Doktor raporunu ertesi gün Ertan’ın yardımıyla hallettim. Eğer işe gitmeye devam etseydim ikimizi çift olarak hayal edecek, Atila’dan yine beklenti içine girecektim. Kendi kendime dizlerim titredi, kalbim yerinden oynadı, karnımda kelebekler uçtu sendromları yaratacaktım. Gün bitip de eve dönünce içimde Atila’dan eser kalmadı. Bir kere daha gördüm ki, mücadelem bir erkekle değil kendimle. Biraz kişilikli davranmak, gerçekten de öyle olmak istiyorum. “Fena değil, idare eder” dediğim adamların azıcık gösterdikleri ilgiye tav olmak istemiyorum. Artık böyle bir kadın olmak istemiyorum! Bunun için çok çaba harcıyorum. Bu çabama karşılık hayatın bana yardım edeceğine inanıyorum.
Evde uyandığım, “raporlu” ilk sabahımda yüzümü yıkayıp saçlarımı topladıktan sonra kahvemi alıp mutfakta oturdum. Daha afyonun patlamamıştır, yüzün gözün şiştir, gözlerin açık olsa da bedenin hâlâ dikey vaziyete alışamamıştır, yatakla sandalye arasında bir yerdesindir ya, öyleydim. İşe gidecekmişim gibi tedirgin, bunun doğru olmadığını idrak ettiğim anlarda ise işten arayacaklar huzursuzluğu içinde telefonumu kontrol eder haldeydim. Buna Atila veya Hilmi’den mesaj gelirse gerginliği de eklenince telefonumu kapattım. Bir saat bana ulaşılamazsa şirket batmaz herhalde.
İlk fincanı bitirdikten sonra Sedef’in dediği gibi kâğıt-kalemi elime aldım. Tepesine “Nasıl bir iş istiyorum?” yazdım. Altını bir türlü dolduramadım. “Bu işi istemiyorum” diye sızlanıp dururken ne istediğimi bilmemem gerçekten çok ilginç. 1 Ocak sabahı yeni yıla ne istediğimi bilerek uyanacağım. Kesin kararlıyım. Yılbaşı iki gün sonra, acele etmek istemiyorum ama bunun için çok da zamanım yok.
Bu yüzden bana bu fikri veren Sedef’i arayıp yardım istedim. Buluştuk. Onunla konuşurken fark ettim ki, ne istediğini bilmek için önce kendine doğru soruları sorman gerekiyor.
“Sinemcim söyle bana, en çok ne yaparken mutlu olduğunu hissediyorsun?”
“Kahve hazırlarken ve içerken.”
“Başka?”
“Yemek yaparken. Aslında yemeklere baharat katarken... Hangi yemeğe hangi baharatın en iyi gittiğini anlamak için denemeler yaparken. O baharatları kaplara koyarken ve mutfakta onlara bakarken.”
“Başka?”
“Renkli mumlar seçerken, onları deniz kabukları gibi değişik kaplar içinde yakarken.”
“Bir tane daha söyle.”
“Kalemlere defterlere bakarken. Yıllardır alıp kullanmadığım bir sürü defterim kalemim var. Biriktirdiklerim, kendiliğinden koleksiyona dönüştü.”
“Çok güzel. Şimdi söyleyeceklerimi bu gece bir düşün.
Kahveyi başkaları için hazırlarken de mutlu olabilir misin? Hediyelik şık baharat paketleri, kapları hazırlamak sana heyecan verir mi? Mum kaplarınla kalem-defter koleksiyonunu isteyene bedeli mukabili verir misin?”
Dört gün geçti, işten bir kere aradılar. Atila ile hiç iletişim kurmadım. Ondan telefon, mesaj beklemedim. Yani görmeyince unuttuğum bir adam. İnsan yalnızlıktan, kendine acımaktan, durup dururken kendini birine âşık edebilir. Bugüne dek hep yaptığım şey! Bunları fark etmem ise şu biten yılın en güzel hediyesi.
