Michel Odent kimdir?
1930 yılında Fransa’da doğmuş olan Michel Odent, yazdığı 14 kitabı 20’den fazla dilde tercüme edilmiş, tüm dünyada saygı gören bir doktor ve araştırmacı. Kurduğu Primer Sağlık Araştırma Merkezi’nde bebeğin anne karnındaki yaşamından başlayarak doğumdan sonraki ilk yılı kapsayan süre içerisindeki gelişim ve sağlık koşulları hakkında çalışmalar yapılıyor. Hamilelik, doğum ve sezaryen konularında sözü geçen kıymetli bir bilim insanı. Kendisi aynı zamanda ev doğumu konforunu hastanelere taşımayı öneren ilk isim. Çünkü Odent’e göre, doğumun gerçekleştiği ortamın fiziksel koşulları ve o ortamda bulunan insanlar, doğumun gidişatını doğrudan etkileyen önemli etmenler.
“Düşünme, doğur”
Michel Odent’in araştırmalarına göre, normal doğum sürecini etkileyen faktörleri kontrol etmek biraz da bizim elimizde. Tek yapmamız gereken, beynin en aktif olarak kullandığımız kısmı olan ‘neokorteks’i bir süreliğine devre dışı bırakmayı öğrenebilmek.
Neokorteks, beynimizin düşünce merkezidir. Görme, konuşma, duyma ve yeni fikirler üretme işlevlerini mümkün kılan neokorteks, insanlarda diğer tüm memelilere göre daha fazla gelişmiştir. Temelde mantıklı ve çeşitli bağlantıları bir araya getirerek düşünmeyi sağlar.
Michel Odent, doğumda kadın bedeninin gerektiği gibi çalışabilmesi için, neokorteksin mümkün olduğunca ‘kapatılması’ gerektiğini öngörüyor. Nasıl ki mantıklı düşünerek orgazm olmak mümkün değilse, aynı şekilde doğum sırasında da rasyonel düşünmek, bedenin işlevlerini yerine getirmesine engel olabiliyor. Neokorteks aktif olduğunda, seks veya doğum için salgılamanız gereken hormonları salgılayamıyorsunuz ve dolayısıyla süreç sekteye uğruyor.
Michel Odent, bir kadının rahatça doğurabilmesi için mahremiyete ihtiyaç duyacağını söylüyor. Sadece mahrem ve güvenli bir ortamda, neokorteksi ‘kapatmak’ mümkün olabiliyor. Peki bunu nasıl başaracağız?
Mothering.com yazarı Lauren McClain, Michel Odent’in özellikle 4 noktaya dikkat çektiğini söylüyor. İşte Odent’e göre neokorteksi, mantıklı düşünmeyi aktive ederek doğumu zorlaştıran 4 şey:
1. Konuşmak
Doğum yapmakta olan bir kadına soru sormayı deneyin. Özellikle doğumun yoğun aşamalarından birindeyse size ‘bilmiyorum’ diyecektir, ya da bambaşka bir cevap verecektir. Bir soruyu algılamak ve uygun cevabı vermeye çalışmak, neokorteksi yoğun şekilde aktive eden bir işlemdir. Oysa doğumu mümkün kılan hormon olan oksitosini yeterince salgılayan bir kadın, artık tamamen kendi dünyasındadır ve kelimelerle arası oldukça açılmıştır. Uzun cümleler, sorular, mantıklı açıklamalar; bunların hepsi doğum sürecinde bir kadını olumsuz etkileyecektir. Kısa kelimelerle veya bakışlarla, dokunuşlarla iletişim kurmayı deneyin veya gerekmedikçe hiç konuşmayın.
