X

Bacakları artık kolumuz kadar inceydi. Saçları gitgide zayıflamış, dökülmeye yüz tutmuştu. Elmacık kemikleri öyle belirgindi ki yüzüne bakmak hata etmek gibi geliyordu. Ailesine işyerinde yemek yediğini söylüyordu, iş arkadaşlarınaysa evde yemek yediğini... İkisi de yalandı. Zamanla neredeyse koltuktan yardımsız kalkamaz oldu. Söylediklerini unutmaya başladı. Artan baskıyla bir ara terapi aldı, hastaneye yattı, biraz toparlanır gibi oldu. Ama pek işe yaramadı. Bir gün çekmecesinde yağ yakıcı içecekler görünce dehşete kapılıp ailesine ulaşmanın yollarını aradık. İşin peşine düşen amiri evine telefon ettiğinde, annesinin sesini taklit ederek konuşacak kadar kontrolünü kaybetmişti. Hiç yemek yemediğinin ortaya çıkmasından korkuyordu. Bu haldeyken bile bir gün kalktı, hepimizi hatta kendini bile çok kilolu gördüğünü itiraf etti. Amansız, psikolojik bir hastalıktı bu. Doktor kontrolüne girmesi ve yemek yemekten kaçamaması için ailesi bilgilendirilip işten kendisine izin verildi. O arada bile hâlâ sipariş ettiği zayıflama içeceklerini gizli gizli almaya geliyordu. Bu ölümcül oyun birkaç ay sürdü... “Anoreksiya nervoza”ya yakalananların yüzde 20’si, en fazla 10 yıl içinde ölüyor. Hayatta kalanların bazısı bıraktığı hasarlarla ömür boyu mücadele ediyor; bazıları da intihar ediyor. Kilo almaktan aşırı korkma ve zayıf olduğu halde kendini kilolu görme, yani bir beden algı bozukluğu olan bu hastalık, özellikle genç kızlarda görülüyor. Fazla kilolardan kurtulmak uğruna yapılan takıntılı bir rejimle başlayan korku tüneli; iştahın tamamen kesilmesi, zayıflamanın kontrol altına alınamaması, kalp ritminde bozukluk, kusmaya bağlı yemek borusu hasarları, potasyum düşüklüğü, ishal yapıcı ve su atıcı ilaçlardan dolayı bağırsak hasarı ve böbrek hastalıklarına kadar varıyor. Aşırı zayıflamayla birlikte âdet düzensizliği, kas kaybı, kansızlık, kemik erimesi ve diş minesinde bozulmalar yaşanıyor. Anoreksiyayı en çok tetikleyen sebepler arasındaysa çocuklukta yaşanan bir travma, mükemmeliyetçi ebeveyn beklentileri, sosyal baskı ve medya gösteriliyor.


Çoğunlukla ergenlikte başlıyor

Zayıflama takıntısı olmayan ama yoğun psikolojik sorun yaşayanlarda da bu rahatsızlık baş gösterebiliyor. Hastalığın çoğunlukla ergenlik döneminde başlamasının nedeniyse bu dönemde meydana gelen fiziksel ve ruhsal değişiklikler. Sosyal alanda kabul görmek ve beğenilmek bir ergen için çok önemli olduğundan, bu dönemde arkadaş çevresindeki birinden eleştiri almak yeme bozukluğunu kolaylıkla tetikleyebiliyor. Yeme bozuklukları üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan çocuk psikiyatristi Prof. Annemarie van Elburg, anoreksiyanın temellerinin ergenlikten daha bile önce, çok küçük yaşta atıldığını söylüyor. Özellikle annelerin sağlıklı beslenme konusundaki takıntısı çocukları olumsuz etkiliyor. Anoreksiya vakalarının İngiltere’de 5 yaşına kadar indiği, Hollanda’da da geçen yıl “sağlıklı beslenme takıntısı” nedeniyle ölümcül yeme bozukluğunun 8 yaşındaki çocuklarda bile görüldüğü açıklandı. 40 bin kişinin anoreksik olduğu düşünülen Fransa’da ise 2 hafta önce hastalıkla mücadele için çok zayıf mankenlerin çalıştırılmasını yasaklayan bir yasa kabul edildi. Bu mankenleri çalıştıran ajansları artık ağır para cezaları bekliyor.



