Her kadının ergenlikten menopoza kadar düzenli olarak yaşadığı adet döngüleri, bu kadar yaygın yaşanıyor olmasına rağmen hakkında belki de en az konuştuğumuz konuların başında geliyor. Kadın olmakla ilgili tabular, adet görmenin ‘ayıp’ ve hatta ‘kirli’ olduğuna dair yaygın yanlış inanışlar, bu konuyu konuşmamızı daha da zorlaştırıyor.
Birçok genç kadın, hamile kalmakla ilgili düşünmeye başlayana kadar, adet döngülerinin ayda bir adet görmekten ibaret olduğunu düşünüyor. Ancak devreye hamilelik fikri girince, bu döngünün bir ‘üreme döngüsü’ olduğu anlaşılabiliyor. Bu döngüsel doğanın anlaşılamaması, kadınların kendi bedenlerinden uzaklaşmalarına, bedenlerinde meydana gelen değişimlerle birlikte ortaya çıkan iniş-çıkışlara uyumlanamayarak çeşitli sorunlar yaşamalarına neden olabiliyor.
Şaylan Yılmaz ile geçtiğimiz günlerde uzmanı olduğu “Ayurvedik Meme Bakımı” ve “Hormon Yoga Terapi” çalışmaları hakkında konuşmuştuk. Verdiği bu bakım hizmetlerine ve eğitimlerine ek olarak, kadınlarla ‘Menstrual Farkındalık Çalışmaları’ da yapan Yılmaz, birçok kadının dönüşümüne destek olan bu çalışmaların detaylarını bizimle paylaştı.
Şaylan Yılmaz’ın menstrual farkındalık çalışmaları, aldığı psikoloji temelli eğitimlere dayanıyor. Bu farkındalık çalışmaları, aylık döngüler süresince gerçekleşen fiziksel ve psikolojik değişimleri tanımayı ve bu değişimler sırasında, menstruasyonun farklı evrelerinde dengede kalabilmeyi, kadınların sezgisel taraflarıyla, iç dünyalarıyla sağlıklı bir bağlantı kurabilmelerini temel alıyor:
Menstrual döngü farkındalığı çalışmaları senin için neden önemli?
Menstrual döngülerin farkına varabilmek, kadının gücü dediğimiz o en derinde yatan, varoluşa dair olan bilgiyi yeniden uyandırabilmek için bir araç, o yüzden bu çalışmaları yapıyorum. Yaptığım atölyelerde aldığım geribildirimler, o akan gözyaşlarının ardında söylenen sözler, hep kadın olarak sahip olduğumuz o istersen vahşi güç de, istersen varoluş bilinci-farkındalığı de her neyse, onun korku, utanç duygularıyla aşırı bastırıldığını gösteriyor bana.
Döngülerine yabancı kalmak, bir şeyleri baskılamak nelere sebep oluyor kadınlarda?
Son atölyeye katılan kadınlardan birinin paylaşımıyla cevap vermek istiyorum buna. Dedi ki, “annem ilk regl olduğumda artık bir kadın olduğumu, şuna buna dikkat etmem gerektiğini söyleyip beni belli konularda uyardığında, ben kadın olmanın sadece bundan ibaret olduğuna inanmıştım.” Kadın olmak kendini gözden, dokunuştan, dedikodudan, sözden korumaktır gibi bir bilgiyle, sürekli bir korkuyla ve kendini açmak istiyorsan da onun vermiş olduğu utançla yaşamaktır gibi bir noktaya götürmüş bizi bu fark etmeden…
“Farkındalıktan sonra şifa süreci başlıyor”
İçsel çalışmalarda korkunun ve utancın en çok üreme organlarına biriktiğine ve buralarda çeşitli sorunlara neden olabildiğine dair bir bilgi var…
Çalışmaya katılanlardan bazıları kişisel gelişim niyetiyle geliyor ama çoğunun da fiziksel birtakım problemleri var. Dediğim gibi; polikistik over, miyom gibi sorunlar yaşayanlar geliyor, erken menopoz gibi regl döngüsünün uzun bir süredir olmayışı olabilir, ağrılı regl olabilir, çeşit çeşit ve oldukça sıkıntılı fiziksel sıkıntılar yaşayan kadınlar da geliyor. Yaptığımız bütün o derinlikli psikolojik çalışmalarda, o bastırılmış duygular yüzünden aslında hayatlarını, deneyimlerini nasıl gölgelerde yaşadıkları ve o gölgelerin aynı şekilde, senin de bahsettiğin gibi, rahimde, yumurtalıkta ya da memelerde, göğüs bölgesinde nasıl baskılandığı ortaya çıkıyor o baskılar çözüldüğünde.
