Tüp bebek yaptıranların sık sorduğu sorular
Tüp bebek tedavisi sürecinde gerçekleştirilen işlemler bazen kafa karıştırıcı gözükebiliyor. HTHayat.com olarak, gebelik oluşturma yöntemleri ile ilgili sık sorulan soruları derledik.
Kısırlık teşhisi konmasından çiftlerin gebe kalmak için nasıl bir yol izleyeceklerine kadar, tüp bebek süreci çeşitli detaylarla kafa karıştırıcı olabiliyor. Bu süreçte aklınıza takılması muhtemel soruları uzmanlara sorduk:
1 sene boyunca korunmasız, düzenli cinsel ilişkiye rağmen gebe kalamayan kadınlar; infertil olarak kabul edilir ve tüp bebek tedavisine başlayabilir. Ancak 37 yaşından büyük kadınların 1 yılı beklemesi çok doğru olmayabilir. Bu açıdan ileri yaş infertil kadınların, düzenli cinsel ilişkiyi 6 ay sürdürüp gebe kalamadıkları taktirde mutlaka bir infertilite uzmanına başvurmaları gerekmektedir.
En önemli faktör yaştır. Kadının yaşı arttıkça doğurganlık özelliği azalır. 44 yaşından sonra gebelik şansı oldukça azdır. Daha önce geçirilen ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlarla yumurtalık ve tüpleri etkileyen enfeksiyonlar da gebelik şansını olumsuz etkiler.
Kilolu bayanlarda tüp bebek tedavisi öncesi kilo verilmesinin tedavi sonuçlarına olumlu etkisinin olabileceği yönünde net bilgi bulunmamaktadır. Fakat kilonun ideal düzeylere getirilmesi; tedavi süresinin kısalmasına, ihtiyaç duyulan ilaç miktarının azalmasına ve tüp bebek ile gebe kalınırsa düşük yapma riskinde azalmaya neden olmaktadır. O nedenle ideal kilolara gelmenin tedavinin sonuç dışındaki özelliklerine ve gebelik oluştuğunda da düşük ya da gebelik şekeri gibi problemlere karşı faydası bulunmaktadır.
Miyomlar rahim iç tabakasına, yani embriyonun gelişeceği yere baskı yapıyorsa gebelik şansını etkiler. Rahim duvarından dışarı doğru büyümüş miyomlar ise çok büyük değillerse gebelik şansını etkilemezler.
Herhangi bir sorun tespit edilmediğinde, çiftler ‘nedeni tam açıklanamayan infertil’ olarak değerlendirilir. Bu çiftlere yaşları uygun olduğu takdirde aşılama tedavisi yapılır. Eğer aşılama tedavilerinden yarar görülmez ise diğer yardımcı üreme tekniklerinden (mikroenjeksiyon ve benzeri) yararlanılır.
Mikronenjeksiyon tek bir spermin yumurta içine zerk edilerek döllenmenin sağlandığı bir tüp bebek yöntemidir.
Tüp bebek uygulamasında mikroenjeksiyondan farklı olarak, spermler belirli bir sayıda yumurtanın çevresine bırakılır ve spermlerden bir tanesi yumurtanın içine kendiliğinden girer. Mikroenjeksiyon erkek kısırlığında, tüp bebek ise kadına ait kısırlıkta kullanılır.
Yeterince sperm ve yumurta elde edilebildiği sürece, tüp bebeğin tıbbi olarak denenmesinde sakınca yoktur. Ancak genel olarak gebelik şansının beşinci denemeden sonra azaldığı bilinmektedir.
Tüp bebek 45 yaşına kadar uygulanabilir. Ancak 40 yaşından sonra şansın azaldığını bilmek gerekmektedir.
