X

Jeju Adası’na özgü üç şey var: Rüzgâr, kaya ve kadın. Rüzgâr ve kayanın önemini adaya ayak basar basmaz anlıyorsunuz. Kadının önemi ise ada halkının anaerkil aile yapısından geliyor. Çoğu ailenin bir kadın başkanı var. Jeju’lu kadın dalgıçlar evin geçimini sağlıyor. Bu yüzden onlara “Deniz kadın” diyorlar.





Koreli arkadaşım “Seni dünyanın en önemli yerlerinden birine götüreceğim” dediğinde başıma geleceklerden habersizdim. Henüz Seul’e alışmaya çalışıyordum.


İşte tam böyle bir ruh halindeyken çıktık yola. Chung havalimanına giden yolda anlatmaya başladı Jeju Adası’nı. Güney Kore’nin güneyinde bulunan ada, artık sadece Korelilerin ve Japonların tatil beldesi olmaktan çıkıp tüm dünyanın ilgi gösterdiği bir yere dönüşmüş. Ada için “Güney Kore’nin Hawaii’si” diyorlar. Hawaii Takımadalarını gezmiş biri olarak söyleyebilirim ki, Jeju’ya ayak basar basmaz ben de aynı atmosferi hissettim.


Tropik iklim, bitki örtüsü, sükûnet... Havalimanında bizi Chung’un balık çiftliği sahibi arkadaşı karşılıyor ve ilk durağımız geleneksel bir Kore lokantası. Hani şu bağdaş kurup oturulan yerlerden. Tam da bu noktada Kore mutfağının dünyanın en sağlıklı ve lezzetli mutfaklarından biri olduğu söylemesem haksızlık etmiş olurum.


Kore mutfağının ulusal yemeği kimchi! Lahana, turp, yeşil soğan gibi pek çok sebzenin fermante edilmesiyle yapılan bir çeşit turşu. Hemen her yemeğin yanında sunuluyor. Ve yine yemekte Kore’nin geleneksel düşük alkollü içkisi Soju servis ediliyor. Neredeyse bir ritüele dönüşen yemek olayından sonra adanın ismini dünyaya yayan volkanik tepenin bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Yol boyunca küçük köylerden geçiyoruz. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri de adanın neredeyse tümünde görebileceğiniz çok yüksek olmayan taş duvarlar ve “bangsatap” adı verilen kuleler. Jejulular bu yapıların onlara uğur getirdiğine inanıyor.


Vahşi doğanın tam ortasında

Ve sonunda Halla Dağının eteklerindeyiz. Tepeye yayılan yollardan uzunca bir yürüyüşle zirveye ulaşıyorsunuz. Manzara olağanüstü. Kendinizi unutup öylece kalakalıyorsunuz. Vahşi doğanın tam ortasındasınız.


Ardından geleneksel Kore balıkçılığının en önemli örneğini görmeye gidiyoruz. Dalış elbisesi giymiş 60’lı yaşlarında Koreli kadınlar var kıyıda. Günün belli saatlerinde, tamamen geleneksel metotlarla dalış yapıp balık avlıyorlar. Yani dalarken ne tüp ne de başka herhangi bir ekipman kullanıyorlar. Ama her dalış öncesinde yaptıkları seremoniyi asla ihmal etmiyorlar. Kadınlar hep bir ağızdan geleneksel bir şarkıyla başlıyorlar ritüellerine.


Ardından okyanusun derinliklerinde kaybolup 10-15 dakika sonra çelik tel sepetlerinin içi balıklarla dolu geri dönüyorlar. Şehre dönüyoruz, sırada açık bir pazar var. Sebze, meyve, balık tezgâhlarının yanında giysiler de satılıyor. Pazar yerinden sonraki durağımız saman çatılı geleneksel köy evleri ve balık çiftlikleri. Bu arada adanın yeni çekim merkezlerinden Alive Museum’u (Yaşayan Müzeyi) da unutmamak lazım. Son bir yıl içinde yaklaşık 1 milyon kişi ziyaret etmiş müzeyi. Bu tropik adaya yolunuz düşecek olursa pek çok hikâyeyle geri döneceğiniz kesin anlayacağınız.


Jeju mutfağı




Kısa kısa






Haber: Levent Özçelik