Dikkati sorunlu yere getirdiğinde nasıl bir çözülme sağlanıyor?
Farkındalığın ışığına gelindiğinde, o bölgelerdeki fiziksel rahatlamaya ve yeniden vücudun içindeki aksayan şeylerin doğal ritmine geri döndüğüne şahit oluyoruz, çok büyüleyici bunu görmek… Tek yolun aslında farkındalıktan geçtiğini görmek çok büyüleyici. Dolayısıyla benim atölyeleri yaparken niyet ettiğim ve olduğuna da şahitlik ettiğim şey bu; kadınlar yeniden ve yeniden içlerindeki o yükselen sesi, o varolan gücü hatırladığı zaman, çok kısa sürede hizalanabiliyorlar içsel varlıklarıyla. Ve ona sahip çıktıklarında, karşılarındakiler ne derse desin, toplum ne derse desin, ayaklarının üstüne durup o içinde doğruyu hissettiği noktada ne zihinde şüphe kalıyor, ne de vücudunda fiziksel bir semptom kalıyor.
Ben menstrual döngülerimi sadece takip etmeye başladığımda bile birçok şeyin olumlu yönde değişmeye başladığını deneyimlemiştim. Sence bu farkındalığın etkisiyle neler oluyor?
Neler olmuyor ki! Yine workshop içerisinde bahsettiğimiz bir şey de bu. Sihirli bir değnek değecek ve bütün miyomlar ortadan kalkacak, bütün kistler yok olacak, püripak kesintisiz bir döngünüz olacak demek değil o farkındalık. Farkındalık demek, her ne oluyorsa onu görebilme yeteneği geliştirmek demek. Gördüğün şeye bakabilme cesaretiyle orada kalabilmek demek. Demiyoruz ki fark ettiğiniz her şey hemen değişecek, dönüşecek. Fark ettim ama hala onu yok saymaya devam ediyorsam, onun değişmesine ve dönüşmesine yardımcı olacak şifa alanını tutamayabilirim hala. Ama ne zaman ki fark ettiğimle kalıyorum, anlamaya çalışıyorum, o zaman değişim ve dönüşüm geliyor. Bu çalışmanın bütün özü aslında yeniden iletişim kurabilmek, kendimizle o bağı yeniden kurabilmek. Menstrual döngünün bize öğrettiği haritayı takip ederk döngünün içerisinde her değişen halimizle o bağı yeniden kurarak, hani o adet öncesi dönemindeki belki öfkeli halimizle, belki çok umutlu ve enerji dolu dönemimizdeki halimizle… bütün bu hallerin içinde kendimizle iletişim kurduğumuzda, her birinde güçlü olduğumuz ve gelişmesinde fayda olan farklı noktalarımızı görüyoruz. Ve o gördüğümüz noktalarla bağ kurduğumuzda, onlarla yeniden iletişim kurduğumuzda, onlar artık bize zarar veren şeylerden olmaktan çıkıyorlar.
Adet döngüleriyle ilgili yalnızca “ayda bir kanıyoruz”dan ibaret bir bilgi var gibi. Sen nasıl tepkilerle karşılaşıyorsun?
