Anneliğe doğuma hazırlık rehberinin yeni bölümüyle karşınızdayız. Bugünkü konuğumuz Çocuk Hastalıkları Uzmanı ve Yenidoğan Bebek Uzmanı Dr. Seçil Erçin.
Hemen ilk sorumla başlamak istiyorum. Herkes hamile olduğunu öğrendiğinde her şeyin çok yolunda gideceğini, işte kusursuz bir doğumun olacağını düşünüyor ama bazen işler yolunda gitmeyebiliyor ve bir yenidoğan yoğun bakım süreci ile karşılaşabiliyoruz. Bu noktada hazırlıklı olabilmek adına bilmemiz gerekenler nelerdir? Bebek hangi sebeplerle yoğun bakım ünitesine girer?
Yenidoğan yoğun bakım hayat kurtarıcı bir ünite. Bu yüzden hastanelerde olması, özellikle doğum yapacağınız hastanede olması çok çok önemli. Yenidoğan yoğun bakıma prematüre bebekleri alıyoruz. Prematüre bebekler, ılımlı prematüreler ve küçük prematüreler olarak ikiye ayrılıyor 34 haftadan önce doğduysa zaten kesinlikle yoğun bakıma giriyorlar. 34 hafta ile 38 hafta arası doğduysa yani henüz zamanını tamamlamadıysa da o zaman bazı problemlerin olması durumunda giriyorlar. Yani yoğun bakıma giren bebekler en çok prematüre bebekler ama bunun dışında zamanını tamamlamış bebeklerde de solunum sıkıntısı gibi nedenlerle yoğun bakıma girebiliyorlar. Neyse ki çoğu geçici ve hızlıca toparlayabilir durumda oluyorlar ama ilk saatlerde en çok solum sıkıntısı nedeniyle, özellikle zamanında doğmuş bebeklerde, böyle bir sebeple yoğun bakıma ihtiyaç duyulabiliyor.
Biz yoğun bakım deyince biraz böyle kaotik gelebiliyor… Nasıl bir yer yenidoğan yeni bakım ünitesi?
Aslında sessiz bir yer. Genellikle monitör seslerini duyabilirsiniz, onlar bile kısık düzeyde olur. Işık belli bir düzeyde, ses belli bir düzeyde, her şey kontrollü, neminden, havanın ısısına kadar dikkat edilen bir yer. Temizlik için dezenfektan, kağıt havlular görürsünüz. Bunun dışında belli küvöz sayısına göre belli bir alan vardır yani her küvözün kaplayacağı alan ve etrafında olması gereken boşluk ölçülüp biçilir. Her şey çok kontrollü diyebiliriz. İçinde işte anne sütünü hazırlama, ısıtma vesaire için kullandığımız bir mutfak var yine son derece temiz ve kontrol edilen bir yer. Bir de ilaç hazırlama bölümü ve hemşire deskleri var ama aydınlatmadan işte pencerelere kadar, sesin düzeyine kadar hepsi ölçülür ve yakın takip edilir.
Peki, anneyle bebek arasındaki bağ nasıl kurulur? Yani yenidoğan yoğun bakım ünitesine alınmış bir bebekle anne arasındaki bağ… Sonuçta annenin bebeğe, bebeğin anneye ihtiyacı var bu noktada temas nasıl sağlanır?
