Otoriteyi sorgulayan çocuklar yetiştirmek!
Ebeveyn olarak bu aralar nasılsınız? Bu soruyu öylemesine sormuyorum. Gerçekten nasılsınız? Son 25 gündür olanlar sizi nasıl etkiledi? Bu olaylara karışmadan seyretmeyi mi tercih ettiniz? Yoksa bu olaylar derinden etkiledi ve kendinizi sokakta, sosyal medyada, parklarda fikirlerinizi söylerken mi buldunuz?
Belki de korktunuz, ses çıkarmadınız. Sessiz kalmanız belki mal ve can kaybetme korkusu ile geldi. Belki de suskunluğunuz, bu olaylar iktidara yapılan tuzaklar, oyunlar; uymayalım derken oldu.
Her ne olursa olsun cevabınız ve duygunuz, bu yazı sizin için. Sizin için çünkü bu yazıda kimseyi yargılamaya niyetim yok. Yol gösterme, öğüt verme gibi bir maksadım hele hiç yok. Bu yazı yalnızca bir iç bakış. Yaptığımız ya da yapmadığımız her şeyin nasıl bir çocuk yetiştirdiğimizi yakından ilgilendirdiğini söze dökmekten başka bir amacım yok.
Ben, bu toplumda yaşayan bir birey olarak şu an yaşananlara ses çıkarıyorum. Çünkü olanları sorguluyorum; hak ve özgürlüklerime dokunan politikalardan rahatsızım. Ancak bunu karşımdaki başka bir kitleyi ötekileştirmeden yapmaya özen gösteriyorum. Tüm bunları beni anladığına inandığım ve ne şekilde davranırsam davranayım sevildiğimi hissettiğim aile ve/veya arkadaş çevremden güç alarak yapıyorum.
Aynı şekilde küçük kızımın da doğru görmediği şeylere "hayır" diyebilmesini istiyorum.
Eğer amcası onu kucağına alıp öpmek istediğinde bunu doğru hissetmiyorsa "hayır" diyebileceğini ve benim ona "amcandır bir öpüversin ne olacak" demeyeceğimi bilmesini istiyorum.
Koskoca bir arkadaş grubu içersinde oyuncağını kendinden küçük bir çocuğa vermedi diye ayıplayan gözlerle bakan anneler olsa bile benim hakkımda ne düşünürler korkusuyla susmak yerine “evet o senin oyuncağın, verip vermeme kararına sahipsin” diye konuşacağıma emin olmasını istiyorum.
"Anne, Ahmet okulda öğretmeni dinlemedi, o kötü bir çocuk" dediğinde Ahmet'in penceresinden bakacak örnekler vermek istiyorum.
Beni üzen seçimler yaptığını düşünerek korkmasını değil, ne olursa olsun her şeyi konuşabileceğimizi ve her şekilde onu sevdiğimi bilmesi istiyorum.
O yüzden davranışı ile ilgili sorunlarımız olduğunda "odana git, cezalısın" gibi yaklaşımlar yerine her şekilde bu davranışların altındaki nedeni konuşacağımıza güvenmesini istiyorum.
Fiziksel ve duygusal sınırlar olduğunu ve bunlara saygı gösterildiğini bilmesini istiyorum. Odasının kapısını tıklamadan içeri girmeyeceğimi, zorla özür diletip teşekkür ettirmeyeceğimi sezmesini istiyorum.
Ancak bir otobüse bindiğimiz ve ayakta olan yaşlı bir amca gördüğümüzde neden ayakta durmasının zor olduğu ve yer vermenin onu nasıl hissettireceği konularını beraberce dile getirmek istiyorum.
Sokakta bir dilenci, çiçek satan kadın, kâğıt toplayan çocuk gördüğümüzde bu sahneleri, konuşacağımız fırsatlar olarak değerlendirmek istiyorum.
Yemeği hazırlamaya yardım etmesini, bunu eğlenerek yapmamızı ve yemeğe başlamadan bu yemeğin soframıza gelene dek hangi aşamalardan geçtiğine teşekkür eden bir duamız olsun istiyorum.