Bu atölyeye gelmeye niyet eden kişisel zaten uzun süredir belli sıkıntılardan dolayı bu yola çıkmış oldukları için, döngülerle ilgili belli bir farkındalıkla geliyorlar. Fiziksel olarak vücutta ne oluyor ne olmuyor diye araştırmış, doktor doktor gezmiş, mümkünse doğal yöntemlerle bunu tedavi etmeye çalışmış olanlar da geliyor. Ya da dediğim gibi, sadece kişisel gelişim niyetiyle veya kendiyle bağ kurmanın başka bir yolu olduğunu sezgisel olarak hissedip daha az araştırmayla gelen kişiler de oluyor. Ama bu araştırmalar yapılsın yapılmasın, katman katman menstrual döngünün içerisinde kendimize bakabileceğimiz üç farklı haritayı bize sunarak, bu duyguların ve döngülerin, kendimizi tanıma yolculuğunun içinde kaybolsak da, her defasında bize nerede olduğumuzu ve nasıl bir yolculuk yaptığımızı geri getirecek kıymetli haritalar sunuyor.
“Menstrual travmalar yaşıyoruz”
Nedir bu harita?
Soğan kabuğu gibi iç içe yerleşmiş, üç katmanlı bir sistemden oluşuyor. Birinci katman, menstrual döngünün via positiva ve via negativa olarak adlandırdığımız iki temel yaratıcı evresini anlamaktan oluşuyor. İkinci katman, dört mevsim döngüleri dediğimiz, aylık döngülerin içinde dört mevsim halini deneyimlediğimiz alanları anlamak. Üçüncü katman ise, menstrual döngü boyunca içincen geçtiğimiz içsel evreleri tanımlayabilmeyi ve bu evrelerden faydalanabilmeyi içeriyor.
Via pozitiva ve via negativa nedir?
Via positiva dediğimiz şey menstruasyonun bitimiyle başlayıp, hatta kanama dönemi içinde yavaşça filizlenmeye başlayıp, ta yumurtlamaya kadar gelen içimizdeki yeniden yaratma enerjisinin filizlenmeye başladığı, yapabilme, edebilme, kendimizi-irademizi ortaya koyabilme enerjisidir. Varoluşun maskülen yoludur aslında. Bunun var olması çok önemlidir çünkü bu aktif enerji, hayatta kendimizi ortaya koymamızı sağlar. Bunun devamında via negativa dediğimiz, yumurtlamadan menstruasyona kadar geçen süreç var ve bu da, ilk evrenin, via pozitiva’nın tamamlayıcısı olan zıt bir kuvvet olarak ortaya çıkıyor. Yavaşladığımız, içe döndüğümüz, ilk periyotta yaptığımızı neden yaptığımızı sorguladığımız, kısacası yaptığımız şeylerin bizim gönlümüze gerçekten hitap edip etmediğini tarttığımız bir kendimizle yüzleşme dönemidir via pozitiva da.
Aslında pozitif - negatif derken biri iyi biri kötü diye bir şey yok. Biri daha dışa dönük, biri daha içe dönük sadece…
Kesinlikle. Pozitif veya negatif dememizin nedeni, enerjinin yükselen ve alçalan yönünü tarif ediyor olmamız. İyi - kötü değil, iki tür enerjinin de var olması gerekir bir şeyin yaratılması için. Zaten toplumumuzda ve kadınlarda menstrual travma dediğimiz perspektif bozulmasının ve bütün bu yaşadığımız sıkıntıların temel nedeni bu. Via negativa’nın varlığını birinci olarak kabul etmemek, ikinci olarak neye hizmet ettiğini anlamamak, üçüncüsü bunu nasıl kullanacağını bilememek. İlk katman bunu anlattığımız, bunu içimizde deneyimlediğimiz pratiklerden oluşuyor. Eğer via negativa olmasa, biz şu anda yaşadığımız modern kültürün bizden beklentisini karşılamak üzere sürekli “daha iyisi, daha güzeli, en muhteşemi olmalıyım” şeklinde hayatlarımızı devam ettirip, sürekli yükselen bir ivmenin peşinde kendimizi tüketebiliriz; ki iş hayatında tükenen kadınlara olan şey de tam olarak bu.
