Perili Fatma - 8
Perili Fatma haftada iki kere bankaya gidiyordu. Her defasında güvenlik görevlisi “Niye geldin?” deyip üzerini iki kere arıyor, içeride sıra bekleyenler o yaklaşırken iki adım geri gidiyor, sırası geldiğinde gişedeki memur yüzünü ekşitip “Ne vardı?” diyor, fakat Perili hiçbirini umursamıyor, belindeki bez çantanın fermuarını açıp içine tıkıştırdığı kâğıt paraları avuçlayarak tezgâhın üzerine bırakıyordu. Memur katlanmış, havasız kalmış paralardan yükselen kokuyu eliyle dağıtmaya çalışarak “Öfff! Makina kabul etmez bunları” deyip dokunmaya iğrenerek açtığı paralara sahte olup olmadıklarını anlamak için teker teker mor ışık tutuyor, saydıktan sonra Perili’ye parmak izi ıstampasını uzatıp “Bas şuraya” diyordu. Perili ellerini kolonyalı mendille silen memura eğilip “Bir tane de bana veresin be” dedikten sonra parmağını bastığı makbuzu alıyor, yazanları anlarmış gibi inceleyip bez çantasına koyuyor, çıkarken de kapının dışındaki güvenlik görevlisinden lafını esirgemiyordu.
“Bir daha bana niye geldin demeyesin Japon burunlu.”
Fena sözleri bilmesine biliyordu ama yüksek sesle söylemiyordu Perili, en kızdığına bile o anda buluverdiği sıfatları yakıştırıyor, karşısındaki o sıfata uygun olup olmadığını düşünürken ortamdan uzaklaşıyordu. Nitekim güvenlik görevlisi de şubenin cam kapısına eğilmiş halde eliyle burnunu yoklarken, o çoktan çiçekçi akrabalarının yanına varmıştı.
O gün hiç çalışası yoktu. Biraz çiçeklerin arkasında çekirdek çitleyip geleni geçeni izlemeye karar verdi. Eğlence olsun diye, on beş gündür kullanmadığı kamerayı bohçasından çıkarıp çiçeklerin arasına yerleştirdi. Yokuşun başındaki tezgâhın, biraz aşağısındaki kaldırımdan, caddeden gelen geçeni izleyebilecekti böylece. Belki ileriki günler için birkaç müşteri yakalardı.
Çiçek tezgâhı da Perili için fena bir fırsat değildi. Çiçeklere bakınan bir erkeğin yüzünden kime, neden çiçek aldığını hemen anlardı.
“Senin hastan vardır. Ona alırsın. Sana karanfil sarayım. Aile içindense kırmızı alasın, yabancıysa sarı-kırmızı, uzak akraba filansa içine pembe de atarım.”
“Hımm... Arada küslük vardır. Gönül almak istersin. Sana şöyle en yakışıklısından kırmızı gül demeti hazırlayayım.”
“Sen annene çiçek bakarsın be! Beni dinle, kır demeti yapalım.”
Kendiliğinden indirim yapıp müşteriyi gönderirken de içinden geçenleri eklerdi.
“İyi yaptın be ya! Gönlün zengin senin. Hastalık herkes içindir. Şifa getirsin.”
“Kırma kalbini, küslük olmadan da güller dereyim size. Hadi be ya, muhabbetiniz bol olsun.”
“Daha sık ziyaret edesin, yaşlılar ilgi ister.”
Erkek müşterilerinin bazılarını çiçek tezgâhında edinirdi. Onlara genel geçer şeyler söyler, gururlarını okşayıp rahatlatır, duymaktan hoşlandıklarını tekrar ederdi. Bunlar arada bir, neşeleri biraz yerine gelsin diye uğrayan tiplerdi. Onlar bir tür ayaküstü terapi alırken, Perili de günlük harçlığını çıkarırdı.
Çiçek tezgâhında sıradan falcı rolünü oynamaktan ayrı bir zevk alıyordu Perili. Orada veya bazen yolda “Sen Perili Fatma değil misin?” diyenleri, yeni soru sormalarına fırsat vermeden başından savıyordu.
“Yok, ben ablasıyım. Nerelerdedir bilmem. Perilere karıştı herhal. Ben fal hiç bilmem.”
Fakat Bedia’dan gizlememişti kendini. Çünkü onu daha korkutası vardı. Birkaç hafta ona neler anlatacağını, neler yaptıracağını tasarlamıştı. Sonrasında kendini geri çekecekti. “Metresleri hiç sevmem” diye diye kusursuzlaştırdığı planı buydu. Ancak, yediği çekirdeklerin kabuklarını yanındaki kovaya atarken, çiçeklerin arasına gizlediği kameranın Seval’i de bu planlara dahil ettiğinin farkında değildi.
9. bölüm 27 Şubat 2018 Salı hthayat.com’da...
YORUMLAR