Korumacı ebeveynlerin çocukları özgüvensiz oluyor!
Ebeveyn Koçu Talyaa Vardar ebeveynlikte yapılabilecek doğru ve yanlışları Damla Çeliktaban'a anlattı...
Ebeveyn koçu anne babaya çocuk yetiştirirken karşılaştıkları problemlerle ilgili destek olur. Koç kişiye bütün bir halde yaklaşıp beden, duygu, zihin, maddi dünya, iş dünyası, kültür vs., bunların hepsinde en etkin ve en doğru planlamayı yapıp aynı zamanda engelleri varsa onları da yönetmesini sağlayan, ona hem hedef belirlemek hem de o hedefe varmak için destek olan kişidir. Ebeveyn koçu çocuğun eğilimlerini, güçlerini, mizacını, karakterini fark edip onu da destekleyebilen bir ebeveyn olmak için yardımcı olur… Anne babayı çocuğu hakkında doğru davranışa yöneltmeye çalışır, doğru iletişim tarzına ışık tutar. Amaç çocuğun baş etme becerileri geliştirebilmesi, kendisini sevebilen, annesini-babasını sevebilen, kendisi ile barışık bir yetişkine dönüşmesidir... Hepimizin zaafları var... Anne-baba eğer o zaafları fark edip çocuğa o zaafları ile ilgili birtakım baş etme becerileri öğretebilirse çocuk, mutlu bir çocuğa dönüşüyor... Aksi halde sonuçları yaşayan katlanan ve sabretmek zorunda kalan birine dönüşüyor.
Onun için ebeveynle çalışıyoruz... Mesela aşırı kaygı yaşayan anne babalar var. Çocuğuna hep bir şey olacak kaygısı taşıyor. Ebeveyn koçu anne ve babayla bu kaygıları gidermesi ile ilgili çalışabilir…
Kaygı, özellikle annedeyse, çocuk kaygılı veya duyarsız bir yetişkine dönüşüyor gelecekte.
Yaş grubuna göre değişiyor. Sınav kaygısı, baskısı önemli bir konu mesela. Sistemin de çok kafa karıştırıcı olmasının etkisi var... Çocuklar 1 – 0 düşünmeyi öğreniyor. Ya kazandın ya kaybettin anlayışıyla yetişiyorlar...
Öncelikle ebeveynin kendi çocuğunun öğrenme stilini öğrenmesi lazım. Her çocuk farklı öğrenir. Kimisi daha işitsel, kimisi görsel, kimisi dokunsal... Hepimizin dikkat aralığı kısa ya da uzun değişkenlik gösteriyor... Dolayısıyla önce çocuğu gözlemlemek, anlamak lazım... “Çocuk nasıl öğreniyor?” Bundan sonra ona uygun fiziksel ortamı da sağlamak önemli... Mesela çocuk çalışırken yanında birinin olmasından mı hoşlanıyor, yalnız kalmaktan mı gibi çocuğun mizacına uygun kriterleri belirlemeli...
Yapabileceği en doğru şey bu... Ve çocuğun kendisi için hedef belirlemesini sağlamak... Yani anne baba hedefi vermiyor ama hedef ile ilgili çocuğa ufak bir farkındalık yaratmaya çalışır. “Sen bu sınavı kazanmayı istiyor musun? Niçin istiyorsun? Bu sınav senin için neden önemli? Sonucunun ne olmasını istersin? Peki sonucunun bu olmasını istersen oraya giden yolu şöyle bir 6 ay sonrasını veya 3 ay sonrasını düşünürsen bugün itibari ile sen nasıl çalışırsan o sonucu elde edebilirsin?” gibi sorular...
Harita çizdiriyorsun ama ona çizdiriyorsun. Ona çizdirirsen çocuk sahipleniyor. Öbürü dıştan dürtme ile ilerliyor. Yapabileceğin en büyük iyilik, kendi doğrusunu dinlemeyi öğretmek. O farkındalığı yaşadığı zaman davranış değişikliği olma ihtimali çok yüksek... O davranışın sonucu olumlu mu, olumsuz mu onu fark ettirmeli...
Mesela çocukların fazla hareketliliği, bazı dönemlerde çocukların cinselliğe aşırı merakı, onu nasıl yönetmek gerektiği... Bazen anne kendi kaygısıyla ilgili geliyor... Ve bazen de “Ben doğru yapıyor muyum?” kaygısıyla geliyorlar ve mesela bu çok yaygın.... Bazen de hassas çocukların anne babaları üzülüyorlar... Çocukları eziliyor, üzülüyor diye... O zaman da çocuğun özgüvenini nasıl çoğaltabiliriz diye geliyorlar. Çok değil ama birkaç kişi de çok çocuklu anne babalar geliyor. Biri diğerini eziyor... Aradaki dengeyi kurmak için, “Nasıl yaklaşalım” diye geliyorlar.
Koç çocukla çalışmaz. Anne baba ile çalışır. Pedagog çocuk ile çalışır. Biz anne babanın çocukla ilgili adaptasyon becerileri ve doğru yönlendirmeleri yapması için anne baba ile çalışıyoruz. Aradaki en büyük fark bu…
Bir kere çocuğun mizacına bağlı ama bazı çocuk ne deseniz dinlemez ama gidip sarılırsanız dinler... Bazısı sarılırsanız dinlemez ama yetişkin gibi konuşursanız dinler... Bazısına veri sunmanız gerekir... Mesela diyeceksin ki “Ben yemek pişiriyorum şuanda, saat şuna geldiğinde yemek bitmiş, masa hazır olmuş olacak o zamana kadar odanda yatağın biraz dağılmış yatağını toplayabilir misin?” gibi bir dille anlatmak gerekiyor çocuğa... Oyunla anlatmak öğretmek çok iyi. Temel değerleri; sevgiyi, aileyi, dürüstlüğün önemini erken yaştan itibaren vermeye başlayabilirsiniz.
