Çıplaklık
İki arkadaşımla pek kimselerin bilmediği, saklı bir koydayız. Bayıldım, öyle böyle değil! Deniz muhteşem, sahil muhteşem, günün her saati gölge sunan -neredeyse mağara denebilecek- kaya oluşumları muhteşem! Yanımda iki güzel can kadın...
Bir gün önce akşama doğru gitmiştik, bu sefer ise kahvaltımızı orada yapmaya karar verdik ve sabahtan damladık. Dedim ya saklı bir yer diye, sabah saatlerinde insan olarak sadece biz varız. Bir de kahvaltılıklarımız, bir de deniz, gökyüzü ve diğer varlıklar...
Fırsattan istifade ikimiz soyunduk ve bedenimizi örtmeden durmayı deneyimledik. Sanırım yaşamımda ilk kez çıplak bir şekilde kahvaltı yaptım (yemek yemişliğim var). Bu arada süper rahat sayılmam bu konuda ama esnemek istediğim bir alan.
Kahvaltı sonrası biz sohbet muhabbet halindeyken birileri damlamaya başladı. İçimde hafif bir tedirginlik oluşsa da hızla örtünmek isteyen ezberlerim yerine bu şekilde kalmayı seçtim. Ve bir süre sonra yaklaşık 30-40 metre mesafedeki üçlünün adam olanı (onlar da iki kadın bir erkek idi) bir şekilde dikkatimi çekmeyi başardı ve beden dili ile altıma bir şeyler giymemi işaret etti. İç sesi muhtemelen şöyle bir şeyler diyordu: "Hooppp arkadaş, eşimizle, bacımızla geldik buraya; giy şu donunu!", belki küfürlü kelimeler de eşlik ediyordu, kim bilir. "Sana ne bilader, Allallaaa!" triplerine girmeden talebini yerine getirdim. Kimseyi tedirgin etmenin gereği yok, durduk yere germenin ve gerilmenin de...
Bu müdahale sonrası içimde herhangi bir kızgınlık veya diğer bir olumsuz duygu uyanmadı. Zaten müdahaleci abi ile empati kurabiliyorum. Yakın bir zamana kadar benzer durumda, müdahale etmek aklıma gelmese de bende de huzursuzluk olurdu kesin; mantık çerçevesinde düşününce çok saçma gelse de... Şimdilerde rahatlamaya başladım bu durumla ama bilmiyorum, yine de katıksız bir şekilde rahat olmazdım belki.
17 yıl önceye gidiyor zihnim... Viyana'da kuzenlerimi ziyaret ettiğim güzel günlere... Bir gün kapalı bir spor salonunda basketbol oynadık. Nasıl geçti, kaç sayı attım, kim kazandı; hiçbir şekilde hatırlamıyorum. O güne dair aklımda kalan tek şey, maç sonrasındaki duş an'ları... Arada hiçbir paravan, perde yok. 10 tane çıplak adam yan yana çırılçıplak duş alıyor ve herkes çok rahat. Bir tek Emre var inanılmaz tedirgin bir hâlde... Soyunduğu an herkes ona bakacak sanki (ha, baksa ne olur!) ve soyunamıyor. Tam hatırlamıyorum ama ya hiç duşa girmedim ya da donumu çıkarmadan girdim suyun altına. Allah muhafaza ya görselerdi... :))
Sahi nedir çıplaklıkla alıp veremediğimiz? Nedir bundan öylesine korkuyor oluşumuzun arkasında yatan sebepler? Nedir özellikle cinsel bölgemizi herkeslerden saklama ve başkalarınınki ile karşılaşmaktan bunca korkmamız?
Bu dünyada iki ana cinsiyet var, erkek ve kadın. Bunlar hemen hemen yarı yarıya dağılmış durumdalar. Bu demek oluyor ki her iki kişiden birinde erkek üreme organı, diğerinde ise kadın üreme organı mevcut. Yani zinhar çok özel, çok bize dair şeyler değil bu arkadaşlar. Üç aşağı beş yukarı aynısı mevcut her yerde, herkeste.
Ama işte şartlanmışlıklarımız sebebiyle ölesiye korkuyoruz görmekten ve görünmelerinden. Cinselliğe dair içinde yüzdüğümüz utanç denizi her tarafımızı sarmış durumda ve bu elbette ki çıplaklığı da kapsıyor. Ki bu çıplaklık her zaman cinsel şehveti, arzuyu çağrıştırmamasına rağmen... Daha önce de fark etmiş olduğum bu durum, geçtiğimiz iki yazıda bahsetmiş olduğum -ve zaman zaman çıplaklık da içeren- çalışmada* iyice su yüzüne çıktı benim için. Çıplaklık gerçekten de o kadar erotik değil bana göre; herkes için nasıl, bilmem. Aynı bedeni kıyafetli görmek, tamamen çıplak görmekten daha çekici, daha uyarıcı geliyor bana. Sanırım bu durumda oluşan gizem, merak ve tam anlamıyla göz önünde olmama hâli başka bir şekilde titreştiriyor.
Peki nedir birçoğumuzu çıplaklıktan bunca korkutan şey? Nedir çıplaklık ve kırılganlık arasındaki ilişki? Nedir görülmeye dair bu korkularımız? Neydi yanımdaki iki kadına rağmen sahildeki adamı tedirgin eden şey?
Bu yazıda çıplaklık derken bedensel çıplaklığı kast ediyorum ama diğer çıplaklıklardan da ölesiye korkmuyor muyuz çoğumuz? Kaçımız zihninden geçenleri kolayca dökebiliyor ortaya, utanç duymaksızın? Kaçımız duygularını, kırılganlığını serebiliyor gözler önüne; çekinmeksizin, yargılanmaktan korkmaksızın... Bunların hepsi kaçınılmaz olarak birbiri ile bağlantılı.
Çoğunlukla dışarıda bir yerlerde aradığımız barışa ulaşmak için önce iç barışı sağlamak elzem ve bu, bana göre, soyunabilmeyle başlıyor ve ancak bu şekilde özgürleşmeye gidebiliyoruz. Düşünsel, duygusal anlamlarda bunun farkına varalı epey olmuştu ama bedensel çıplaklık ve cinsel alandaki utanç konularına pek eğilmemiştim. Yepyeni keşif alanları açılıyor önümde; merakla ve heyecanla yürüyorum.
* İki haftadır "çalışma" tabirini kullanıyor ve sanki gizli bir şeymişcesine ismini vermiyorum nedense. Paylaşayım ki merak edenler kurcalayabilsin. Dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen bu organizasyonun kısa adı ISTA, uzun adı International School of Temple Arts (Türkçesi, Uluslararası Tapınak Sanatları Okulu). Merak edenlere...
YORUMLAR