Hiç içe dönmeye izin vermeden sürekli üretime odaklanınca dengeler bozuluyor…
Via negativa bu sürekli yükselen ivmeyi kesintiye uğratan ve “artık dinlenme vakti, artık yaptığını neden yaptığını düşünme vakti” diyen bir süreç. Sana hitap edip etmediğini, eğer etmiyorsa nasıl düzenlemeler yapman gerektiğini düşünme, hissetme, ayırt etme vakti deyip o ivmeyi yeniden aşağı indiriyor. Bu tabii ki kadınları başarısız, güçsüz, hatta bazen zavallı hissettirip, via negativa dönemini bir baş belasıymış, bir sorunmuş gibi algılamamıza neden oluyor. İşte menstrual travma dediğimiz şey, patriyarkal sistemin bize dayattığı bu perspektif bozulması tam da bu noktada başlıyor. Bunu fark ettiğin anda, hayır bu güçsüzlük değil diyorsun. Biri kendini iradeni ortaya koyabilme gücünü, diğeri kendi iç sesini duyabilme ve onu takip edebilme gücü. İki farklı güç var ortada. Eğer bu olmazsa kendini tamamen yakıp yok edebileceğin bir sonsuz bir gidişatı aslında fiziksel ve psikolojik sağlık açısından dengeleyebilmek demek bu. Olmazsa olmaz bir şey. Yoksa bizim olmayan hayatları yaşadığımız bir kısır döngünün içinde sıkışıyoruz.
Çalışmanın ikinci katmanında neler üzerinde duruluyor?
Birinci katmanı çalışırken via pozitiva ve via negativa evrelerini anlamayı içeren teorik bilgiyi paylaşıyorum. Psikosomatik çalışmalar dans, resim, ifade ve şahitlik de bu sürecin bir parçası. İkinci katmansa, dört mevsim dediğimiz ikinci bir harita. Yükselen ve alçalan enerjiyi daha net kavramamıza yardımcı oluyor. Yükselen enerji, aslında ilkbahar ve yazdan oluşurken, alçalan enerji ise sonbahar ve kıştan oluşuyor. Nasıl ki doğada ilkbaharda tohumlar atılıyor, belli bir süre sonra tohumlar filizlenmeye çiçeklenmeye başlıyor, meyveye dönüşüyor… kadının döngüsü de böyle işte.
Neler oluyor bu mevsimler sürecinde?
Menstruasyon çıkışında yavaş yavaş “evet kendimi buldum, enerjim yükseliyor” diye yavaş yavaş hayatın içine adım attığımız, bu enerjiyi yükselttikçe atılacak adımları daha net gördüğümüz, en son yumurtlama döneminde belki artık sahne alacak kadar olgunlaştığımız bir genel örüntü bu. Sonbahar evresine girdiğinde ise kadının enerjisi yavaş yavaş azalmaya başlıyor, yapraklar dökülmeye başlıyor ve artık o ortaya koyduğun meyveyi toplamanın, bazısının sağlıklı bazısının çürük olduğunu fark etmenin, daha sağlıklı meyveler almak için bir sonraki baharda neler yapabişleceğini gözden geçirmenin zamanı. Adet öncesi dönemde hani o kafa konuşmaları var ya, işte onların ortaya çıktığı… görünüşte hiçbir yaprağın çiçeğin meyvenin kalmadığı, artık kadının dinlenmeye ihtiyaç duyduğu ve en derindeki, en kökündeki güce geri çekilip orada, kendi içinde dinlendiği bir süreçtir. Ve o dinlendiği yerden yeniden tohumlar saçılmaya, filizlenmeye başlar, çiçekler açar ve döngü tekrar tekrar, devam eder. Dört mevsim döngüsü dediğimiz işte bu.
Bu evreleri anlamadığımızda, yükselen ve alçalan enerjimize de anlam veremiyoruz…
Biz bir bahar mevsiminde neyi ektiğimizi fark edersek, sonbahar mevsiminde de neyi nasıl toplayacağımızı fark edebiliriz. Ama ilkbaharda ektiğimizin hiç farkında değilsek ve hayat boyu böyle gidiyorsak, o zaman adet öncesi döneme geldiğimizde neyi toplayacağımızı bilemediğimizden hayatımızda bir boşluk hissi oluşabilir. Ve her menstruasyona girişimizde yeniden ve yeniden egodaki o kırılmayla birlikte oradan çıkmak bile istemeyebiliriz, bundan sonra hayatımda ne yapacağımı bilemiyorum da diyebiliriz.
