HT Hayat Anasayfa Öfke detoksu nedir? Öfke detoksu nasıl yapılır? | Sağlık

Öfke, en insani ve en temel tepkilerden biridir ve biz çoğunlukla onu fazla ilkel, anlam taşımayan bir şey gibi görüp, derin bir tiksintiyle karşılık veririz. Terapist Aimee Falchuk’a göre bu yaklaşım yanlıştır: Öfke, çoğunlukla duygularımızın gerçekliğini ifade eden hayati bir güçtür ve onu bastırmak hem zararlı hem de kendimize karşı dürüst olmamaktır. Falchuk, bedene dayalı bir psikoterapi yaklaşımı olan Reich teorisine köklenen Core Energetics ekolünden gelmektedir. Kısacası bu yaklaşım, bilinci özgürleştirmek için sıkışıp kalmış duygusal enerjiyi serbest bırakmayı ya da harekete geçirmeyi merkeze alır. Kendisi, öfkemizi onurlandırmayı reddetmenin ruhumuza karşı dürüst olmamak olduğunu ve öfkeyi bize hizmet edecek şekilde nasıl ifade edip yönlendirebileceğimizi açıklıyor.


Öfke: Onarıcı yol

Öfke enerjidir. Gürültülü, dağınık ve canlı olabilir. Öfke, çevresine karşı doğal hayal kırıklığını ifade eden bir çocuğun isyan enerjisidir. Ve öfke, bozulduğunda yıkıcı olabilen enerjidir. Öfke bir amaca hizmet eder. Hakikatimiz için ayağa kalktığımızda ve onu yaratma tutkumuzu beslemek için kullandığımızda yüksek benliğimize hizmet eder ama dışa vurulduğunda, başkalarıyla olan bağlantımızı kesmemize neden olur. Bazıları öfkeyle başa çıkmak için farkındalık, tarafsızlık ve içsel sükunet çağrısı yapar. Peki ya bunu yapmak, öfkeyi farklı biçimlerinde deneyimleme ve anlama sürecini atlamamıza neden oluyorsa? Bu da öfkenin şifalanmamızdaki rolünü azaltıyorsa? Ya da öfkeyi şeytanlaştırma sürecinde, hayatımızda en derinden istediğimiz şeyleri gerçekleştirmek için gerekli olan güçlü enerji kaynağını kapatıyorsak?


"Benim uygulamamda öfkeyi memnuniyetle karşılarım. Hatta sıklıkla onun ifade edilmesinde ısrar ederim" diyor Falchuk. Neden? Çünkü ifade hareket anlamına gelir. Hareket, kapalı ya da tıkanmış alanların açılması anlamına gelir. Alanın açılması bizi bilince taşır. Bilinç, kim olduğumuzla daha uyumlu hareket etmemize izin verir. Kim olduğumuzla uyumlu hareket ettiğimizde, olduğumuz her şeyi yaptığımız her şeye katabiliriz. Özünde artık rol yapmaya gerek kalmaz. Artık doğru olanı seçebileceğimiz ve yanlış olanı ifade edebileceğimiz bir yerde olabiliriz. Buna da öz-düzenleme deniyor; yani hakikat ve iyiliğin, özgünlüğün birleşimi.


İlginizi çekebilir: Öfke kötü bir durum mudur?


Eğer öfke sadece bir enerji ise ve onu bilinçli bir şekilde kabul etmek hayatı daha derin ve daha gerçek bir şekilde deneyimlememize yol açabiliyorsa, neden onun ifadesinden uzak duruyoruz? Bunun için şu olasılıkları sunuyor Falchuk:


Toplumsallaşma ve doğal içgüdülerimizden kopma

Öfke büyük ölçüde limbik sistem tarafından yönlendirilir. Beynimizin düşünsel, değerlendirmeci ve daha mantıklı kısmını oluşturan serebral korteksten farklı olarak limbik sistem duygusal ve tepkiseldir. Duygusal deneyime daha fazla kabul olsa da hâlâ kültürümüz serebral kortekse büyük değer verir. “Mantıksız” gördüğümüz duygusal içgüdülerimize kıyasla mantıklı zihne katlanmaya çok daha gönüllüyüz. Dolayısıyla öfkemizi hissetmemize izin vermek için, bizi akıl ve iradeyle sınırlayan zırhımızdan, savunma kalkanımızdan soyunmaya istekli olmalıyız. Kendimize, duygularımıza ve doğuştan gelen içgüdülerimize erişim izni vermeliyiz. Çoğumuz zamanla, kendimizi korumanın bir yolu olarak belirli duygular ve içgüdülerden kopmuşuzdur; çoğu zaman onların ifadesi bizi “başımızı belaya sokan” şey olmuştur. Bu yüzden duygular ve içgüdüler pahasına, onları akılla ve kontrol altında tutmaya alışmışızdır. Şimdi yeniden bu içgüdülere dönmeli ve dağınıklığın, kaosun ve belirsizliğin içinde oturmaya istekli olmalıyız.


Protesto hakkı

Çocuklar, temel ihtiyaçlarının inkârına karşı gelen şeyleri protesto eder. Bu protesto, çevresel hayal kırıklıklarına doğal bir tepkidir ve çoğu zaman sınırların ihlaline karşı çıkar. Ancak biz çoğu zaman bu enerji patlamasıyla başa çıkmakta zorlanırız. Protestoya tahammül edemeyiz; bu da bizi, kendi protestolarımıza, çevresel hayal kırıklıklarımıza, sınırlarımızın ihlaline verdiğimiz doğal tepkilere karşı ne kadar tahammüllü olduğumuz sorusuna götürür. Falchuk, uygulamalarında sık sık öfkenin hak olup olmadığına dair kararsızlık ya da açık bir reddediş duyduğunu belirtiyor. Ve bu kararsızlık/reddediş ile öz değer duygusu arasında bir bağlantı gözlemlediğini de öne sürüyor. Sonuçta, ihtiyaçlarımızın karşılanmaya değer olduğuna ve evet ya da hayır deme hakkımız olduğuna inandığımız ölçüde kendimize öfkelenme ya da sınır koyma hakkı tanıyabiliriz.


Öfke imgeleri

İmgeler, deneyimlerimizin, çoğunlukla çocukluktaki deneyimlerin, sonucu olarak ulaştığımız çıkarımlar ve genellemelerdir. Örneğin, her iyi not getirdiğinde babasından sevgi gören bir çocuk, babasının sevgisini kazanmak için başarılı olması gerektiğine dair bir imge oluşturabilir. Merakı ve kendini ifade etmesi yüzünden annesi tarafından azarlanan bir çocuk ise “fazla” olduğuna dair bir imge geliştirip, terk edilmemek için kendini küçültebilir. Öfke etrafında da imgeler oluştururuz. Bir kişi, her şeyin üzerinde durmamanın, “olgun kişi” olmanın, duygusuz kalmanın en çok kabul gören davranış olduğuna dair bir imge taşıyabilir. Ya da öfkenin bir zayıflık göstergesi olduğuna, öfkenin ifadesiyle ihtiyaçlarının açığa çıkacağına ve bu ihtiyaçların asla karşılanamayacağına inanabilir. İmgelerimiz sınırlayıcı ve çoğunlukla yanlıştır. İmgeler bizi korumak için oluşur. Olanları “anlamlandırmamıza” yardımcı olurlar. Ancak çoğu zaman gerçeği yansıtmazlar. İmgeler tasarımı gereği bizi duyusal deneyimimizden uzaklaştırır ve açıklanamaz görünen şeylere mantıklı açıklamalar bulabileceğimiz zihinsel bir alana götürür. Dolayısıyla, öfke ile ilgili imgelerimiz, öfkenin ifadesini engelleyebilir.