Ve bugünlerde sokakta yüzlerce polis görüp de bana bunun nedenini sorduğunda vereceğim cevabın geçiştirme bir cevap değil, otoriteyi sorgulayabileceğini konuşabileceğimiz bir süreç olsun istiyorum.
Polis kimdir ve ne yapar konusu ile başlayıp bu kadar çok polisin güvenliği sağlamak adına sokakta olmasına dek devam eden konuşmamızın, onun ne düşündüğü ve neyi merak ettiği çizgisinin dışına çıkmamasına önem veriyorum. Onun yaş dönemi olarak, inandığım ne olursa olsun, ona zarar verecek ya da şu anki anlama yaşına fazla gelecek kavramlar vermemeye dikkat ediyorum.
Ve sonra polisin de yanlış yapabileceği ve bunu sorgulayabileceğini gösterecek bir fırsat çıkıyor karşımıza. Sokağa çekirdek kabuğu atan polislerin önünden geçerken kızımın bunu fark etmesine yardımcı oluyorum. Ve o "sokağa çöp atılmaz" diye uyarıyor polisleri. Aralarında geçen konuşmayı karışmadan dinliyorum. Yol boyunca bu konuyu tartışıyoruz. Sonra bana diyor ki; "anne sen geçen gün geri zekâlı polis dedin, neden?" "Böyle bir kelime kullandığım için özür dilerim. Kızınca bazen istemediğim sözler çıkıyor ağzımdan" diye cevap veriyorum.
Böylece; hepimiz yanlış yapabiliriz, ancak bunun sonuçlarının neye vardığını konuşmak, bunu düzeltmek için elimizden geleni yapmak konusunda yeni bir fırsat doğuyor aramızda üzerinde tartışacak. Yanlış yaparsak kötü olmayız, yanlış yaparsak da sevilmeye devam ederiz söylemi sadece konuşma ile değil modelleme ile de oluyor. Dondurma almadığımda "Anne sen kötü bir annesin" diye avaz avaz bağırıp ağlamasının arkasından bana gelip "Anne özür dilerim öyle söylediğim için sen iyi bir annesin" diyebilmesini, davranışı yanlış olduğunda da hala onu sevdiğimi bilmesine borçluyum.
Diğer yandan bu olaylar süresinde ötekileştirmeden karşıyı anlamaya çalışmak en zorlandığım konu. Ancak tüm yaşananların bunu öğrenmek adına bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Kendimi izliyorum. Benim gibi düşünmeyeni ne kadar tolere edemediğimi, sosyal medyada dalga konusu olan öteki fıkralarına nasıl güldüğümü, öfkemi nasıl kontrol edemediğimi izliyorum. Eleştirmeden, yargılamadan izliyorum. Çünkü bu parçamla savaşamayacağımı, ancak o parçamı anlamakla bir yere varabileceğimi biliyorum.
Geçen gün bir arkadaşım bana "bu işler hep oyun, ben işime bakıyorum" dediğinde içimdeki öfkeyi izleyip onu anlayacağım bir açı bulmaya çalıştığımı fark ettim. Anlayacağım hiç bir yer bulamadım o sabah. Sonra gözlerim yanındaki küçük erkek çocuğuna kaydı. Ipad'de oynadığı oyuna dalmış, benim geldiğimden bile habersiz halini fark edince "kendimiz gibi çocuklar yetiştiriyoruz değil mi" diye bir cümle kayıverdi ağzımdan.
Sonrası mı? Sonrası benim Erdoğan'ın kendisi gibi çocuklar yetiştirdiği konusu ile kendi küçüklüğüm, Erdoğan'ın küçüklüğü ve bugün ebeveyn olarak çocuk yetiştirme sorumluluğum konularına dalarak kızımın "Anne senin telefonunda neden oyun yok" cümlesiyle uyanmam olarak özetlenebilir.
Sevgiyle kalın…
YORUMLAR