X

Çocuk yaşı büyüdükçe tatile hazırlanmak da daha kolay, gitmek de, hatta orada dinlenmek de… Arkadaş ediniyor, oynuyor, beraber uzun uzun sohbet ediyor, yüzüyoruz.


Ancak yine de hazırlanırken küçük post-it’lerin yardımına başvuruyorum. O post-it’ler uzun zamandır benimleler. Eskiden bezler, mamalar, biberonlar başroldeydi. Bir ara ona özel kaşık, bardak, tabak götürüyordum, o yaşı geçti neyse ki. Şimdi durum değişti. Birçok şeyi ortak kullanıyoruz.


Ortak kullandıklarımız


Ayrı aldıklarım


Yukarıda yazdığım gibi bir listem var. Bavula öncelikle onları koyuyorum. Yara bandı dahil her şey. Ardından da kıyafetler. Ne kadar büyürse büyüsün yedeksiz gezemiyorum. Islanır, üstüne bir şey dökülür derken iki gün için en az altı tişört oluyor yanımda. Hava ne kadar sıcak olursa olsun mutlaka uzun kollu, uzun bacaklı bir şeyler de ekliyorum. Çoraptı iç çamaşırdı derken doluyor zaten bavulun yarısı. Kalan kısma da kendime üç beş parça bir şey alıyorum… Da, mutlaka bir şeyler unutuyorum.


Mesela aseton almak aklıma gelmiyor, üç şort aldıysam iki tişört koymuş oluyorum. Kaç kez makyaj temizleme ürünlerini unuttum da yüzümü sabunla temizledim. Bir kez de kendime mayo almayı unutmuştum. Öyle kitleniyorum ki onun her şeyi eksiksiz olacak diye, benimkilerde mutlaka büyük eksikler oluyor. Her seferinde Arkın söyleniyor. Ben de altta kalmıyorum, “Neden her şeyi eksiksiz yapması gereken benim” diye yapıştırıyorum cevabı.


Koca bavulu anne kız dolduruyoruz. Arkın’ın eşyaları kalıyor sırt çantasına. İster 2 günlük ister 10 günlük her şeyi de sığıyor bavula, inanamıyorum.


Tabii yukarıda kolay yazdım da sıkıysa git Irmak’a bir şey sormadan at çantaya. Her şeyini bir gece önceden hazırlıyor. Efendim kendi istedikleri olacakmış. Haklı. Kış ortasında tişörtleri koyduğunda ve ısrarcı olduğunda içimdeki dırdırcı anne devreye giriyor. Başka bir şeye ses etmiyorum.


Oyuncakları da bavula koyuyoruz. Oyuncaksız, kutu oyunsuz tatil mi olurmuş? Kıyafetten çok onlar dolduruyor çantaları. Bir de Arkın’ın oyuncakları, yok frizbi, yok uçurtma, yok deniz yatağı, scooter derken bagaj taşıyor. Ben “patenlerimi de alacağım” dediğimde “ne gerek var” diyor, kendi doldurdukça dolduruyor. O zaten torba torbadolanangillerden. :) Otele bir giriyoruz, çantaların yanında küçük torbalar. Çıkarken de doğuruyor o torbalar, üç ise beş oluyor. Bir de bize söyleniyor çok eşya aldık diye.


Hiçbir zaman hazırlanmayı gözümde büyütmedim de o çanta boşaltması var yaaaa… Bir de takıntılıyım, geldiğim an boşalacak. Kirliler anında makineye, kalanlar yerlerine. “Durun” diyorum, herkes elindeki işi bıraksın. Çantadan çıkardıklarımı yatağın üstüne yayıyorum. Beş dakikada Beşiktaş yerleşiyoruz. Biter mi ama? Peki o torbalar ne olacak?


Bu sırada evde gizli kamera olsa da sonradan izlesem keşke. Arkın amaçsızca sağa sola koştururken Irmak kendini oyuncak yoklamasına adıyor. Barbie, tamam burada. Pony, o da burada. “Kitabım, kitabım nerde anne?” En sinir olduğum cevabı veriyorum, “Nereye koyduysan orada Irmak…” Oflamalar, poflamalar. Sonra bakıyorum Arkın geçmiş TV izliyor. İçimdeki cadı bir kez daha devreye giriyor falan. Kim içinden 10’ kadar sayıyorsa, kazanan o oluyor.


Siz nasıl hazırlıyorsunuz çantaları? Listeleriniz var mı yoksa “artık otomatiğe bağladım” mı diyorsunuz? Ben neden otomatiğe bağladığımı zannederken sürekli bir şeyler unutuyorum ki?