Rahim içine transfer edilen embriyolar, doğal gebelik oluşumlarında da olabildiği gibi, bazen nedeni tam açıklanamasa da tüplerin içine, karın içine veya rahim ağzına doğru yerleşebilirler. Bu durumlarda tubal gebelik (tüpte gebelik), abdominal gebelik (karında gebelik), servikal gebelik (rahim ağzında gebelik) türlerinden söz edilir. Bu gebelikler dış gebelik olarak adlandırılır ve 100 hastadan 2’sinde görülebilir.
Tüp bebek süreci, yumurtalıkların uyarılması, yumurta toplanması, yumurtaların sperm ile döllenmesi ve döllenmiş yumurtaların nakli (embriyo transferi) aşamalarından oluşur.
Vajinal ultrason yardımı ile kadının yumurtalıklarında gelişen yumurtalar gözlemlenir ve toplanır. Ağrılı bir işlem değildir.
Yumurtaların döllenmesi için olgun ve yapısal olarak normal olmaları gerekir. Yumurta toplama işleminden sonra elde edilen her yumurta döllenmeye müsait değildir. Döllenen her yumurta ise sağlıklı bir embriyo haline dönüşmez.
Yumurtalar döllendikten sonra embriyolar rahim içine nasıl yerleştirilir? Embriyo yerleştirme işlemi nasıl yapılır?
Embriyo transferi basit bir işlemdir. Yumurtalar döllendikten sonra sağlıklı olan embriyolar seçilir ve rahim ağzından ince bir plastik katater ile ultrason eşliğinde rahim içine yerleştirilir.
Transfer sonrası arta kalan kaliteli embriyolar dondurularak saklanabilir.
İstirahatın herhangi bir faydasının olduğu ıspatlanmamıştır. Genellikle normal günlük hayata devam edilmesi önerilir. Yalnızca doktor önerisiyle cinsel aktivite ve spor kısıtlanabilir.
Gebelik testi gününe kadar ilişki önerilmiyor ancak bu da etkinliği kanıtlanmış bir uygulama değil.
Halk arasında düşünülenin aksine, transfer sonrası hareket etmek, ağır kaldırmak, seyahat etmek, öksürmek, ıkınmak, yükseğe uzanmak, transferden hemen sonra ayağa kalkmak gibi aktivitelerin gebeliğin tutunma ve devamı üzerine herhangi hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken, doktorların önerdiği ilaçların düzenli kullanılması ve eğer yumurtalıklar aşırı derecede uyarılmış ve büyümüşlerse de fazla ağrı ve rahatsızlık duyulmaması için dinlenilmesidir.
Yapılan çalışmalarda vajinal progesteron ilaçları ile kas içine yapılan progesteron iğneleri arasında gebelik şansı açısından hiçbir fark bulunmamıştır. Kas içine her gün yapılan iğneler bazen çok can yakıcı olduğundan ilk planda vajinal progesteron ilaçları tercih edilmelidir. Fakat bazı hastalarda vajinal progesteron, vajende ciddi kaşıntı ve yanma yapmaktadır. Bu durumda progesteron iğnelerine geçilmesi düşünülebilinir.
Progesteron ilacına gebelik testi pozitif çıktıktan sonra devam etmenin bilimsel bir faydası yoktur, fakat günümüzde birçok merkez bu ilaca 12. gebelik haftasına dek devam etmektedir. Biz bebek kalp atımları görünene dek devam etmekteyiz. Fakat eğer anne adayı ilacın kullanımına bağlı ciddi yan etkilerden muzdaripse (kaşıntı, yanma gibi) o zaman ilacı kesilmektedir.
Embriyo transferinden sonra aspirin kullanmanın bir faydası olmamaktadır. Bazı çalışmalar; tekrarlayan deneme başarısızlıkları ve altta yatan bir nedeni bulunamamış vakalarda heparin iğneleri kullanmanın faydalı olabileceğini göstermiştir. Heparin kullanımında gebelik sağlanır ise, gebeliğin 12. haftasına dek devam edilmektedir.
Hiçbir fark yoktur.
Tedavinin başından gebelik testi gününe kadar yaklaşık 30 gün sürer.
