Türkiye’de ruhunu ve bedenini şiddetle doldurup, çocukluğunu öldürdüğümüz milyonlarca çocuk var. Bir çocuk, sevdiği biri tarafından şiddete maruz kalıyor ve ona yakın diğer yetişkinler kendisini korumak için hiçbir şey yapmıyorsa, insan nefret edilecek bir düşman olur çocuk için. Bu şiddet ve korunmasızlık çocuğu dehşete düşüren nevrotik bir çökmeye sebep olur. Çocuğun sahip olduğu masum dünyası kartondan bir ev gibi yıkılır. Zamanla kafası, kolları, bacakları kopmuş, çaresiz depresif bir beden, bir torso haline dönüşür.
Biz yetişkinlerin bu ülkede yaşayan tüm çocuklara bir borcu var; çocuklara adaletli, barışçıl ve onurlu bir yaşam vermek. Bunu, insanlık için ve insan olduğumuzu hissetmek için yapmalıyız. Bunu kadına olan şiddeti durdurmak için yapmalıyız. Çünkü şiddet babadan oğula; mağduriyet anneden kızına geçer.
"Çocuğa Şiddete Dur De" kampanyası 06-20 Nisan 2016 tarihleri arasında, İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayten Zara ve psikoloji bölümü son sınıf öğrencileri tarafından yürütülüyor. “Çocuğa Şiddete Dur De” kampanyasında görev alan 150 kişilik öğrenci ekibinin, gruplar halinde tüm Türkiye’deki STK’lar, yerel bölge liderleri, üniversiteler, okullar ile bağlantı kurmaya çalışıyorlar. 2007 yılından beri ise Şiddet ve Travmayı Önleyici Çalışma Grubu seminerler, sempozyumlar, videolar ve broşürler yoluyla çocuğa, kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal bilinci artırmaya çalışıyor. İçinde bulunduğumuz şiddet döngüsünü ve toplumsal ruh halimizi Doç. Dr. Ayten Zara ile konuştum…
Doç. Dr. Ayten Zara
Çocuk ihmal ve istismarı çok fazla var
Zara diyor ki bizde çocuk ihmal ve istismarı gerçekten çok fazla oluyor, lakin genel olarak göz ardı ediliyor. Özellikle cinsel şiddet söz konusu olduğunda çocuklara verebileceğimiz en iyi bilgi cinsel bölgelerine kimsenin dokunmayacağı bilgisi. Ayten Zara bu bilgi verilirken genellikle “anne ve baba haricinde” dendiğini, oysaki istismarcıların çocuğun en yakınlarından oluştuğunu, bunların arasında da babaların öne çıktığını belirtiyor. Bu yüzden “sağlık durumları haricinde anne ve baban da cinsel bölgelerine dokunamaz” diye öğretmenin gerekliliğini vurguluyor.
Çocuğa karşı uygulanan şiddet ve istismarın artmasını kültürdeki yozlaşmaya, ahlak ve etik anlayışlardaki bölünmeye, teknolojinin artmasıyla insan ilişkilerindeki uzaklaşmaya, kadının cinsel obje olarak algılanmasına (kız çocuğunun da kadının devamıymış gibi algılanmasına) sebep olan faktörlere bağlıyor. Zara’nın dikkat çektiği başka bir olgu da diziler vasıtasıyla erkek şiddetinin normalleştirilmesi ve hatta romantikleştirilmesi. Kadının ikinci plana atıldığı, erkeği buyurgan bir role sokan, kadın erkek ilişkisini sadece cinsel açıdan algılayan bakış açısının hem kadına hem de çocuğa yönelik şiddeti ve istismarın artmasında rolü olduğundan bahsediyor.
Üç çeşit istismarcı var
Ayten Zara istismarcıları 3 grupta incelemenin mümkün olduğunu söylüyor. Bunlardan ilki pedofiller. Bunlar yetişkin kadınlarla duygusal ya da fiziksel ilişki kurabilecek duygusal olgunlukta değiller. Çocuklarla çok iyi anlaştıklarını, onlarla ilişki kurabilmek ve güven duymasını sağlamak adına manipüle edici oyuncaklar, araç gereçler taşıdıklarını, çocukları kandırabilmek için onların dilinden konuşmayı çok iyi bildiklerini anlatıyor.
Diğer bir grup ise sadistler. Bunlar birine acı çektirmekten zevk alan insanlar. Genellikle sadistlerin elinden sağ kurtulmanın zor olduğunu anlatıyor Zara. Çünkü bunlar acı çektirmekten zevk aldıkları gibi öldürmeyi de bir zevk unsuru olarak kullanabiliyorlar.
Üçüncü istismarcı ve şiddet uygulayan grubu “normal insanlar” diye belirtiyor Ayten Zara. Stresli durumlarda yaşadıkları algılarındaki bozulmalar sonucu şiddet ya da istismar uygulayıcısı oluyorlar. Mesela annenin hasta olduğu uzun bir sürenin sonunda, evlilikteki işlevselliğin bozulması sonucu kızına yanaşan bir babayı örnek veriyor.
Toplumsal gerilim bizi hasta ediyor
Son zamanlarda üst üste yaşadığımız toplumsal felaketlerin de insanların ruh halindeki bozulmaya ve şiddet vakalarının artmasına etkili olduğunu söylüyor Ayten Zara. Yaşanan olaylarla birbirimize karşı olan güvenimizin, bağımızın zedelendiğin,; bölme ve parçalama anlayışının en büyüğünden en küçüğüne herkese tesir ettiğini; toplumsal ruh halimizin aşırı depresif olduğunu belirtiyor. Ayrıca barış, birlikte yaşam, kadın ve çocuğun güvenliği gibi başlıklarla bir araya gelmek yerine hala birbiriyle kavga eden politikacıları kınadığının altını çiziyor. “Biz neler yapabiliriz ki bu gidişat düzelsin” diye sorulacağı yerde ruh sağlığımıza zararlı politikalara devam edildiğini; ruh hali bozuk bir ülkede de her türlü suç oranının artmasının beklendiğini ifade ediyor. Daha fazla hastalanmamamız için artık önleyici, birleştirici bir dile geçilmesinin gerektiğini anlatıyor.
Teşekkürler gençler
Şiddet ve Travmayı Önleyici Çalışma Grubu’ndaki 150 gencin, aslında devletin yapması gereken işi yaptığını; gece gündüz dinlenmeden şiddeti önleyici çalışmalarla meşgul olduklarını belirtiyor. O böyle deyince benim içime bir umut ışığı doğuyor. Belki de bir gün bu gençler olurlar bu ülkeyi yönetenler…
Facebook: Çocuğa Şiddete Dur De
Twitter: @cocukvesiddet
İnstagram: cocugasiddetedurde
Haber: Damla Çeliktaban
YORUMLAR