Oyuncaklarıyla olabilir. Mesela oyuncaklarını konuşturup onlarla mesaj vermek... Oyun hamurundan veya çamurdan bir tane çiftlik yaratıp çiftlikte her hayvana bir sorumluluk verilebilir ve mesajlar hayvanlarla verilir. Özellikle 6-7 yaşa kadar oyun her şeye cevap olabiliyor.
Yetişkin halinden yola çıkarak anlatacak olursam en çok karşılaştığımız özdeğer problemi... Yani kendine değer vermeme ve kendini sevmeme...
Fazla bastırma veya aşırı korumacılık, çocuğun bazı şeyleri kendi deneyimlemesine izin vermeme, ona alan tanımama, aşırı kontrol... Çocuğu aşırı koruma, korkmak, “x yaparsan başına y gelir” tutumu... Dolayısıyla çocuk keşfedemiyor ve kendine güveni oluşmuyor. Onun dışında aşırı mükemmeliyetçi anne babalar... Yani çocuğunun başarısı veya mizacı bir türlü tatmin etmiyor bunu... Çocuk mesela içe dönük, anne istiyor ki dışa dönük olsun, lider olsun başaran olsun... Ama çocuk o değil... Dolayısıyla o hani sürekli oraya çekmeye çalışıyor. Bu sefer çocuk kendi mizacıyla çok ters bir şey yaşadığı için kaygı geliştiriyor. “Ben anneme babama yetmiyorum” kaygısı taşıyor.
Babamız gelecek akşam...
Duyduğumuz cümleler “Katı mamaya geçtik, kakamızı yaptık, tuvalete başladık, gece hiç uyumadık, gece çok ağladık, ateşimiz çıktı, hasta olduk, okula başladık, sınava girdik, ödev yaptık, ders çalıştık, akşam babamız gelecek onun için eve gitmemiz lazım” gibi çok fazla var... Bu ayrışamamak demek, birey olamamak... Çocuğun kendini deneyebilmesi için de ayrışmak önemli... Ve o zaman çocuk kendi başına bir şey başlatıp bitiremeyip kendi iç disiplinini geliştiremiyor... Çocuğu biraz rahat bırakın. Sandığınız kadar da sizin bir parçanız değil.
Normal değil tabii değişmesi lazım. Anne kendini ayrıştıramıyor; “Ateşin mi çıktı bir tanem, annen hemen yardımcı olacak sana.” demek mi daha doğru, yoksa “ Ne yapacağız şimdi, hemen doktor mu çağırsak.” demek mi? Biz diliyle konuşmadan, çocuğu paniğin içine sürüklemeden durumu kontrol altına alabilir. Ben buradayım mesajını vermek gerekiyor. Bu şekilde yapıldığında çocuk çok mutlu oluyor ve ailesine güvenmeyi öğreniyor. Biz dili, yani ayrışamamak anne için de iyi değil. Zaman hızlı geçiyor ve çocuklar üniversiteye gittiğinde elini kolunu nereye koyacağını şaşırıyor, günde üç kere çocuğunu arıyor, olmadı kocasına sarıyor. O kadar çok çift var ki çocuklar gittikten sonra ayrılan. Çünkü ne yapacaklarını bilemiyorlar. Karı-koca ilişkisi gelişmemiş, anne çocuğuna yapışmış, baba iş-güç yani dışa dönük... Bu açıdan da bakmak gerekiyor. Eşler arasındaki ilişkiyi de olumsuz etkileyen bir durum. Çocuğa bir alan tanımak gerekiyor.
“Sen ne yaparsan yap ben senin yaptıklarından bağımsız seni seviyorum ve buradayım ve sen ne yaparsan yap ben hep seni seveceğim...” hissini vermeli anne baba...
Olmaz. Çocuğu sünger gibi düşün, çocuk emmek için geldi dünyaya... Kana kana böyle koşulsuz sevgiyi ,koşulsuz anne babanın güvenini emiyor, o zaman bu çocuk ne şımarık olur. Bu çocuk sağlıklı özgüvenli bir çocuk olur ve büyük ihtimalle çok başarılı da olur. O zaman tersine çevirdiğimizde koşullu sevilen çocuk, olduğuyla değil de yaptıklarıyla sevilen çocuk yetersizlik hissiyle büyür bir türlü olamaz, olduğunu hissedemez. Mesela bir çocuk Türkiye’nin en iyi üniversitesini bitirmiş sonra gidip Harvard’ı bitirmiş ama kendini hâlâ yetersiz hissediyor olabilir...
43 yaşında 9 yaşındaki Ada’nın annesi. Sanat terapisti ve profesyonel koç. ODTÜ mezunu... 15 sene kurumsal işlerden sonra psikoloji ile ilgili Türkiye’de ve yurtdışında birtakım dersler almış. İsviçre’de sanat terapisi eğitimi almış; Vancouver Terapi Enstitüsü’nde sanat terapisti olarak çalışmış, şimdi İstanbul’da ebeveyn koçluğu eğitimi veriyor...
Röportaj: Damla ÇELİKTABAN