Belirlenebilir ancak etik ve kanuni nedenlerde dolayı Türkiye de dahil pek çok ülkede bu mümkün değildir.
Eğer aile içinde rastlanan genetik hastalıklar varsa ve bu hastalıkların preimplantasyon tanısı mevcut ise embryolar üzerinde inceleme yapılabilir.
Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi ve bunlara benzer tek gen üzerinden geçiş gösteren çok sayıda hastalıkta embriyolarda genetik tanı mümkündür.
Gebelik oluştuktan sonra koryon villus örneklemesi veya amniyosentez ile genetik hastalıklardan bazılarının tanısı konabilir.
En önemli riskler çoğul gebelik ve hiperstimülasyon (yumurtalıkların aşırı uyarılması) sendromudur.
Tüp bebek tedavisi süresince hastanede yatmak gerekli midir?
İşlemin hiçbir aşamasında yatış gerekmez.
Herhangi bir fark yoktur. Sadece testis içinde alınan spermlerin döllenme amaçlı kullanıldığı durumlarda az da olsa bazı anomalilerde artış olabiliyor.
Tüp bebek tedavisinde yaklaşık 25-30 yıldır yumurtayı büyütme hormonları kullanılmaktadır. Bugüne kadar dünya çapında yapılan araştırmalar, bu ilaçların kansere ya da başka bir tür hastalığa yol açtığını kanıtlayan sonuçlar vermemiştir. Kullanılan hap, burun spreyi, cilt altı vajinal jel ve kas içi ilaçlar konusunda doktorun direktifleri uygulandığında; tedavinin tespit edilmiş hiçbir zararı yoktur. Ancak bilinçsiz kullanım durumunda çeşitli sakıncalar oluşabilir.
Bu ilaçlardan bazıları insan idrarından elde edilmekte, bir kısmı ise tamamen yapay olarak üretilmektedir. Fakat hiçbir ilacın diğerine belirgin bir üstünlüğünün olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle ilaç seçimi kullanım kolaylığı, maliyet ve hekim tercihi gibi nedenlere dayanmaktadır.
Canlı doğum oranları açısından hiçbir fark bulunmadığından günümüzde artık birçok merkez tedavi şemalarını ağırlıklı olarak kısa (antagonist) protokolüne çevirmişlerdir. Kısa protokolde tedavi daha kısa sürmekte ve daha az sıklıkta kontroller yapıldığından hastalar için daha az rahatsızlık vericidir.
Bazen erkeklerin menisinde sperm hücresi bulunmamaktadır. Bu erkeklerin testisinde mikroskop altında yapılan ameliyatla sperm hücresi bulunup yumurtaya enjekte edilir ve bunların normal menideki spermler gibi görev yapmalarıyla normal ve sorunsuz bir gebelik elde edilebilir.
Uygun hastalarda 2 embriyo transferi veya hastayla görüşerek tek blastosist transferiyle sağlıklı bir gebelik dönemi ve doğum önerilmektedir. Bu şekilde çoğul gebelik riskleri azaltılmış olup, redüksiyon işleminden kaçınılır.
Aileyle konuşularak redüksiyon (embriyo azaltma işlemi) anlatılıp, alacakları karar doğrultusunda işlem yapılabilir. Bu işlem 8-12 hafta arasında, transvajinal veya transabdominal ultrason eşliğinde gerçekleştirilir. Embriyo redüksiyonundan sonra total gebeliği kaybetme riski yüzde 5 olarak belirtilmiştir.
Bu işlemden sonra kanama, enfeksiyon veya hastanın ağrısının başlaması üzerine, 100 hastadan 5’inde düşük yapma riski vardır. İlaç kullanılıp işlemin steril şartlarda yapılmasıyla bu risk azaltılmaya çalışılsa da, sonuç kaçınılmaz olabilir.
Embriyolar bazen kendiliğinden azalabilir. Yapılan müdahalelerle 2 hafta içinde düşük riski atlatılır ve gebelik genellikle sorunsuz devam eder.