Öfke ve onarıcı yol

Kendi öfkemizi inkâr etmemizin olası nedenlerini incelediğimizde, öfkeye yönelmenin iyileşmemiz açısından ne kadar elzem olduğunu görebiliriz. Eğer öfkenin bastırılması, kısmen hatalı bir inançtan, öz değer eksikliğinden ya da doğal dürtülerimizden duyulan korkudan kaynaklanıyorsa, deneyimlerimizin gerçeğine biraz daha yaklaşsaydık, ihtiyaçlarımızın karşılanmaya değer olduğuna inansaydık ve doğuştan gelen, özgürce akan enerjik kendimizi ifade etmemize izin verseydik hayatımız nasıl olurdu? Bizim için neler farklı olurdu? Eğer öfkeyi, hayatın daha dolu, daha derin, daha gerçek bir deneyime giden yolumuzun bir parçası olarak görmeye hazır olursak, keşif görevimiz de böylece başlar. Kendimizdeki öfkenin farklı yönlerini ayırmaya başlayabilir ve onları daha iyi anlayabiliriz.


Öfke ve alt benlik

Basitçe söylemek gerekirse, alt benlik yıkıcı enerjiden oluşur. Bu, çoğu zaman farkında olmadığımız, ancak gün yüzüne çıkardığımızda gördüğümüz çarpıtılmış bir enerjidir. Hayata “hayır” diyen yanımızdır. Ayrılık yaratır. “Savunmasız olmayacağım. Hayata güvenmeyeceğim. Gerçeği söylemeyeceğim.” diyen kısmımızdır. Başkalarını umursamaz. Sadece ne istiyorsa onu ister. Alt benlik, biz başkalarına karşı olumsuz davrandığımızda, kinci ya da manipülatif olduğumuzda devreye girer. Aşağılamak ve cezalandırmak ister. Alt benlik, altta yatan acıyı yönetmenin sözde çözümüdür. Alt benliği en iyi şekilde gazete okuyarak görebiliriz. Politik tartışmalarımızda empati ya da karşı tarafı anlama isteğimizin eksikliğinde ortaya çıkar. Şehir sokaklarında ve dünya sahnesinde çete şiddeti, terörizm, yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri şeklinde kendini gösterir. Ama bu alt benlik enerjisini daha basit bir örnekle inceleyelim. Diyelim ki bir arkadaşınızla akşam yemeğinde buluşacaksınız ve o geç kalıyor. Hep geç kalıyor ve her seferinde bu size saygısızlık yapılıyormuş gibi hissettiriyor. Öfkelisiniz ama kendinize onun yoğun biri olduğunu ve suçunun olmadığını söylüyorsunuz. Arkadaşınız geliyor ve özür diliyor. Siz sorun olmadığını söylüyorsunuz ama içinizde bir huzursuzluk kıpırdanıyor. Ona kızgın olduğunuzu biliyorsunuz ama eğer bunu ifade ederseniz tartışmaya yol açacağını, tartışmanın da terk edilmenize neden olacağını ve sizin en çok korktuğunuz şeyin terk edilmek olduğunu düşünüyorsunuz. Dolayısıyla gerçek duygularınızı ifade etmek yerine yemekte ondan kendinizi geri çekiyorsunuz. Arkadaşınız sohbet etmeye çalışıyor ama siz pek karşılık vermiyorsunuz. Onun size ulaşmaya çalıştığını görüyorsunuz ama geri çekilmeye devam ediyorsunuz. Derken başka bir arkadaşınız restorana geliyor ve masanıza uğruyor. Masadaki arkadaşınızın aksine bu kişiye tüm dikkatinizi veriyorsunuz. Belki bunun arkadaşınız üzerindeki etkisini fark ediyorsunuz. Ve belki de o anda biraz haz duyuyorsunuz çünkü artık arkadaşınız nasıl hissettiğinizi biliyor.


Alt benlik, haz duyar çünkü kötü insanlar olduğumuzdan değil. Haz, “gücümüzü” geri aldığımızı hissetmekten gelir. Bize yapılanı biz de başkasına yapmışızdır. Bu da bir tür adalet duygusu verir. Oysa bu sahte bir güç ve adalet duygusudur. Çünkü bu senaryoda, aslında kendiniz ve incinen duygularınız için ayağa kalkmadınız. Arkadaşınıza sürekli geç kalmasının sizin üzerinizdeki etkisini görme ve bundan ders çıkarma fırsatı vermediniz. Bu yüzden sizinle bir telafi gerçekleştiremedi ve ilişkide bir mesafe oluştu. Alt benliğin yıkıcı niteliğini tanımalı ve sahiplenmeliyiz; sadece kendimiz için değil.



