Göğe Yakın Topraklar adlı yeni kitabında Kartacalı Tertullianus’un sözünü hatırlatıyor Bora Ercan: “Olmayacak şey yoktur!” Buradan yola çıkarak ona, düşündüklerimizi yapmak yerine çoğunlukla niçin yapacaklarımızı düşünmekle vakit kaybettiğimizi sordum. Şöyle cevap verdi: “Bir ay önce birileri çıkıp bize Türkiye’de halkın sabahlara kadar polise kitlesel olarak direneceğini söylese, inanır mıydık?
İşte, birileri düşünene kadar halk yapacağını yaptı. İyimi oldu kötümü kısmına girmek istemem, direnişte onaylamadığım şeyler de var ancak yaşadığımız deneyime paha biçilemez. Emin olun, kişinin ve toplumun kendine zaman zaman böyle hediyeler vermesi çok ama çok sağlıklıdır.” Demek ki şu an yogayı konuşmak için asla uygunsuz bir zaman değil. Devam edelim...
12 Eylül öncesinin iyi öğretmenleriyle yetiştiğimi siz bu soruyu sorunca fark ettim. Lisede din dersinde mistisizm, sosyal bilgiler dersinde emperyalizm tartışmaları yapardık üstü kapalı bile olsa. Sorgulamayı öğrendik ve sevdik. Öte yandan genç bir insan olarak naif politik duruşum bazı noktalarda kafama balyoz yememe neden oluyordu. Sonuçta,merak dürtüsü her konuda bana verilenlerin dışına çıkmamı gerekli kıldı. Ve meditasyon yapmayı öğrendim.
Üniversiteye kadar prenstim, üniversitede paryalığa geçiş yaptım. Yaşamı bir bütün olarak eylem ve söylem bütünlüğüyle kavrama çabasındaydım. Yoga ve meditasyon yaşama derinden bakmamı kolaylaştırdı. İçimdeki erki kontrol edebilmek, politik düzlemde anarşiyi, yani erke, güce karşı olma halini seçmemi sağladı. 20 yıl geçti, hâlâ o günlerin enerjisini taşıyorum üzerimde.
Hayır, yoga bir ibadet değildir. Kuzey Asya’nın Şaman kültürüyle Vedik kültürün sentezinden çıkmış bütünlüklü bir felsefi sistemdir. İnanç boyutu, terapi boyutu, spor boyutu vardır. Öte yandan ibadet kısmını da yabana atmamak gerek, insana iyi gelen her şey ibadettir. Sağlık ve mutluluğu çok uzaklara koyarsak hiçbir zaman ulaşamayız. Yoga için de dindir, Hinduizm’dir gibi yargılar vermek, “Futbol günahtır” demek gibi anlamsız bir şeydir. Kaldı ki bunu din olarak yaşamak isteyen insanlar varsa, onların da hakları korunmalıdır. Din ve vicdan hürriyeti sonuçta anayasal bir haktır.
“Şunu iyileştiriyoruz, buna iyi geliyoruz” türünde şarlatanca söylemlerin kimseye yararı yok. Yoga, bireyin kendini tanıması, gereksinimlerinin ayırdına varması için yararlanabileceği araçlardan biridir. Temel amaç beden ve zihin sağlığını dengelemektir. Ama siz kendinize ne katmak istiyorsanız o yönde çalışmalar yaparsınız. Neyse ki tıp camiası artık yogaya olumlu bakıyor.
Yoga Eğitmenleri Derneği Başkanı’yım. Yogaya başlamak isteyenler bize, derneğimiz üyesi eğitmenlere danışabilirler. Ama şunu söyleyebilirim: “Ben tekim, en iyiyim, bizim sistemimiz mükemmel, diğerleri şöyle kötü, böyle kötü” diye konuşanlardan ve bu yolla yogayı ticari meta haline getirmeye çalışanlardan uzak durun.
Bedenimizin,mekânımızın ve zamanımızın olanakları doğrultusunda kendimize verdiğimiz bir armağan diyelim yogaya. Sadece temiz hava ve boş mideye ihtiyaç var, onun dışında her yerde yapılabilir, kendimize bahaneler yaratmayalım. Evde, işte, yoga merkezinde, kırda, parkta... Gezi Parkı protestoları öncesinde de orada halka açık yoga meditasyonları yapmayı planlıyorduk, tıpkı daha önce Galata Meydanı’nda yaptığımız gibi. Ama tabii parkın yerine AVM inşa edilirse, yoga yapmak pek mümkün olmaz.
Kadınlar baskın diyebiliriz. Öte yandan kadınlar sanki birçok konuda daha önde. Gezi Parkı aktivistleri de çoğunlukla kadındı mesela. Kitap okurları, film izleyicileri, gezginler de hep kadın...
Yoga yapan erkekler Recep İvedik ve Cem Yılmaz esprilerine konu olsa da durum o kadar vahim değil. Kas yapıları gereği erkekler belki yogaya geç ihtiyaç duyar ama bir kez başlarlarsa bırakmadan devam ederler
Röportaj: Gülenay Börekçi