyük. Kendi içime düşüyorum, işliyorum sanki. Bunu ancak sabah güne başlarken yapan anlar.
Pastaneye gitmeye ara verdim. Havalar soğudu, üç masayı içeri taşıdılar, Hilmi ile dar alanda paslaşmak istemiyorum. İçimden yeni bir sabah kafesi bulmak geliyor. İçimdeki sesi dinleyeceğim.
Ben bunlara karar verdikten hemen sonra Hilmi’den mesaj geldi. “Sinemciğim görünmüyorsun. İyi misin? Özlettin kendini.” Temasta kalmak istiyor, beni düşündüğünü ve merak ettiğini bildiriyor, ama “özledim” dememeye dikkat ediyor. Onu andıran ama asla o olmayan başka bir söz kullanıyor. Umut vermeden kadını yanında yöresinde tutmaya çalışan erkeğin tipik davranışı. Cevap vermeye tenezzül etmedim. Bunun için de kendimi takdir ettim. Bir kahveyi hak ettim. Bugün aldığım bir karar bu. İstemediğim, hoşlanmadığım bir erkeğe hayır dediğimde, kendime bir kahve ısmarlayacağım artık. Bu ilk kahvem.
Sağ bileğime bilezik gibi paket lastiği taktım.Bir çift görünce kıskançlık hissettiğimde, yalnız hissettiğimde, bir çiftin arası açıldığı zaman gizli bir sevinç duyduğumda, “yalnızım” dediğimde, yalnızlık hissettiğimde, ağzımdan kendimle ilgili olumsuz bir laf çıktığında, gördüğüm bekar erkeklere potansiyel sevgili gözüyle baktığımda lastiği çekip kendime geliyorum. “Onlar mutlu, ben de olabilirim.”, “Yalnız değilim, kendimle barışma dönemindeyim.”, “Ben çok değerliyim.”, “Beklediğim kişi ile yollarımız zaten kesişecek.”
Eskiye göre biraz daha sakinim.
Başka bir yer keşfettim işyerine yakın. Yeni açılmış. Masaları sandalyeleri tahta. İçerisi ahşap kokuyor. Bazı sabahlar sadece “1 kahve” diyorum, bazen açık bir çay içiyorum yanında beyaz peyniriyle kaşarı erimiş, hafif dışına taşmış, iyice kızarmış tostla. Poğaça, simit, portakallı kurabiye de var. Yakında bal-kaymak da ekleyeceklermiş mönüye, kasadaki çocuk söyledi, çok talep gelmiş. Gelenler yakınlarda çalışanlar. Nadiren turistlere de rastlıyorum.
Yeni mekanım ahşap kokan bu kafedir. Burada iyi hissediyorum. Güne iyi başlayınca devamı da sanki iyi geliyor.
Aklımdan bir an “Belki burada birini bulurum” diye geçti. Hemen kolumdaki lastiği çektim. Beklentiye girmek yok! Yollarımız zaten kesişecek. İnanıp güvenip bekleyeceğim. Sükûnetimi korumalıyım.
Akşam Ertan aradı.
“Hayırdır, hiç sesin soluğun çıkmıyor. Hilmi seni çarptı mı yoksa?”
Kızmadım. Güldüm.
“Hilmi mi? O da kim?”
Şaşırdı.
“Görmüyor musun senin üçkağıtçıyı?”
“Yok, görmüyorum. Alsın emzikli ödünç arabasını, ampullerini, yalandan ilanlarını uzasın hayatımdan. Onunla kaybedecek vaktim yok benim.”
Bir süre sessizlik oldu. Telefon kesildi sandım.
“Alo?”
“Pardon ben Sinem’i aramıştım.”
Karşılıklı güldük.
“Dilerim, umarım bu halin devam eder.”
“Edecek galiba.”
Gerçekten ben de diliyorum ve umuyorum bu halimin devam etmesini. Kolumdaki paket lastiğine de kendime de güveniyorum.
Devamı 23 Ekim 2017 Pazartesi...
Diğer bölümler
YORUMLAR