Tatil... ama nasıl?
Böyle uzun bayram tatilleri olunca, tatilin sonuna doğru hep yollardaki kilometrelerce araç kuyrukları haberleri yayınlanır. Stresli çalışma hayatından ve günlük koşturmadan biraz sıyrılabilmek ve güya dinlenebilmek amacıyla binlerce insan uzun bayram tatillerinde yollara dökülüyor. Ancak hem yolculuk hem de dinlenme amaçlı gidilen ortamlar, maalesef tam tersi bir etki yaratabiliyor. Bu yazımda biraz tatil kavramına ve bunu nasıl yorumlayıp uyguladığımıza değinmek istedim.
Tatil kelimesinin sözlük anlamı, “çalışmadan geçirilen süre”dir. Yani resmi olarak kayıtlı bir şekilde yaptığımız işe/eğitime, yine resmi bir izin çerçevesinde verdiğimiz moladır. Bu çerçevede tatil, kısa süreli “izin”lerden farklıdır; yani nispeten daha uzun, doğrudan dinlenme amacına yönelik belirlenmiş bir süredir. Tabii ki bazı durumlarda bu çalışmaya ara verme fırsatı, farklı coğrafi bölgelere ya da ülkelere seyahat etmek ve farklı kültürler/ortamlar deneyimlemek için de kullanılabilir.
Bu noktada dikkat çekmek istediğim nokta, aslında dinlenme amaçlı belirlenmiş bir sürenin belki de daha yorucu faaliyetlerle yönelerek aslında yanlış değerlendirilmesidir. İçinde yaşadığımız yüzyılda sınırlı bir süre (tatil) için ara verdiğimiz işler, hangi sektörde olursa olsun stresten uzak değildir. Bedenimiz belki yaptığımız işin rutinine bir süre sonra alışır, uyum sağlar ancak sürekli yüksek bir stres seviyesine hiçbir insan bünyesi alışıp uyum sağlayamaz. Tam tersine, bir süre sonra ağır fiziksel semptomlara varabilecek kadar tepki gösterir, isyan eder. Dolayısıyla en azından ruh sağlığının korunabilmesi hatta belki de iyileştirilmesi için düzenli aralıklarla belirlenecek tatil süreleri bir lüks değil, ciddi bir sağlık ihtiyacıdır.
Ancak bu süreyi rutin olarak yaptığımız işe ara verip başka işlere dalarak değerlendirmeyi tercih ettiğimizde çok dikkatli olmamız gerekir. Bu noktada dikkate alınacak en önemli kriterler şöyle sıralanabilir:
1-Yöneleceğimiz yeni faaliyetler, bize rutin işimizden daha fazla yük getirmemelidir. Uyguladığımız tatil planı gerek fiziksel gerek ruhsal açıdan daha fazla yorulmamıza neden oluyorsa, tatil süremizi dinlenmek için değil, deyim yerindeyse “beter olmak için” kullanıyoruz demektir.
2- Yöneleceğimiz rutinden farklı faaliyet, kesinlikle kalben 'evet' dediğimiz, gönüllü olduğumuz bir sürece dayanmalıdır. Yani sırf yakın çevremizi mutlu etmek için ya da uyum sağlama zorlantısıyla girişeceğimiz bir faaliyet olmamalıdır. Baştan gönülsüz olduğumuz her eylem, bizi zaten ruhen yorar; fiziksel olarak ne kadar basit olursa olsun...
3- Tatil süremizde yapacağımız şeylerin çoğundan keyif almak esastır. Bunun belirli bir yüzdesini veremeyiz ama en azından geriye dönüp baktığınızda, ufak tefek yorgunluklara veya aksiliklere rağmen sizi gülümseten anların içinize bir sıcaklık hissi yayacak kadar çok olması dinlendirici etki yaratır.
4- Eğer kısıtlı tatil sürenizde uzun zamandır aklınızda olan ve ilk kez deneyeceğiniz bir faaliyete girişecekseniz, kendi iç sesinizle sürekli bağlantıda kalmaya özen göstermelisiniz. Çok istemenize rağmen belki de bu eylem/ortam/grup size keyif vermeyebilir. İç sesinizden bu sinyali aldığınız anda zamanında bırakmayı/uzaklaşmayı başararak, kendinizi zorladığınız için daha da yorulacağınız bir süreci önlemiş olursunuz.
5- Genelde tatil süreleri/zamanları önceden bellidir. Siz de bir yetişkin olarak kendinizi iyi tanımalı ve ne kadar sürede ve ne şekilde şarj olabileceğinizi iyi bilmelisiniz. Tatil planlarınızı bu deneyimlerinize göre biçimlendirirseniz karlı çıkarsınız.
Umarım herkes bu uzun bayram tatilini keyifli bir dinlenme ortamında geçirebilmiştir. Eğer bu kez böyle olmadıysa ve hala “yıllık izin” adı verilen tatil şansınız var ise, yukarıda bahsettiğim kriterleri dikkate alarak bir kez daha deneyebilirsiniz. Belki bu sefer tatil sürenizi gerçek amacına uygun şekilde değerlendirmeniz mümkün olur...
YORUMLAR