Bir anda!
Bu hafta Ocak 2016'dan bir yazı gelsin...
***
Geçenlerde bir çember sırasında Burcu'dan şöyle bir cümle çıktı: "Karanlık gibi, aydınlık da beni kör edebilir." Bunu duyar duymaz, yakın zamandaki film festivallerinden birinde, filmlerden birinin tanıtım yazısında gördüğüm cümle aklıma geldi: -Kelimesi kelimesine değil ama mealen- "Bazı hayaller o kadar güzeldir ki insanın yaşamını mahvedebilir."
Hayalimde öyle güzel ve aydınlık bir dünya var ve bu dünyaya ulaşmak aslında o kadar kolay ki, durum böyleyken bugün yaşadığımız dünya içimi çok fena acıtabiliyor. Karanlıktan çıkma yolculuğu pek güzel ve keyifli ve fakat hayal ettiğim(iz) aydınlık dünyanın parıltılarından gözlerim kamaşıp -farklı bir nedenle de olsa- yine körleşebiliyorum. Buna ileride geleceğim.
"Yapacak bir şey yok işte, dünya boktan bir yer, böyle gelmiş böyle gider." diye düşünüyor olsaydım belki daha rahat ederdim. Ama tam tersini düşünüyorum. Hayatı büyük bir keyifle ve güzellikle yaşayıp dünyayı cennete çevirmek bizim ellerimizde. Yapmamız gereken tek şey buna karar vermek, yani aslında çok kolay! Yapmamız gereken tek şey buna karar vermek, yani bir yandan da çok zor!
Zor olan kısmı, kolektif bir dönüşüm için yeterli sayıda insanın buna karar vermesi. Yaşamdaki tüm zorluklara, olumsuzluklara rağmen bardağı taşıran son damla gelene kadar, kişilerin kendilerine düşen adımları atma konusundaki gönülsüzlükleri kolektif düzeyde işi zorlaştırıp yavaşlatıyor. (Burada aklıma kritik kütle, yüz maymun teorisi/deneyi, kuantum sıçraması gibi kavramlar geliyor.)
(Öte yandan herkesin kendi vakti geldiğinde adımlarını attığını, kimseyi yargılayan bir yerde olmadığımı 2021 Ağustos'unda not düşeyim.)
Hayatın anlık bir fotoğrafını çektiğimizde ve şu an var olanı sabit kabul ettiğimizde, değişim mümkün değil gibi görünüyor; bireysel çabalar, akıntıya kürek çekmekle bir kabul edilebiliyor. Oysaki dünyayı değiştirenler, büyük ana akıntı içinde bölgesel akıntılarla farklı yerlere yelken açabilenler oluyor. Değişim ve dönüşüm, bazen daha doğrusal bir şekilde ortaya çıkarken çoğunlukla ani sıçramalar söz konusu olabiliyor. Bir gün hiçbir şekilde mümkün görülmeyen bir şey, ertesi gün bir anda mümkün olabiliyor.
En klasik örneklerden biri, yarım asır önce ABD'de, siyah tenli birinin otobüste belli yerlere oturması bile mümkün değil iken bugün başkan olabilmesi mesela... 1960'larda bu durumu şakadan cümle içinde kullansanız, şakanın komikliğine değil, böylesi bir şeyin düşünülebilmesine gülerdi insanlar. Fakat bir anda her şey değişiverdi. "Bir anda"dan kastım, birkaç on yılda tabii; insan hayatı için uzun bir zaman olabilir ama dünya tarihinde küçücük bir zaman dilimi. Benzer örnekler çoğaltılabilir; işçi hareketi, kadın hareketi, LGBT hareketi ve diğer birçok toplumsal hareket birçok hakka, belki bir mücadeleden sonra ama çoğunlukla bir anda kavuştu.
Büyük oranda sistemsizlikten ibaret yeni bir sistemi kurabileceksek eğer bir gün, o da bir anda olacak. Çoğumuz gerçekleşene kadar imkansız olduğunu düşünecek ama olduğunda "vayy be," diyeceğiz, "oldu işte!". Gezi'de olduğu gibi... Mayıs 2013'ün son günlerine yaklaşırken, dünya üzerindeki herhangi biri böyle bir kalkışmanın olabileceğini tahmin edebilir miydi? Ama oldu işte! Oluverdi!
Yeni dünya da böyle kurulacak işte. Bir anda zuhur ediverecek ve ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamayacağız! Şu anda bu yola taş koyan birçok kişi, topluluk ve oluşum var. Doğaya dönüş yapanlar, eGolojik yaşamdan eKolojik yaşama geçiş yapanlar ve yapma yolunda olanlar, kimi sanatçılar, şehirde direnen dostlar ve niceleri... Bütün bu kişiler bu yola küçük küçük taşlar koyuyorlar ve çoğu zaman kendileri bile yaptıklarının nelere yol açabileceğini, burada çırptıkları kanadın binlerce kilometre ötede kasırgaya yol açabileceğini, attıkları bir kartopunun kocaman bir çığa dönüşeceğini hesap etmiyorlar/edemiyorlar. Bu, öyle hesaba kitaba gelen bir şey değil çünkü. Sadece oluverir! Birdenbire... Hesaplanamaz, tahmin edilemez. Üstüne spekülasyon yapılabilir, atıp tutulabilir ama bilinemez.
Ben de bilemiyorum. Beklediğim(iz), özlediğim(iz) yeni dünya bir yıl sonra mı ortaya çıkar, yirmi yıl sonra mı, yoksa yüz yıl sonra mı... Görmeyi, yaşamayı çok istiyorum ama zamanlamasını bilemiyorum.
Neyse ki bilmem şart değil. Neyse ki yaptıklarım(ız) ve yapmaya niyetlendiklerim(iz), büyük çaplı bir dönüşümün gerçekleşmesi şartıyla yapılan şeyler değil. Yani gerçekleşmesini çok istiyor olabilirim ama bu bir ön koşul değil. Hayal ettiğim tarz bir dönüşümün gerçekleşmeyeceğini bir şekilde kesin olarak biliyor olsaydım da farklı bir hayat yaşamazdım. Kendimce doğru bildiğimin peşinden gitmeye devam ederdim. Elimden geldiğince, gücüm yettiğince...
Gücüm(üz) buradan geliyor gibi geliyor bana. Seçimlerimiz, sonuçlara bağlı değil. Niyetlendiğimiz sonuçlar var ama bu sonuçlar olmazsa da kabul. Buruk bir kabul ama kabul! Biz içimizden ve elimizden geleni yapalım da...
"Karanlık gibi aydınlık da beni kör edebilir."e gelecektim ama sanki bu yazı tamamlandı.
Devamı gelecek...
YORUMLAR