Önce bebeği yoğun bakıma aldıysa o sırada anne henüz ameliyathaneden ya da doğumhaneden çıkmadıysa babayı alıp gösteriyoruz. Bazen fotoğraf çekmek istiyorlar bazen istemiyorlar… Ona bir bilgi veriyoruz sonra anne odaya gittikten sonra biz gidip bilgilendiriyoruz çünkü Anne hemen kalkacak durumda olmuyor, bebeğin durumunu anlatıyoruz. Sonra anne gelebilir durumda olduğunda işte hemşire eşliğinde, genellikle tekerlekli sandalyede yoğun bakım ünitesine geliyor. Ellerini yıkadıktan sonra özel bir kıyafetimiz var onu giydiriyoruz sonra anneyi alıyoruz. Annenin dokunmasını çok önemsiyoruz, onlara da iyi geliyor bazıları heyecanlanıyor, hemen dokunmak istemeyebiliyor oysa o temas çok iyi geliyor hem bebeğe hem anneye... O yüzden ben özellikle öneriyorum. Zaten hemen tepki veriyor bebekler de oksijen ve monitör durumlarına bile yansıyor. Keşke hiçbir anneyle bebeği ayırmak zorunda kalmazsak ama neyse ki bu sürecin sonunda kavuşuyorlar, bebeğin solunumsal olarak ya da başka bir sıkıntısı dahilinde annenin kucağına vermemizin sakıncası yoksa olabilecek en erken zamanda kucağına veriyoruz. Tercihen gömleğin ön kısmını açıp ten tene teması kurmaya çalışıyoruz. Annenin memesine koyuyoruz. Bazı annelerin o anda sütü gelebiliyor dolayısıyla olabilecek en yakın zamanda kucaklarına vermeye çalışıyoruz. Bebeğin solunumla ilgili durumu el veriyorsa da emzirme denemelerini orada yapıyoruz.
Bir mutfağın varlığından bahsettiniz... Yoğunbakımdaki yenidoğan bir bebeğin beslenmesi nasıl oluyor?
Aslında duruma göre, içeri aldığımız sebebe göre değişir. Örneğin solunum sıkıntısı varsa hemen emmeye müsade edemiyoruz çünkü emmek bebek için ciddi bir efor ve bazen solunumsal olarak süreci zorlayabiliyor. Dolayısıyla ağızlarında bir tüp oluyor bu onları rahatsız eden bir şey değil. O tüp yoluyla emmeden, direkt mideye anne sütünü veriyoruz. Bu durum solunum sıkıntısı geçtiğinde emme şeklinde devam ediyor. Ama o tüple beslediğimiz kısımda sağdığımız anne sütünü, annenin bize teslim ettiği anne sütünü özel dolaplarda saklıyoruz. Sonrasında o mama mutfağında hazırlanıyor, ısıtılıyor ve enjektörle tüpten bebeklere veriyoruz. Genellikle o tüp yoluyla besleniyorlar, emmeye hazır hale gelince de direkt anne memesi ile devam ediyoruz.
Dilerim hiç kimse tabii ki böyle bir süreç yaşanmaz ama yaşandığında da bu o kadar korkutucu da bir şey değil yani bebeğimiz emine ellerde bunu bilmekte fayda var. Peki, psikolojik destek nasıl sağlanıyor bu süreçte?
Şöyle aslında keşke bununla özel olarak ilgilenen bir psikolog olsa ama her zaman her yerde bu çok mümkün değil. Burada da devreye biz giriyoruz. Yoğun bakım hemşireleri zaten gerçekten hepsi özel olarak bu işi isteyen ve bebekleri çok seven hemşireler, hepsine buradan çok teşekkür ediyorum. Çok azimle çalışıyorlar orada. Biz anneyi sakinleştirmeye çalışıyoruz, dinlemeye çalışıyoruz. Dinlemek çok önemli, anlatacak çok şeyleri var dinlerseniz… Gerçekten ben de aynı şekilde… Yani bazen dakikalarca, saatlerce konuştuğumuz oluyor çünkü sürecin kendisi zor, sürecin sonrası zor. Özellikle prematüre doğan bir bebekte aylarca yatış olabiliyor. O yüzden ben genelde bilgi verirken hep şöyle söylerim: Bu bir maraton aslında yani ilk günden bütün süreci düşünmek çok o uygun değil. "Beni ne bekliyor ya da ne olacak?"