Sedef ve Ertan, yılbaşı gecesini beraber geçirmeyi teklif ettiler. Önce korktum, çift arkadaşları gelir diye yan çizdim. Sedef “Tek yabancı benim kardeşim” deyince rahatladım. Sedef’in evinde hep beraber yemek yiyeceğiz. Tombala oynayacağız. Gece yarısı çekiliş yapıp, aldığımız küçük hediyeleri birbirimize vereceğiz. Bunun için bir tutar belirledik, fiyatı üç aşağı beş yukarı o civarda hediye seçeceğiz.
Mağazalara bakınırken bunu mu alsam diye dokunduğum hiçbir şeyi aslında benimsemediğimi fark ettim. Adet yerini bulsun diye hediye almak istemedim. Akşam evde yemek yedikten sonra kahve içerken Sedef’in soruları geldi aklıma. “Kahveyi başkaları için hazırlarken de mutlu olabilir misin?” O an kendimden başka kimseye ikram etmediğim tarçınlı zencefilli kahvenin çok güzel bir yılbaşı hediyesi olacağını düşündüm. Bir çay bardağı kahveye bir tutam toz zencefil, bir çay kaşığı toz tarçın ekleyip karıştırdım. Evdeki elli gramlık küçük kraft paketlerden birinin içine koydum, ağzını eni dar kırmızı kurdeleyle bağladım, küçük de bir fiyonk yaptım. Üzerine yaldızlı kalemle, küçük harflerle “Ağız tadıyla 2018” yazdım. İçimden öyle geldi. Yanına küçük not defterlerimden birini koydum, üzerinde elbiseyle resim yapan bir köpek olanı. Avuç içi genişliğinde, yayvan bir taşım vardı, geçen yaz tatilinde plajda görünce hoşuma gitmişti, alıp getirmiştim. Üzerinde mum yakmayı hayal etmiştim. Özel karışım kahveyle köpekli not defterine, kırmızı mumla bu taşı ekledim. Ertesi gün küçük kraft bir kutu aldım, hepsini içine yerleştirdim, aralarını buruşturduğum paket kâğıdıyla destekledim. Kapatıp kırmızı kurdele ile bağladım, fiyonk yaptım.
Hediye paketini zevkle hazırlarken, onu yılbaşı gecesi kurada çekeceğim Sedef’in kardeşi Sedat’a vereceğimi bilmiyordum. Sedef konuşurken adını hiç anmadığı için kız kardeşi olduğunu düşünmüştüm.
İlk defa bir yılbaşı gecesi ağır makyaj yapmadan, topuklular üstünde bağırarak konuşmaktan sesim kısılmadan, kendimi rahat ve mutlu hissediyorum. Ertan’la Sedef’i mutlu görmek bana umut veriyor. Karşımda oturan Sedat’ı süzmem, nasıl biri olduğunu merak etmem normal herhalde. Ama eskisi gibi evlenir mi, çocuk ister mi istemez mi diye düşünmüyorum. Bu arada onun da beni merakla izlediğini fark ediyorum, beni tanımak için sorular sormasından hoşlanıyorum.
Hediye paketini açarken, içindekileri nasıl hazırladığımı sorarken yüzünde gördüğüm ifadeyi hiç unutmayacağım.
Yeni yıla ne yapmak istediğimi bilerek giriyorum. İçinde kahve, baharat, mum ve defter-kalem olan bir şeyler. Doktor raporunu bir hafta daha uzatacağım.
Daha anlatacaklarım var ama yılın ilk sabahı, biraz başım ağrıyor. Sedat içeride, onu bekliyorum, hediye ettiğim kahveyi hazırlayacağız beraber.
Evet, yeni yılın ilk gününe dün bu saatlerde hiç tanımadığım Sedat’la uyandım.
Gelecek bölüm 3 Ocak 2018 Çarşamba hthayat.com’da
YORUMLAR