X

Kıyıda köşede masa bulur yerleşir, bilgisayarımın ekranının arkasında kendimi gizleyerek iş görürüm. Kimseyle göz göze gelmeyeyim, benden kimse bir şey istemesin diye. Biri beni görür de aklına eleştireceğim bir şeyim gelir diye.


Biri benimle konuşurken sesini yükseltirse hemen susarım. Ona karşı bir şey demişsem geri adım atarım. Onunla aynı şeyi düşünmüyormuşum gibi yaparım. “Tabii tabii, tamamen aynı fikirdeyim” derim. İğrencim!


Hakkımı aramaya çekinirim. Hep haksızlığa uğrarım ve haksızlığa uğradığımla kalırım.


Aklımdan geçeni asla söyleyemem. Neyi beğendiğimi, neyi beğenmediğimi, neyi sevip sevmediğimi kendime saklarım. Kimseyle ters düşmemeye çalışırım.


Pencere açık cereyanda mı kaldım, kalkıp kapatmam, “Kapatalım mı?” da diyemem. Yemeğe misafir gittiğim evde çorbaya biraz daha tuz serpemem. Koltukta belim boşta kalırsa arkama yastık isteyemem. “Biraz daha otur” ısrarına karşılık “İşim var gideyim” diyemem.


Toplantılarda söz almamak için hep önüme bakarım, ciddi bir tavırla not alıyormuşum gibi yaparım. Adım söylediğinde yüreğim hop oynar. Ya cevap veremezsem, bana gülerlerse, herkesin önünde rezil olursam?


Hiç sorumluluk almak istemem. Terfi etmek filan umurumda olmaz. Yaratıcılık gerektiren bir iş verilirse tadım kaçar, özel bir projeye dahil edilirsem de geceleri uyuyamam.


Öyle kendi köşemde akmadan kokmadan, kimseye bulaşmadan yaşayıp gitmek isterim.


İtiraf ediyorum, ben pısırığın tekiyim. Ne yapayım, gerçek bu.

Zeliha