Aslında beynin aldatmacası

1950’li yıllardan itibaren yükselişe geçen anoreksiya, 1983’te bu hastalıktan ölen Amerikalı müzisyen Karen Carpenter’la halkın diline de dolandı. Hastalık üzerine araştırmalar yapan Dr. Matthew Longo, “Vücudu olduğundan daha geniş algılamak gibi bir durum mümkün. Bu da anoreksiya gibi vücut görüntüsüyle ilgili psikiyatrik sorunları kaçınılmaz kılar” diyor. Yani bu hastalıkta gözünüz değil sizi beyniniz aldatıyor. Daha birkaç yıl önce balıketli olan, henüz 20’li yaşlarındayken hayatını kaybettiğinde 30 kilo bile olmayan arkadaşımız da hastalığını kabullenmiyor, sadece bir kilo sorunundan ibaret görüyordu. Ölmeden 1 yıl önce anoreksiya ile ilgili yazdıklarında, her şeyin kontrol altında olduğunu anlatıyordu: “Hayatımda yemek yeme bozukluğuyla hiç karşılaşmadım. Yediğimi midemin kabul etmediği, bulantı gibi sorunlar hiç yaşamadım. Ama tabii ki yaptığım diyet nedeniyle midem küçüldü. Sonuç olarak, gerçek bir ‘anoreksiya nervoza’dan tavsiye almak isterseniz diye söylüyorum: Tetkiklerde anoreksiya değil sadece zayıf olduğumu neyse ki anladılar. Check-up sonuçlarım psikolojik ve fizyolojik olarak zayıflığın vücudumu hiç etkilemediğini gösterdi. Hatta dışarıdaki insanların çoğunda kansızlık ve açlıktan kan şekeri değerleri düşük çıkarken, benim sonuçlarım normal çıktı. Son iki aydır istemsiz şekilde sıcak havadan ve tempodan kilo verdim. Onun dışında kontrollü gidiyorum...”


Stratejik ziyafet...

Bu hastalığın tedavisinde psikoterapi yöntemleri ve psikiyatrik ilaçlar kullanılıyor. İlerlemiş vakalardaysa hastayı kliniğe yatırmak gerekiyor. Ancak hastalar genelde kilo alacakları endişesiyle bunu reddediyor, durumu kamufle etmeye girişebiliyor; tıpkı arkadaşımızda olduğu gibi... Memorial Hizmet Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Uzm. Dr. Cennet Yıldırım, anoreksiya nervoza hastalarının yakınlarına yemek ziyafetleri bile çekebileceğini söylüyor. Yine, tıpkı arkadaşımızda olduğu gibi... O da elmalı turtalar yapıp getirirdi. Ofise geldiği günlerde elinde mutlaka bir market poşeti olur, aklı çelinenlerimiz bazen bir paket kremalı bisküviyi mideye indirirdi. Onun izlemekle yetindiği, bize yedirdiklerine elini sürmediği çoğu kez fark edilmezdi bile. Fark edildiğinde de bahanesi hazırdı: Kendisinin evde sağlıklı yiyeceklerle beslendiğini, hastalığı nedeniyle bu tip şekerli hamur işlerinin alerji yaptığını söylerdi. Bu konu hakkında yazdıklarında belki bize de çıkışıyordu: “Kilo vermek istediğinizdeki ‘Sağlıklı şekilde kilo vermelisin’ nasihatleri, kilo almak istediğinizde ‘Git bir fast food restoranında ne bulursan ye, kilo al’ olarak değişiyor. Peki o kadar kolay mı? Ama insanlara bunu anlatamıyorsunuz. Bir ayda tonlarca kilo almanızı bekliyorlar. Bir elinizde yağ akan hamburger, diğer elinizde çikolata şelalesine dönüşmüş bir waffle ile gezmenizi bekliyorlar...” Böyle şeyler yazıyordu ama evde annesinin pişirdiği sağlıklı yiyecekleri de yemiyor, “Yedim” diyerek kandırıyordu. Arkadaşımız, o birkaç ayın sonunda öldü. Onu, en çok ölümle sonuçlanan psikiyatrik hastalık “anoreksiya nervoza” sonucu organ yetmezliğinden, babasının kollarında kaybettik. Bu feci haberi aldığımızda inanamamıştık. Hâlâ inanamıyoruz. Öleceğine de hiç ihtimal vermemiştik zaten! İyileştiğinde kutlama yapacağımız yer bile belliydi. Ölümünden sonra evdeki çekmecelerin dibinde pek çok yiyecek bulundu.


Bunlara dikkat!













Şımarıklıktan ötesi

Üsküdar Üniversitesi Hastanesi’nden psikiyatr Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, anne ve babaların dikkat etmesi gereken hususlara dikkat çekiyor.






Oksitosin umudu

Konu üzerine araştırmalar hızla sürüyor. En çarpıcılarından biri King’s College Psikiyatri Enstitüsü beslenme bozuklukları uzmanı Prof. Janet Treasure ve Seul Üniversitesi’nden Prof. Youl-Ri Kim’in yürüttüğü araştırma. Uzmanlar, çocuk doğururken ve cinsel ilişki sırasında salgılanan oksitosin hormonunun anoreksiya nervoza gibi beslenme bozukluklarının tedavisinde kullanılabileceğini söylüyor.


Haber: Sema Ereren