Sonra adet öncesi dönemde de sendromlar ortaya çıkıyor.
Evet! Çünkü bu kanama öncesi dönem sonbahardan kışa geçiştir, bütün o yaptığın ettiğin her şeyi geride bırakıp tapınak dediğimiz o içsel varlığımızın içeride var olduğu ve üçüncü katmana bizi getiren yerin kapısıdır adet öncesi dönem.
“İç sesimizi duymayı keşfediyoruz”
Mevsimsel ikinci katmanı da anladıktan sonra üçüncü katmana geliyoruz…
Birinci katman via pozitiva-negativa döngüsü, ikinci katman dört mevsim döngüsü, üçüncü katmansa menstruasyonun, yani tapınağın kendi içindeki beş odayı anlamaktır.
Döngünün içerisindeki evreler neler?
Regl olmadan önceki zaman, o zihnin içerisindeki her çeşit ve birbiriyle çelişkili o konuşmaların geçtiği anlar, aslında tapınak kapısında görevli olan eşik muhafızının bizi içten içe sorgulamaya yönlendirmesidir…
Yeni döngüye hazır mısın diye sorması…
Her şeyi bırakmaya hazır mısın? Tapınağın içine elimizi kolumuzu sallayarak giremeyiz, oraya belli bir tavırla belli bir zihin yapısı ile girmeliyiz. Nasıl ki kilisede çan çalar, camide ezan okunur, o bizim pms döneminde zihnimizde ortaya çıkan o kaotik hisler, dış dünyaya odaklanamayacak kadar bizi zorladığını hissettiğimiz hisler aslında tapınağa gelme vaktinin bize işaretleridir. Kadınlar olarak o sesi duyduğumuzda içe dönebildiğimiz bir dünya yaratabilmek için paylaşıuyorum aslında ben bunu. Gerçekten o sesi duyduğunuzda ve içe dönemediğinizde, bu sefer iş hayatında gergin olmaya başlıyoruz, ev hayatında eşimiz bize yanaşmasın diye bilinçaltında kavga çıkarmaya çalışıyoruz…
Ve bütün bunlardan adet olmak üzere olmanı sorumlu tutuyorsun…
Onu bir sıkıntı kaynağı olarak görmeye başlıyorsun bu sefer! Oysa sonbahardan kışa geçiş dönemindesin, elbette biraz durman, durulman gerekebilir…
Peki ‘menstruasyonun beş odasını’ nasıl tanımlıyorsun?
İlk oda, ayrılma evresi. Henüz regl olmamışsındır ama kapıdaki yargıç tarafından kendinle yüzleşmeye tabi tutulmuşsundur. Ve zihninin içindeki en kaotik, bedenindeki en gergin dönemi yaşıyor olman bir rastlantı değildir. Çünkü burada seni sarıp sarmaladığını, desteklediğini hissettiğin her türlü enerji geri çekilmiştir ve diyelim ki bir anne seni bir yamaçtan aşağı atıvermiştir ve serbest düşüştesindir. Burası hayattan, ben şöyleyim böyleyim demekten, çoluğum çocuğum var, sorumluluklarım var dediğin yerden ayrıldığın noktadır. Bu evre, birçoğumuz için zorlayıcı olabilir.
İkinci oda ise teslimiyet odasıdır. O serbest düşüşün yumuşak bir şekilde zemin bulduğu, ilk kanamanın, ilk damlaların geldiği zemindir burası ve yeniden seni yuvadan attığını hissettiğin annenin o tatlı yeniden kucağa alış halini hissettiğin yerdir. Ve teslimiyet dediğimiz şey bütün o “hayır o ben değilim”ler, bütün o panik ve telaşlar kendini yumuşaklığa bırakır. Artık hiçbir şeyin önemi yoktur, o hormon seviyeleri, oksitosini yükseltmeye başlamıştır ve dolayısıyla onun da yardımıyla sen kendi içine artık teslim olabilirsin.