... O ana odaklanıp o anda iyi olan şeylere odaklanmak insanı ayakta tutuyor. Ben daha bilgi verirken iki ay sonra olabilecek bir şeyle ilgili, riskle ilgili bir şeyler söylediğimde bu insanları çok düşürüyor haklı olarak. O yüzden genellikle günlük olarak nasıl gideceğiz, yakın geleceğe odaklanarak iyi olan şeylere sevinerek, duygularımızın hislerimizin farkında olarak… Çünkü sonuçta her anne bebeği doğar doğmaz bebeğine kavuşmak ister bu çok normal. Fakat biz bebeği bazı sebeplerle alıyoruz. Dolayısıyla bu aslında bir taraftan bakarsanız yas ve travma yani onu görmezden gelmek yerine mümkün olduğunca desteklemek, gelip bebeklerini görmeleri ya da yanında durmaları onlara çok iyi geliyor, bize de öyle. Dolayısıyla her anı mucize gibi bir süreç gerçekten ve sondaki kavuşma çok keyifli, yolculuktan bir parça. Hani keyif almaya çalışmak önemli o konuda destek olmaya çalışıyoruz biz de…
Yani yine aslında anda kalarak, geleni kabul ederek, iyi olana inancımızı yitirmeyerek böyle bir süreci daha rahatlatabiliriz… Biraz da yenidoğan konusuna girmek isterim… İlk bir ayda bizi ne bekler yenidoğan bir bebekle karşılaştık, tanıştık artık bebeğimiz kucağımızda bizi ne bekliyor?
Aslında hazırlık gibi düşünün. Şimdi bebek anne karnında çok güvende; besleniyor, ısısı gayet iyi, eminellerde, solunumla ilgili bir sıkıntısı yok… Doğduktan sonra daha ilk günlerden itibaren bu hayata adapte olması gerekiyor. Dolayısıyla ilk günler çok kritik, ısısına adapte etmemiz lazım mesela o nedenle ilk günler şapka takmayı tercih ederiz çünkü cildiniz adapte olmamıştır ısıyı korumaya. Ya da göbek kordonu ayrı bir mesele mesela… Beslenme ile ilgili durum... Bu güvensizlik hissine hem bebeği hem anneyi hazırlamak lazım. O yüzden ilk günler çok kritik. İlk üç günün hastanede geçmesi Bu yüzden önemli, en riskli dönem diyebiliriz. Sonrasında da uykusuz geceler diyeceğim… Uykusuz sadece geceler değil gündüz de aynı şekilde… Anne baba ve bebeği bir koza gibi düşünelim ve birbirinden ayrı değil bu üç varlık aslında… Ama onların iyi olmasını sağlayacak bir destek kuvvete çok ihtiyaç var yani anne baba ve bebek birbirine bakabilir fakat burada anne ile babaya bakacak, arkasını kollayacak bir destek kuvvet; işte yemeklerini yapacak ya da çamaşıra destek olacak, ilk 1 ay bu kaotik ortamda destek çok önemli. O yüzden ben bebek başına 3 kişi öneriyorum. Çünkü uykusuz geceler, günler olacak ve fakat hepsi geçiyor yani bu uykusuz kısmı kimse hatırlamıyor. O kadar mucizevi bir süreç ki o bebeğin günden güne büyümesini görmek… İşte size bakmıyorken bakıyor hale geliyor, temas kurmaya başlıyor, elini açamıyorken eliyle dokunmaya başlıyor… Her anı ayrı mucize.
Zaten hamilelik süreci de biraz öyle İlk başlarda ne olduğunu anlayamıyorsun sonra ufak ufak hareketlerini hissediyorsun sonra daha belirgin bir şekilde elini ayağını hissediyorsun…Bu harika bir süreç… Dilerim herkesinki gerçekten olabilecek minimum problemle geçer, herkes sağlıkla çocuğunu büyütür. Bir de birazcık işte yeni doğanlarda en çok duyduğumuz gaz, kolik, pamukçuk ve kusma her biri büyük başlıklar ama temel olarak neler bilmeliyiz bu konularda?
