Şimdi mevsimlerden Eylül…

Ben bahar çocuğuyum ama sonbahar değil, ilkbahar!



Oldum olası sıcak severim, güneş severim, aydınlık gökyüzünde kaybolmayı severim. Soğukla ve kasvet bastıran karanlık yağmurlu havalarlarla aram pek iyi değil, bu yüzden her Eylül, ardıma bakmadan koşa koşa kaçmak isterim. Çocukken, ilk serin rüzgar esmeye başladığında üşüdüğümü hissettiğim an, bir kat daha ürperirdim, hala da ilk rüzgarın nefesi yüzüme değdiğinde bir an içim çekilir… Benim için sanki yılbaşı gibi bir yılın daha devrilip geçmişe katılmasının sembolü gibidir Eylül, yılın son aylarının başlangıcı. Neyin hüznü olduğunu her zaman bilmediğim bir yumru gelir oturur boğazıma, dönüp içime bakarım. Bazen susarım, bazense hiç susmak istemem.


Eylül gelince, sanki bir yol ayrımında duruyormuşum gibi duraksarım. Bir yol biter, başka bir yol başlar, yolun nereden geldiği kadar nereye gittiği de önemsizdir belki, önemli olan yola devam etmekse?


Herkesin hüznü kendi yaşına denk… Her sonbahar, yaptıklarım ve yapamadıklarımı karşıma alır, içimden sessizce sohbet ederim. Her yaşımda değişen hüzünlerimle, derinleşen keyiflerime bakarım, karda yürürken soğuk kışın gazabından kendimi korumak için kalın kazaklara büründüğüm zamana dek sürer gider bu hesaplaşma…


Eylül’le hesaplaşma defterimde bugünlerde, uzun uzun karalamalar var. Bu yaz nasıl da hızlı geçti, hem çok kısa hem de uzunmuş gibi… Direniş hayatımızı kapladığında ilkbahar keyfi yaza evriliyordu, ne zaman yaz bitti? Dönüp geriye baktığım zaman, değil 3 ay 3 yıla sığmayacak kadar çok anı biriktirdiğim günlerden çok, bende kalan izlerini görüyorum. Şehir dışında bir tatili bu yaz tamamen es geçmiş olsak da, bütün yazı tatilde gibi sokakta hatta başka bir evrende geçirmişim gibi geliyor. Hayatla ve insanlıkla ilgili çok önemli ve değerli dersler aldığımı düşünüyorum bu yazdan… Hayatın bize hazırladığı kötü sürprizlere kalkan kaldırırken farklı açılardan bakabilmeyi öğrendiğimi sanırdım, algılarım değişince çok daha fazlası olduğunu gördüm!


Yaşadığımız onca acının bizi birleştirdiğine inanıyorum. Tarihinde saklı acılar gizli bir toplumun bireyi olarak, şiddete karşı ve özgürlüğümüz için mücadele etmek gerektiğinde, farklılıklarımızla bir arada yaşayabildiğimizi, birlikte ses çıkarabildiğimizi görmek, hem umut hem de huzur verici.


Direnişin içinden çıkan dirilişin ruhunun hepimizi bir arada tutacağına artık daha çok inansam da, hala beni en çok hırpalayan birbirimize karşı can yakan bir ruh silahı gibi doğrulttuğumuz öfkemiz ve nefretimiz… Tabii ki herkes herkesi sevmek zorunda değil ama “vicdan” kavramının bunca köreldiği, anlayışlı kalplerin azaldığı bir atmosferde nefes almak da hiç kolay değil! Ötekileştirme ve ayrımcılığın her boyutu, bir arada ve birbirimizi olduğumuz gibi kabul ederek yaşama becerimizi köreltiyor…