2. Işık
Tüm ışıklar, özellikle de yapay ışık, neokorteksi aktive eder. Işık bizi uyandırır. Oysa doğum hali, bir tür uyku haline benzer. Beyin dalgaları yavaşlar, ilkel beynimiz devreye girer. Parlak bir ışığa maruz kaldığımızda dikkatimiz hemen uyanır ve neler olduğunu anlamak için etrafa bakınmaya başlarız. Artık o mahrem alan dağılmıştır. Uyanmışızdır.
Vücudun doğum sürecindeki işlevlerini yerine getirebilmesi için, annenin bu uykuyla uyanıklık arasındaki rüya halini muhafaza etmesi gerekir. Bu durumun en büyük düşmanlarından biri de parlak ışıklar olacaktır.
3. Ortamın yabancılığı
İçgüdüsel olarak bulunduğumuz ortama ‘bakmak’ isteriz. Bakmak, anlamak ve güvenli olup olmadığını tartmak isteriz. Beynimizin bu işlemi de gerçekleştiren kısmı, neokortekstir.
Doğum yapan bir kadın yabancı bir ortamdaysa, etrafta neler olup bittiğini anlamak için etrafa bakmak, çevredeki nesneleri ve kişileri anlamaya çalışacaktır. Bu olurken neokorteks önemli ölçüde aktive olacaktır ve doğum için gerekli hormonlar yine yeterince salgılanamayacaktır. Bu yüzden Michel Odent, doğum için en uygun ortamın ailenin kendi evi olduğunu savunuyor. Eğer evde doğum mümkün değilse, hastanede de şartlar iyileştirebilir, daha sade, daha loş ve kadınların kendilerini daha güvende hissedip neokortekslerini kapatabilecekleri ortamlar yaratmak mümkün olabilmeli.
4. Gözcüler
Gözlendiğimiz zaman, kendimizi gözleme eğiliminde oluruz diyor Odent. Sizi bekleyen, gözlemleyen, izleyen birileri olduğu müddetçe, yine neokorteksiniz aktif olarak çalışacak ve yeterince oksitosin salgılayamayacaksınız. Yalnızca birileri değil, bir kamera, bir makine de benzer etkiyi yaratabilir. Nasıl göründüğünüzü, sizi izleyen kişinin neler düşündüğünü irdelemek durumunda hissedebilirsiniz ve bu da daha fazla düşünce demektir. Düşünceleri uzaklaştırmanın en iyi yollarından biri, sizi gözleyen gözcüleri uzaklaştırmak olacak! Buna size mesaj atıp duran, ‘hala doğurmadın mı güzel kızım’ diyen bir büyüğünüzü de dahil edebilirsiniz mesela. “Gözlenen demlik kaynamaz” derler ya… Bırakın, gerekmedikçe kimse sizi gözlemesin. Bu yüzden doğumunuza davet edeceğiniz kişileri de özenle seçmek gerekiyor elbette.
“Sevişemeyeceğin ortamda doğuramazsın”
Esas olarak unutulmaması gereken tek bir şey var: Doğurabilmek için yeterince oksitosin hormonu salgılamalısınız. Öyle ki, sancılarınız düzensizse ve doğum ilerlemiyorsa, damar yolu ile size suni sancı adıyla bilinen yapay oksitosin verilecektir. Siz doğal yollarla oksitosin seviyenizi yüksek tutmak isterseniz, mümkün olduğunca az konuşulan, fazla aydınlık olmayan, kendinizi evinizdeki kadar güvende hissedebileceğiniz ve birilerinin sizi izlemediği bir ortamda olmaya çalışın. Birçok doğum profesyonelinin söylediği gibi, sevişemeyeceğiniz bir ortamda doğum yapmanız oldukça zor, genellikle imkansızdır. Gevşeyebileceğiniz, iç dünyanızda kalabileceğiniz ve mantıklı düşünmeyi biraz erteleyip, hayal aleminde gezinerek bedeninize ve bebeğinize gerekeni yapması için alan açabileceğiniz bir ortam, doğumunuzun tüm gidişatını temelden etkileyecektir.
YORUMLAR