Gaz dediğimiz durum genellikle birinci ay civarı var yani 0-28 gün bizim yeni doğan dönemi... Gazı çok ikinci haftadan önce özellikle çok görmeyiz. İlk iki haftada daha çok uyuyan, sessiz sakin bebeklerle karşılaşırız. İkinci ve üçüncü haftadan sonra işler biraz değişmeye başlar çünkü bağırsaklar da buna adapte oluyor. İşte orada bir dünya oluşuyor diyebiliriz. Annenin yediklerinden etkileniyor, uykusundan etkileniyor. Dolayısıyla bu gazla ilgili süreç özellikle bağırsakların da olgunlaşması zaman alan bir durum olduğu için 3. haftadan itibaren genelde karşımıza çıkıyor. O zaman zaten işte “Ne verebiliriz, işte hangi ilacı kullanabiliriz?” gibi sorular gelmeye başlıyor. Burada daha çok konservatif önlemler gerekli. Gaz molalarını vermek… Bir de emzirme ile ilgili yani memeyi yanlış tutmaya bağlı gaz sorunları çok görüyoruz orada bir nasıl emdiğini görmek yani anneyle bebeği izlemek çok işe yarıyor. Annenin yediklerinden çok etkilenebiliyor gerçekten. Burada bazı doğru bilinen yanlışlar da var örneğin işte biz hep baklagillere suç buluyoruz. Baklagiller tabii ki gaz yapabiliyor ama örneğin çiğ süt yani çiğ süt dediğim pastörize inek sütü ve peynir, yoğurt şeklinde değil de direkt süt olarak tüketmek mesela çok gaz yapıyor bebeklerde. Ben o konuda uyarmaya çalışıyorum daha çok ama gaz genel olarak üçüncü haftadan sonra karşımıza çıkıyor.
Kolik ise o bambaşka bir durum. Koliğin çok sebebini bilmiyoruz, bazen gaz deniyor ama her zaman gazla alakası yok. Sebebi çok bilinen bir mekanizma değil. Durdurulamayan ağlamalar oluyor. “Üçler kuralı” deriz işte 3 saatten uzun süren, haftada 3 günden çok olan ve çılgınca bir ağlama… Çok korkutuyor anne ve babaları çok doğal olarak. Şimdi burada başka bir fizyolojik problem olmadığından emin olmak lazım yani bebek iyi kilo alıyor mu? Emmesi iyi mi? Tuvaletini yapabiliyor mu? yani bir muayeneden geçmesi gerekiyor kolik demek için diğer patolojik sebepleri elememiz gerekiyor. Eğer kolik dediysek artık yani bebek bu ağlamaların dışında sağlıklı ve iyi büyüyen fizyolojik olarak iyi bir bebekse o zaman bir takım önlemler var işe yarayabilen. Özellikle anne karnındaki ortamı taklit etmenin kolikte çok işe yaradığı gösterilmiş. Örneğin arabayla yolculuğu bu yüzden çok seviyorlar çünkü bir titreşim oluyor arabada o anne karnında olan titreşim özellikle annenin ana atardamarına çok yakın bir konumda olduğu için bebek o seslerden hoşlanıyor. Titreşimden, küçük titreşimden hoşlanıyorlar. Elektrik süpürgesi sesi veya bazı beyaz gürültü denen sesler aslında bizim çok sevmediğimiz sesler. Annenin atar damarına, kalp vuruşuna yansıyan sesler… Kolikte çok fazla ilaç seçeneğimiz yok, zaten ilacı yenidoğan bebeklerde çok sevmiyoruz. Ne yapsanız çok fazla geçmiyor. Biraz sakin kalmanız gerekiyor yani bazen sadece sarılmak bile işe yarıyor.
Kusma konusunda ise kusmanın miktarı önemli. Kusma olurken içeriği önemli. Örneğin yeşil kusmayı sevmeyiz. Her beslenme sonrasında oluyor mu? Fışkırarak mı oluyor? Bebek bu sırada tuvaletini rahat yapabiliyor mu? Bunlar önemli ama genel olarak fışkırarak ve farklı renkte bir kusma varsa kaka yapmada bebek zorlanıyorsa o zaman orada bir alarm zilleri çalmalı ama bunun dışında güzel beslenen, emen, tuvaletini yapabilen bir bebekte az miktarda kusma genel olarak oradaki mide kasının henüz tam olarak gelişmemiş olmasına bağlı. Olgunlaşma ile ilgili bir durum ve geçici.