Böyle nefesimin daraldığı anlarda, el ele yürüdüğüm Nazım Özgün’e dönüp bakıyorum. Bu yaz, sanki aniden boyu uzadı, yüzünün ifadesi biraz daha değişti. Direnişin içinden geçtiğimiz günlerde, biraz daha duruldu, biraz daha kelimelerinin altını çizerek konuşur oldu… Oğlumun büyümesini seyretmek, benim için hep çözülmez bir mucize, bazen o mu büyüyor yoksa ben mi değişiyorum, çözemiyorum! Algıları her zaman çok açık Böcük, kendi içimde yaşadığım Eylül hesaplaşmasının başka türlüsünü kendi içinde yaşıyor ve çok şükür ki, artık duygularını ifade edişi her yıl biraz daha açık, biraz daha derin…






Eylül’ün kapımızdan içeri girmesiyle, okulun açılmasına çok az kaldığını fark etmesi (!) uzun sürmeyen Nazım Özgün'ün standart fobisi bizi bu sonbahar da yalnız bırakmıyor: "Sence arkadaşlar benimle dalga geçtiklerini yazın unutmuşlar mıdır?"


Dersler, ödevler, sınavlar ve kendini kontrol edip uyum sağlama baskısından yılmayan Böcük, en çok arkadaşlar konusunda duvara tosluyor… Üstelik artık kendi farklılıklarının çok farkında olduğu için sorgulamaları da değişiyor: “Neden ben başka çocuklar gibi değilim, başka türlüyüm? Yazın arkadaşlar da büyüdü, sen de büyüdün diyorsun, ama ben büyüyünce değişmiyorum ki?'


Uzun uzun insanların neden birbirinden farklı olduğunu anlatıyorum. Fiziksel özelliklerin yanında, farklı ruhların getirdiği değişik kişilik özelliklerinin, zaten herkesi tek ve benzersiz kıldığını, yaşamsal kurallara göre birlikte yaşamak için birbirimizi sevmesek de saygı göstermenin gerekliliğinden bahsediyorum… Hayatımıza eşlik edecek insanları yaşımız büyüdükçe seçtiğimizi, ruhumuza en iyi gelen dostluklarla sevgileri tercih ettiğimizi açıklamaya çalışıyorum. “Tercihlerimiz yeni başlangıçlar yapmamızı sağlar” derken fark ediyorum ki, sadece ona değil, kendime de anlatıyorum aslında.


Kaşlarını çatmış durumda anlamaya çalışan Nazım Özgün, “Ben herkesi seçmek isterdim aslında ama bazı arkadaşlar üzüyor beni, onları seçmesem olur mu?” diye özetliyor olanca saflığıyla. Merakla dinleyen kocaman kara gözlerinin içinden, farklılıkları kabul edilmemiş hüzünlü küçük bir ruh bana bakıyor… O’nu biraz olsun gülümsetmek için “biliyor musun, senin yaşında küçük bir kızken çok sıskayım ve gözlüklüyüm diye dalga geçerdi arkadaşlarım benimle!” diyorum, sınıf kapısının arkasına saklanıp ağlayan küçük kızı anımsarken.


En çetrefilli durumları muzipçe özetleme becerisinden hiç vazgeçmeyen Böcük, gülerek sözümü kesiyor: “İyi de sen hala sıskasın!”


Beraber uzun uzun gülüyoruz. Umut etmek, sabretmek ve devam etmek için bir işaret bekler gibi, hala sıcaklığını hissedebildiğim güneşe yüzümü dönüyorum.


“Güneşi çok seviyorum” diyor Nazım Özgün o anda, “Eylül gelmiş olsa da, güneş nasılsa her sabah yeniden doğuyor…”


Ve tek bir cümleyle, yılların alışkanlığını değiştirmek için bir adım atmamı sağlıyor.


Şimdi her sabah, bulutların ardına saklanmış da güneşin kırıntıları yakalayıp, “Hoş geldin Eylül!” diyorum, morlarımızla kırmızılarımızı kuşanıp bu sonbahar hüznün değil, yeni başlangıçların heyecanının peşinden gitmek istiyoruz, müsaade var mı?



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.