Altı ay kadar önce beraber olduğu biri geldi aklına. Bir şirkette satın alma müdürü olarak çalışan kadınla münasebeti dört duvarın dışına taşmıştı. Çünkü ona yeni tedarikçiler bulması konusunda yardımcı oluyordu. Tanışmalarının ikinci ayına tekabül eden günlerde çıktıkları son yemekteki son sahne gözünün önünde belirdi, son konuşmalarını duydu.
“Bahadır sana bir soru sormak istiyorum.”
“Evet, nedir?”
“Kadınların yüzlerinde ne arıyorsun?”
“Anlamadım.”
“Kadınların yüzlerine bakıp duruyorsun. Bir kere, iki kere, üç kere... Döne döne.”
“Belki birine benzetiyorumdur.”
“Hayır, öyle değil. Bazen bana nasıl bakıyorsan onlara da öyle bakıyorsun.”
“...”
“Sadece bacaklarına, kalçalarına, göğüslerine baksan anlayacağım. Bir bakıp geçersin. Ama bu başka bir şey. Sanki bir şey arıyorsun.”
“...”
“Ben karşında otururken böyle yapman çok rahatsız edici. Aradığın şey bende yok anlamına geliyor.”
Bahadır dudaklarını büküp, yüzünde “ötesini bilmiyorum” diyen bir ifadeyle, başını iki yana sallayarak cevap vermişti.
“Belki arıyorum ama bulamıyorum. Olabilir. Masumiyet, naiflik...”
“Yani aradığın neyse benim yüzümde yok.”
“Bilmem, düşünmedim.”
“Benimle beraberken arayışta olmanı kabul edemem. Bu davranışından rahatsız olduğumu anlayıp bırakacağını düşündüğüm için bir şey demedim şu âna kadar, ama ... ”
“Sen bilirsin bebeğim.”
Bahadır’ın bu son sözleri, yüzüne çarpan bir bardak soğuk suyla karşılık bulmuştu. Tek başına kaldığı masada, dizlerindeki beyaz kumaş peçeteyle yüzünü sakince silmiş, başını kaldırdığında göz göze geldiği kimselere sanki hiçbir şey olmamış gibi tebessüm etmiş, yemeğini hiç acele etmeden bitirip öyle kalkmıştı.
“Altı ay oldu neredeyse, bir daha hiç karşılaşmadık. Unutmuştur herhalde.”
Bahadır’ın macerasını dinleyen teyzesi dedi ki:
“Hayatta unutmaz. Kadının kini deve kini gibidir. Gururu bile isteye kırılan kadının yapabileceklerini hayal edemezsin çocuğum.”
Bahadır yüzü asık, başını önüne eğip mırıldandı:
“O zaman çok dikkatli olmam lazım.”
“Koruma tut Bahadır. Ha haha...”
Tabakasından çıkardığı tütünü sararken devam etti.
“Şaka bir yana, en iyi iki korunma yöntemi ne biliyor musun Bahadır?”
“Ne?”
“Özür dilemek. Kimsenin gururunu kırmamak.”
“Nasıl yani, özür mü dileyeyim şimdi kadınlardan?”
“Evet. Ne var? Çok mu zor? Aç telefonu, özür dile.”
Bahadır, imkânsız bir şeyi hayal etmeye çalışır gibi kaşlarını çattı.”
“Ne diyeceğim peki? Nasıl özür dileyeceğim?”
“Mesela bu kadına diyeceksin ki: Bilmeden yaptım. Sen karşımda otururken öküzün trene baktığı gibi başka kadınlara baktım.”
“Yok daha neler! Sonra yeniden başlamak istiyorum zannetsin. Arayıp dursun! Bir de onunla uğraş!”
“Bahadır kendini ne kadar önemsiyorsun evladım. O kadar eminsin yani seni hazır beklediğinden. Bir telefonuna koşup geleceğinden. Gururunu kırmışsın diyorum. İstesen de gelmez bir daha sana. Sen sadece bir özürle öfkesini azaltacaksın. Bir düşmandan kurtulacaksın. Çok istiyorsan açıkça söyle. Niyetim yeniden başlamak değil, sadece yaptığımın yanlış olduğunu fark ettim, özür dilemek istedim, de.”
Bahadır, sanki bir mağazada satış elemanının denemesi için getirdiği, hiç tarzı olmayan bir cekete bakar gibi güldü.
Aysel Teyzesi, içine çektiği dumanın kalanını yüzüne üfledi:
“Eh, sen bilirsin. Böyle uykudan önce mesajları alıp delir dur o zaman.”
Bacak bacak üstüne atıp ekledi.
“Hiç kızma. Kadınlar haklı.”
“Sen kimin tarafındasın teyze?”
“Bırak da sözümü bitireyim. Bari bundan sonrakilerin gururunu kırma. Yeni düşman edinme. Oğlum ben senin tarafındayım. Her ne kadar babana benzesen de. Ha haha...”
Bir an düşününce teyzesine hak verdi, kadınları kırmamaya biraz özen gösterebilirdi. Ne var ki önceliği bu olamayacak kadar yaşlanmadığını kanıtlamaya kilitlenmişti. Teyzesinin yanından ayrıldıktan sonra gittiği kafede bunun için bir fırsat onu bekliyordu. Ağırbaşlı bulduklarından olsa gerek, öğrencilerin tercih etmediği kafede, o gün bir genç bir kız tek başına ders çalışıyordu. Bahadır kafeye girince başını kaldırdı, göz göze gelince ona gülümsedi. Genç kız görüş alanında kalacak şekilde konumlanan Bahadır, ondan gelen peş peşe kaçamak iki tebessümden sonra harekete geçti. “Kaleminizi bir dakikalığına ödünç alabilir miyim?” Kalemliğinden çıkardığı tükenmez kalemi uzatan genç kızın “Tabii ki” diyen yumuşacık sesi, hafif kızaran çilli yanakları, uzun kirpiklerinin arasından ona bakan yeşilimtırak gözleri Bahadır’ın kalbine dokundu.
Biri, bu güzel tesadüfün, önceki gece telefonuna düşen mesajla doğrudan ilgisi olduğunu söyleseydi ona inanmazdı. Fakat gerçek buydu.
7. bölüm 22 Mayıs 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...
YORUMLAR