Ahh patatesler!
Bu yıl ilk kez az miktarda da olsa patates yetiştirdik. Sürecin tamamı büyük heyecan ve sevinç yarattı bende. Nedendir bilmem, bir türlü inanamadım o patateslerin yetişeceğine. Daha önce -az bir miktar yer elması hariç- herhangi bir kök sebze yetiştirme deneyimim olmadığından muhtemelen.
Toprağın altında bir şeyler yetiştirmek üstünde yetiştirmekten farklı. Mesela biber yetiştirirken meyvenin süreçlerini adım adım takip edebiliyoruz: Önce bitki büyüyor, bir noktada çiçek açmaya başlıyor, sonra o çiçeklerin ucundan meyve beliriyor, yavaş yavaş büyüyor ve yeterince olgunlaştığında koparılıp afiyetle yeniyor. Patateste öyle değil, üstte bitki yine gelişiyor, büyüyor, çiçek veriyor vs. lakin aşağıda neler olduğunu bilmek ne mümkün! Ekim sonrası yaklaşık 3 – 3,5 ay geçip hasat günü gelene kadar toprağın içinde olan biten sır'lı.
Patates yetiştirme sürecinin her adımında yapmak gerekenler var: Önce toprağı, elinden geldiğince ve koşullar elverdiğince patatesin sevdiği koşullara getirmeye çalışırsın (ince, bol gözenekli, patatesin kolayca büyüyebileceği bir toprak); sonra belli aralıklarla sularsın; ilk filizler çıkınca heyecanlanırsın; bitki büyür kocaman olur, çiçek verir, heyecanlanırsın; zaman zaman sulamaya devam; ve nihayetinde bitki artık ömrünü tamamlamaya yaklaşmıştır ve kurumaya başlar; “haydi” dersin bir gün ve patatesleri söküverirsin topraktan.
İşte biz de geçenlerde, artık iyice kurumuş olan bitkileri söktük ve patateslerimizi hasat ettik. Toprağımız patates yetiştirmek için biçilmiş kaftan olmadığından mütevellit akıl almaz bir hasat yaptığımızı söyleyemem ama öyle bir beklentim de yoktu zaten. Bazı köklerden umduğumdan fazlası bile çıktı, 1-1,5 kg mesela!
Esas anlatmak istediğim yere geliyorum. O patatesleri o an için plastik bir leğene aldım ve birkaç gün orada bıraktım. Önceki gün ise onlara el atmamla acı dolu ağıtsal sesler çıkarmam bir oldu: Bir şekilde kap ıslak kalmış meğer ve bunun üstüne bir de havasız ortam olunca küflenmeye başlamışlar. İşte ağıtların sebebi. Bunca coşkuyla ek, aylarca heyecanla bekle, adım adım serpilmelerini takip et ve bu güzel sürecin sonundaki bir “hata” ile patateslerin 1/3'ünü, belki daha fazlasını kaybet! Patates olduk yani! Ben ağıt yakmayayım da kimler yaksın...
İşte demek ki hasatla bitmiyor iş! Büyüyüp topraktan alındıktan sonra patatesleri ihtiyaçları olan ortamda tutmaya devam etmek gerekiyor. Kuru bir ortam sağlamazsan bozulma süreçleri hızlanır, hatta yukarıda örneğini gördüğümüz üzere küflenebilir bile. Onca insan emeği, hayvan gübreleri, kompost vs.; güneş, toprak, su ve havanın işbirliği ve yeterince zamanın geçmesi sonrasında meyveler oluştuktan sonra tüm bu işbirliği çöpe gidebiliyor.
Ve bu hayatın her alanında böyle sanki: Evin varsa ve onun bakımını yapmazsan o ev bir süre sonra ayakta kalamaz. Bir proje nihayetlendikten sonra onun meyvelerini yemeye devam ediyorsan onu başıboş bırakamazsın, ilgilenmeye devam etmen gerekir. Bir ilişki başlayıp belli bir noktaya kadar emek verip geliştirdikten sonra ondan elini ayağını çekersen ve özeni kaybedersen o ilişki sürdürülebilir olmaktan çıkabilir. Bir bilgisayar programı yazdıysan onu güncellemen, yeni nesil virüslere dayanıklı kılman, güvenlik açıklarını kapaman vs. gerekir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ve hepsi aynı öğretiye çıkıyor: Projenin, ilişkinin ya da bitkilerin meyvesini yemeye devam ettiğin sürece bir gözün onların üstünde olmalı; meyveleri daha uzun süre saklayıp tadını daha çok çıkarmanın yolu tam da bu. Aksi takdirde benim düştüğüm hâle düşmek mümkün. Aman dikkat...
Not: Şunu da fark ediyorum ki ortaya çıkan meyvelerin canlılığı ne kadar fazlaysa bakım, ilgi, takip ihtiyacı da o kadar fazla oluyor. Betonarme bir ev ekolojik bir yapıya nazaran kendi hâlinde daha uzun süre ayakta kalabilir. Dışarı bırakılmış bir plastik tabak, yıllara, ahşap bir tabaktan daha dayanıklı olabilir. Derinliği olmayan bir ilişki; daha yakın bir ilişkiye nazaran kendi hâline bırakıldığında belki daha uzun süre dayanabilir. Bu durumda neden daha canlı olan ilişkileri, evleri ve eşyayı talep edeceğimiz başlı başına başka bir yazının konusu olmakla birlikte tek cümlelik cevabım, tam da içlerindeki bu canlılığın onlara üflemiş olduğu ruhu deneyimlemek olabileceği. Varsın daha fazla emek, zaman, ilgi istesin de daha hakiki, daha derin, daha mânâlı olsun.
Not 2: Yine bir başka yazının ya da tefekkürün konusu da toprağın altında ve üstünde ürün yetiştirmek arasındaki farkı hayatımızdaki diğer süreçlerde idrak etmek olabilir. Yaptığın işin meyveleri daha görünür iken sende neler oluyor; meyveler gözünden uzakta, belki de ömrünün yeteceği sürecin ötesinde yetişecekse neler oluyor?
YORUMLAR