Öfkenin diğer duygulara karşı savunma olması

Öfke, daha acı verici duygulardan kaçınmak için kullandığımız bir araç olabilir. Bir kişiye ya da duruma tutunmamızı haklı çıkarmak için kullanılabilir. Öfkeli olduğumuz sürece ilerlemek zorunda değilizdir. Öfke bizi olduğumuz yerde hapsedebilir. Bu nedenle öfkeyi, hissetmekten ya da hareket etmekten kaçınmanın bir savunması olarak nasıl kullandığımızı düşünmek önemli olabilir. Öfke güçlü bir enerjidir ve kendimizi güçsüz hissettiğimizde çoğu zaman tutunulacak en mantıklı enerji gibi görünür. Ama onu altta yatan duygulardan, acı, yas, hayal kırıklığı ya da insan deneyiminin sınırlarını kabul etme zorunluluğu, korumak için kullanmamalıyız. Burada cesur bir inanca ihtiyaç vardır. Öfkemizi bırakabileceğimize ve o korktuğumuz duyguların içine girip onlardan geçebileceğimize dair inanç.


Öfke ve üst benlik

Üst benliğimiz, bize haksızlık yapıldığını bilir. Üst benliğimiz, önemsiz hissettirildiğimizde bu acıyı hissetmemize izin verir. Üst benliğimizde sağlıklı sınırlar koyabilir ve başkalarına bize nasıl hissettirdiklerini söyleyebiliriz. Üst benliğimizde, kendimizi savunmaya değer olduğumuzu biliriz ve bunu yapmanın hem başkalarının kendi gelişimlerine hem de ilişkilerimizin evrimine hizmet ettiğini fark ederiz. Üst benliğimizde, “çatışmanın” neler getirebileceğinden korkabiliriz ama bu noktada içsel bir bilgelik vardır: kalbimizi açıp konuşmaktan başka çaremiz olmadığını biliriz. Üst benliğimizde, öfkemizi ifade etmenin terk edilmekle sonuçlanacağına dair imgeyi sorgular ve aslında öfkemizi ifade etmememizin kendimizi terk etmenin bir yolu olduğunu görürüz. Üst benliğimiz, öfkenin değişimin motorlarını çalıştırdığını da bilir. Öfkenin içinde tutku vardır. Bu, bedenimizden geçen ve zihnimizi olasılıklara uyandıran titreşimsel bir enerjidir. Dünyada bir acı gördüğümüzde ya da karşılanmamış bir ihtiyaç fark ettiğimizde, eyleme geçmek için öfkenin üst benlik niteliğine erişebiliriz. Bize düşen, öfkenin bu farklı yönlerini kendimizde keşfetmektir. Öfke hakkındaki imgelerimizi, öz gözlem ve yüzleşme yoluyla tanımamız gerekir. İçimizde cezalandıran, geri çeken, aşağılayan ya da şefkatten yoksun yanlarımızı açığa çıkarmamız gerekir. Güvenli alanlarda, tüm dürtülerimiz ve mantıksızlıklarımızla birlikte protesto eden çocuk olmamıza izin vermeliyiz. Bedenimizi hareket ettirmeli, içimizde birikmiş enerjinin bizden akıp gitmesine izin vermeliyiz. Belki bağırmamız, tekmelememiz gerekir. Kendi enerjimizin hareketine ve duygularımızın ifadesine dayanabileceğimize, hayatta kalabileceğimize güvenmeliyiz.


Öfkemizi kabul etme, kaynağını anlama ve uygun bir şekilde içimizden akmasına izin verme çalışmasını yaparsak, o zaman üst benliğimize ulaşabiliriz. Bu noktada gerçek gücümüzün içinde oluruz ve onu sadece kendimiz için değil, iyileştirmek istediğimiz dünya için ayağa kalkmakta kullanabiliriz.


İşte bu, onarıcı yoldur.

Referanslar

Aimee Falchuk. “The Anger Detox”. Şuradan alındı: https://goop.com/wellness/mindfulness/the-anger-detox/




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.