Artık böyle. Yapacağım, edeceğim dedikten sonra hemen harekete geçiyorum. Kafamda kurup kurup yerimde sayınca hevesim kaçıyor.
İki gün önce karar verir vermez spor salonuna gittim, kaydoldum. Gün içinde belli zaman aralıklarında gidebileceğim bir tarife vardı, daha ucuzdu ama kendimi sınırlamak istemedim. Aslında şu an yalan söylüyorum. Gündüzleri işsizlerle emekliler, ev kadınlarıyla öğrenciler gelir diye düşündüm. Oysa akşam iş çıkışı gelenlerle yan yana spor yapmak daha eğlenceli olabilir gibi geldi. Aklıma ilk gelen bu olduğu için kendimi suçlamak, eleştirmek istemiyorum. Alışkanlıklar nasıl bir günde oluşmuyorlarsa bir günde de değişmiyorlar. Değişmek için acele etmeyeceğim.
Dün sabah spora gittim. Hareket etmek iyi geldi ama kendimi demode hissettim. Transparan taytlarla, sutyenlerle egzersiz yapan kızların yanında sönük kaldım. Gerçi parlamaya gitmemiştim ama...
Spor modası bu demek ki. Alacalı bulacalı, belli bölgeleri tülden taytlar, göbeği beli açıkta bırakan sutyenimsi üstler. Eve dönünce internette araştırdım. Teri kolayca emip dışarı atma özellikleri var. Benim taytımla askılı bluzum spor yapmaya uygun değil. Kabul. Fakat ben bu kıyafetleri, moda da olsalar komik buluyorum. O zaman onlardan almayacağım. Herkes giyiyor, diğer kadınlar giyiyor diye üzerime geçirmeyeceğim.
İstemediğim bir şeyi “öyle gerekiyor” diye yapmadığım için kendimi takdir ettim. Son bir yılda öğrendiğim ve artık uygulayabildiğim davranış modeli: Takdir edilecek bir şey yaptığımı fark etmek ve kendimi takdir etmek. Yıllarca kendimi dövmeye alışmışım, alışkanlık haline getirmek biraz zaman aldı.
Kendime basit, siyah bir tayt, üzerine de kırmızı bir atlet aldım. Ayakkabım vardı, kendime masraf çıkarmadım. Aslında kırmızı bir çift beğendim, ama satın almanın anlık, günlük, birkaç günlük mutluluktan başka bir şey olmadığını öğrenmişim ki denemedim bile.
Mağazada deneme kabinindeyken Atila’dan mesaj geldi.
“Pazar sabahı kahvaltıya ne dersin?”
Hem sinir oldum hem de güldüm.
Sanki ayrılmamışız, her şey yolunda da şirinlik ediyor. Ya da daha her şeyin başındayız da beni kahvaltıya davet ediyor. Atila’nın, Hilmi’nin, Sedat’ın kullandığı dil aynı. “... ne dersin?” Ertan’ın da Sedef’e bir kez böyle dediğini duydum.
Hayır, ağız alışkanlığı değil. Erkekler, kadınlardan daha fazla kullanıyor bu sözü. Yaratıcılık sıfır.
Ayna karşısında kendime baktım. Yeni taytımla atletim üzerimde, yenilenme yolundayken eskiyi yanımda taşımak istemediğimi hissettim. Sorunları görmezden geliyor, çünkü görürse düzeltmesi gerekecek. Düzeltmeye ne gücü ne de niyeti var. Biraz açık havaya çıkarsak, konuşup gülüşürsek her şey düzelecek sanıyor ya da öyle olsun istiyor. Cevap vermeden telefonu çantama attım. Yazar yazar, cevap alamadıkça yazmaktan vazgeçer. Duruma bakış açımı takdir ettim.
Akşam altıya doğru spora gittim. İş çıkışı gelen kitleyi kendime daha yakın hissedeceğimi, bu tiplerle çalışmayı tercih etmesem de bir arada spor yapmanın bana iyi geleceğini düşündüm. Zaman ilerlerken yanılmadığımı anladım.
Koşu bandında yürürken yeni siyah taytım ve kırmızı atletimle kendimi çok güzel hissettim. Su almaya giderken küçük koridorda en az birkaç kadının ve birkaç erkeğin beni incelediklerini gördüm. Üzerimdekilerin kumaşını merak eder gibi bir halleri yoktu. İlgilendikleri bendim. “Moda kendine yakışanı giymektir” lafı aklıma geldi birden, gülmeme engel olamadım. Transparan, seksi ve buna benzer şeyler değildim, olduğum gibiydim ve ilgi çekiyordum. İsteyip yapamadığım şeydi: Kendim gibi olmak ve bu şekilde kabul görmek.
Makina, attığım parayı yutup suyu vermeyince Vitamin Bar’a yöneldim. Portakal suyu istedi canım. Taburelerden birine oturdum. Beş dakikada terim soğumazdı herhalde. Bardağı henüz yarılamıştım ki solumdaki tabureye biri oturdu.
“İyi akşamlar” dedi.
Aynı dileği tekrarladıktan sonra benden sinyal alamayınca konuşmaya devam etti.
“Yüzünüz yabancı geldi... Yeni başladınız sanırım.”
“Evet” dedim.
“Merdiven çıkmayı sever misiniz?”
Yüzüne baktım.
“Anlamadım.”
Güldü, elindeki dergiyi açtı. Spor aletlerinin tanıtan bir dergiydi. Bir kadın, dişlerini göstererek döner merdivenin basamaklarını çıkıyordu.
“Ben ... markasının Orta Doğu temsilcisiyim. Spor salonlarına yeni spor aletleri getirmek istiyorum. Bunun için biraz nabız yoklamaya ihtiyacım var.”
“Çok ilginç... Vitamin barlarda istatistik tutabiliyor musunuz?”
Kendisiyle hafiften alay ettiğimi fark etti ama oralı olmadı.
“Sizin gibi güzel bir hanımefendinin fikri, rakamlardan çok daha kıymetli.”
Ağzı iyi laf yapan erkeğe gıcığım var.
“Fena görünmüyor” deyip ekledim:
“Kolay gelsin.”
Ben egzersizlerime devam ederken tekrar geleceğini biliyordum. Nitekim geldi.
40. bölüm 14 Ağustos 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...
YORUMLAR