Pamukçuk da dilin üstünde böyle beyaz bir katman oluyor. Hatta anneler bunu genelde süt kalıntısı zannediyor aslında tam öyle değil. Bu bir mantar enfeksiyonu süt çok besleyici olduğu için bebekler gibi mantarlar da onu çok seviyor. O yüzden temizlemek gerekiyor. En basit yöntem aslında karbonatla temizlik… İhtiyaç olduğunda zaten doktorunuz uyaracaktır bir temiz tülbent yardımıyla karbonatla silmek günde 3-4 defa çok işe yarıyor. Daha ağır vakalarda bazen mantarla ilgili ilaç veya damla gerekebiliyor ama çoğunlukla karbonat işe yarıyor. Temizlenmesi önemli çünkü emzirme ile ilgili sorunlara ve bebekte ağrı ve acıya yol açabiliyor.
Bu bilgiler gerçekten çok kıymetli çünkü insan anne olduğunda böyle bir şeyle karşılaştığında inanılmaz panik oluyor. En anlaşılır şekilde anlattığımız için teşekkür ederim. Yenidoğanlarda yoğun görülen bir diğer konu da yenidoğan sarılığı… Yenidoğan sarılı neden olur? Yenidoğan sarılığı nasıl geçer ve ne yapmak gerekir?
Sarılık biz erişkinlerdekinden farklı. Bir kere bulaşıcı değil, herhangi bir virüs sebebiyle olmuyor tamamen bebeklerin henüz olgunlaşmaya devam eden sistemleriyle alakalı. Hem kan yapımı ile alakalı hem de bunun elimine edilmesindeki yolun daha yavaş çalışmasıyla alakalı. Genellikle önce gözlerde görülür hale geliyor sonra yüz ve baş boyun bölgesinde… Şimdi sarılıkla ilgili bilmemiz gerekenler şunlar: Öncelikle riskli durumların farkında olmak lazım. Mesela zor bir doğum olduysa ve bebeğin bir yerinde işte hematom dediğimiz kan toplanması olduysa sarılık birden çok yüksek değerlere ulaşabilir. Buna dikkat etmek lazım. Bebeğin haftası terme ulaşmadıysa yani 38 haftayı doldurmadıysa bu bebeklerde sarılık daha yakın takip edilmeli. Beslenme ile beraber. Anneyle bebek arası kan grubu uyuşmazlığı varsa sarılık özellikle üçüncü gün civarı çok yüksek değerlere çıkabilir. Şimdi bunun için artık bizim bazı skalalarımız var orada bebeğin doğumdan sonraki saati ve sarılık değerini işaretliyoruz ve bebek orta riskli mi yüksek riskli mi bunu görüyoruz. Taburcu olurken de diyoruz ki “Sizin bebeğiniz sarılık açısından çok riskli işte sizi en geç yarın, işte 24 saat sonra görelim”. Veya bakıyoruz bebeğin sarılığı ve postnatal yaşı yani doğum sonrası saati çok riskli bir gruba girmiyor, ekstra başka sorun da yok o zaman mesela diyoruz ki “Sizi 48 saat sonra görmemizde bir sakınca yok”. Burada anne babayı uyarmak çok önemli çünkü yenidoğan bebek sararır ve bu normal gibi bir inanış olabiliyor ve kendiliğinden düşebileceğini düşünebiliyoruz. Halbuki öyle değil. İlk 7 gün özellikle sarılık çok önemli ve bazı durumlarda tedavi gerekebiliyor. İşte hastaneye yatış ve fototerapi dediğimiz cihazlarla müdahale gerekebiliyor çünkü ilk 7 günde kan, beyin bariyeri henüz tam olgunlaşmış değil ve belli değerlerin üzerine çıktığında bebek açısından risk olabilir. Mutlaka hekimlerin yönlendirmesini takip etmek lazım.
