Siz ilk aşkınızla mı evlendiniz?
Bana sorarsanız cevabım hayır. Şu anda çocuklarımın babası olan adam ilk aşkım değildi, hatta ilk üç aşkım bile değildi… O, doğru zamanda doğru yerde olan adamdı. Onunla evlendim… Mutluyum da; seviyorum da çok… Sıkıntı yok… Ne zamana kadar?
Bir Pazar günü ailecek çarşıda dolaşırken tanıdık bir simanın ilerideki meyhanenin dış masalarından birine oturduğunu gördüm. Genç kızlığımdan tanıdığım birinin çok iyi bir arkadaşı; dolaylı bir tanışıklık bizimkisi… Bir selam verip geçecektim. Ayağa kalktı beni görünce; o kalkınca karşısında oturan da kalktı… Ve döndü yüzünü bana… Soluk yeşil gözler, bembeyaz ten, dudağında köpek ısırığının izi… İşte o benim ilk aşkımdı.
Sosyal medya saolsun anılar eskilerde kalmıyor artık… 3 yıllık sevgililikten sonra doğum günlerimizde birbirimizi arayarak geçen yılların ardından facebook, instagram girince hayata, karşılıklı takipleşmeler başlayınca, bundan 20 yıl önce aşık olduğunuz adamın hayatı da gözlerinizin önünde sürüp gidiyor… İlk karısı, ondan olan çocuklarının büyümesi, sonra ikinci evliliği, ondan olan başka bir çocuğu, beraber gittikleri tatiller derken baya şahit oluyorsunuz hayatlarına… Ama karşında kanlı, canlı görmek… Bu bambaşka bir hismiş.
Yanımda kocam ve çocuklarım varken çarşıda, herhangi bir sıkıcı Pazar gününün, hararet bastıran öğleden sonrasında ilk aşkına rastlayınca insanın, nutku tutulurmuş. Anladım. Ne diyeceğimi bilemedim. Sarıldık birbirimize; gayriihtiyarî bir şekilde. Sonra boş kalınca kollarım bir anda aldım oğlanlardan birini kucağıma onunla tanıştırdım ilk aşkımı… O da bana sanki daha geçen hafta görüşmüşüz gibi “Tatilin nasıldı?” diye sordu… (İşte bu instagram efekti…)
Bu dramatik buluşmayı uzatmadık ikimiz de; hoşça kal dedik ayrıldık… Amma ve lakin benim içimde, bir zamanlar vapurdan inip, soğuk havada minibüse yürürken beni montunun içine saklamaya çalışmasını hatırlayan; öğlen yemeklerinden biriktirdiğimiz parayla bana yüzük aldığımızı, sonra o yüzüğü saçma sapan bir şekilde kaybettiğimi hatırlayan, bir erkeğin vücudunu ilk kez gören ve ona ilk kez dokunan genç kız uyandı… Açtı gözlerini; etrafa baktı.
Kimim ben? Nerdeyim? En son ne zaman görmüştüm onu kanlı canlı. Gel desem gelir mi? Öper miyiz birbirimizi titreyerek, çekinerek o ilk öpücükten, utanarak yüzümüzdeki çizgilerden, tutuşur muyuz el ele? Tutuşmayız. Tuttuğumuz eller, öptüğümüz dudak hafıza raflarında tozlanan o anınınki gibi de değildir zaten.20 yıl önce kendi kolun gibi, nefesin gibi iyi bildiğin, birlikte yeşil gözlü kırmızı yanaklı çocuklar yapmak istediği adam artık bir yabancıdır sana… Şairin de söylediği gibi “Yoktur karşılığı yüzünün.” Hangi şiirdi bu hangi şiir?
Eve gidip bilgisayarın başına oturup hazreti google’a sorunca şu dizeler çıktı karşıma…
“Senin sana rağmen bir yüzün var
Herkesin ilk aşkına benzeyen
Yaklaştıkça imkansız uçurumlar
Nedensiz hayatların o büyük acısı gibi
Yok karşılığı yüzünün”
Ve sonra bilgisayarı kapattım. İçimdeki, anılarla örülü kıyafetini giymiş, sessizce ona ilgi göstermemi, daha çok hatırlamamı bekleyen kızdan öteye çevirdim yüzümü… Oğlanları yıkadım, uyuttum. Doğru yerde, doğru zamanda oluşuyla kocam olan adam salonda televizyonun karşısındaydı. Bir öpücük verdim ona; gözlerim açık yatağıma uzandım…
Daha sabah olmasına çok vardı…
YORUMLAR