Dediğiniz gibi sarılık kendiliğinden geçer gibi bir algı var, bunun gibi bir sürü algı var. İşte kırkına kadar bebek dışarı çıkarılmaz vesaire vesaire… Aslında buradan yola çıkarak yani yeni doğan bebeğe ne yapmamalı? Ve aslında anneye de ne yapmamalı?
Anneye süt ile ilgili yorum yapmamalı en önemlisi… Çünkü her annenin sütü bebek emdiği sürece artar ve yeterlidir. Bu çok önemli bunun altını çizmek istiyorum. Bir de anne mümkün olduğunca dinlendirmeli misafir vesaire çok tercih ettiğimiz şeyler değil. Biz burada genel olarak şunu söylüyoruz: Bebek uyuduğunda anne de uyumalı çünkü yeni doğan bebekler aslında toplamda sık sık uyansalar da toplamda 18 saat gibi uyuyorlar ve bu sonuçta anne içinde dinlenme için çok kritik bir süreç ve süt yapımında dinlenmenin çok önemli etkileri var. Dolayısıyla anneyi dinlendirmeli, anneyi üzecek ya da negatif anlamda strese yol açacak cümleleri çok kurmamaya çalışmalıyız. Bebek için de işte sarılık geçsin diye mesela su veriliyor. Halbuki bebeğin sadece anne sütüne ihtiyacı var, fazladan verdiğiniz her su bebeğin midesine gereksiz yer kaplayarak kilo alma ile ilgili problemlere yol açabiliyor. Bunun dışında su dışında da herhangi bir şey vermiyoruz yani işte bal verenler oluyordu… Neyse ki o bayağı bir azaldı ya da şekerli su… Sadece anne sütü gerekli ve yeterli. Bunun dışında çok giydirmek; onu çok görüyoruz. Şimdi çok ağlıyor diye bazen bebekleri getiriyorlar böyle bir soyuyoruz muayene etmek için bebek aniden susuyor çünkü hani bebeğin ağlamak dışında anlatacak başka bir yöntemi yok. “Bu çorap fazla geldi” diyemez, “Eldiven fazla geldi” diyemez dolayısıyla çok giydirmeyin. Çok giydirince mayışıp uyumaya ve emmeyi unutmaya daha çok meyilli oluyorlar. Genel olarak şöyle söyleyebiliriz: Siz ne giyiyorsanız bir kat fazlası bebek için yeterli. Eldiven önermiyoruz çünkü işte çiziyor vesaire diyorlar ama bebeklerin tırnakları zaten çok yumuşak. Eldiven aslında şu yüzden istemiyoruz: Dokunsun istiyoruz. Dokunmak çok önemli bir gelişimsel süreç. Fazla kıyafet ve fazla ısı istemiyoruz. Bunun dışında bir de dışarı çıkarılmaz gibi bir şey var… Halbuki dışarı çıkmak açık havaya çıkmak demek… Burada kapalı alanlar değil açık alanlar anne için de bebek için de çok gerekli. Yani anne bir kısır döngünün içinde. Açık hava, park, yeşillik hep olduğu gibi anne ve bebeğe de çok iyi geliyor. "Dışarı çıkaralım mı?" diye sorduklarında ben genelde şunu diyorum hastaneden zaten eve giderken bebek bir dışarıyla temas ediyor demek ki çıkılabilir. Dışarı çıkarın, açık havaya çıkarın uygun hava önlemleri alarak tabii ki yani havaya uygun giydirerek… Bunda da hiçbir sıkıntı yok. Aklıma gelenler bunlar, yanlış inanışlarla ilgili…
Şahane! Yani bu süreci yaşayan biri olarak her bir söylediğiniz bana ışık oldu. Çok teşekkür ederim.
Önceki bölümler
YORUMLAR