Üçüncü oda, şifa odasıdır. Bunların hiçbiri bir gün sürer, iki saat sürer diye bir şey yok. Bazen teslimiyet o kadar uzun sürer ki.. bazı kadınlar o teslimiyet sürecini yaşayamadıklarından şifa odasını es geçip tekrar menstruasyon bitiminden hayata başlarlar ve yeniden, şarj olmamış bir şekilde yeni döngülerine devam ederler.
“İhtiyaçlarımızı takip etmeyi unutuyoruz”
Menstruasyon evrelerini fark edemediğimizde enerjimizi de doğru kullanamıyoruz belki.
Bu aşamaları sağlıklı bir şekilde geçiyor olmalıyız. Teslim olabildiğimizde ancak üçüncü oda olan şifa odasının kapısı açılır diyoruz. Teslim olabilmenin yolu da aslında menstrual döngü çalışması sırasında senin demin bahsettiğin ‘charting’ (döngüleri takip etmek), ikincisi de o evrelerde kendine dinlenecek alanı zamanı açabilmek. Çünkü hala hayatın içinde senden talepler devam ediyorsa, hala işle güçle ilgilenmek zorunda kalıyorsan, hala çocuklar etraftaysa…
O kırmızı çadıra gitmiyorsan…
Ya da gitmen gerektiğinin farkında değilsen! Maalesef çoğunlukla olan bu. Sürekli zihin hala aktif, tıpkı doğumlarda olduğu gibi, zihin aktif kaldığında, bedene yönelmek olmuyor, teslimiyet hali oluşmuyor. Teslimiyet ve bırakış olmadığında, senin kendinle bağ kuracağın o en derindeki merkeze ulaşacağın kapıları bulamıyorsun.
Şifa odasından devam edelim…
Teslimiyet kapısından geçip işte o kendi özüne oraya ulaşabildiğin bir yerdir orası. Her zaman var, hepimizde var. Ama menstruasyon anında oraya ulaşım çok daha kolay. Ovülasyonda mesela dikkatimiz sürekli dışarıda, çünkü enerji hep dışarıya doğru. Böyle olunca, o içimizdeki yerle bağlantı kurmak için kolayklaştırıcı bir ortam yok. Ama burda hazır kolaylaştırıcı bir ortam varken, hormonlar ve enerjetik yapı itibariyle, ondan faydalanabilmek gerekiyor. Ve şifa odasına vardığımızda yaptığımız tek şey, kendimizi o enerjiye bırakmak, içimizden akışına bırakmak, kanın içimizden toprağa-doğaya akışına bırakmak ve bunu bir şekilde topraklanma gibi kabul etmek. Tamamen orada beslenmek. Hani olur ya, üniversitede hafta sonu eve gidersin annen seni besler, tam öyle bir şey. Toprak ananın, doğa ananın kucağındasın orada. Ve ancak o şifa odasında kendini bırakabildiğinde dördüncü faz başlar: vizyonlar. Ben kimim? Hayattaki amacım ne? Ve ben şu anda yaşadığım bu düzenekte, bu hayatta kendime hitap eden bir şekilde yaşıyor muyum? Burada bu sorulara cevap arayıp hemen ayağa kalkmak istemek yine via pozitiva enerjisidir. Onu fark etmek gerekir…
Sonuçta bu her ay yaşanan bir döngü ve her ay kendinle ilgili bir güncelleme gibi düşünüyorum ben bunu…
Kendi kişisel farkındalığıyla ilgili çok derin çalışmalar yapan kişiler için bu böyle. Belli konular ve niyetler üzerinde çalışmak için kullanılabilir. Ama hayatı boyunca bu sorgulamayı yapmamış, kendi hayatını yaşamamış, çocukları, kocası için, toplumda cici kız olmak için yaşamış kişilerde külli bir değişime de neden olabiliyor, ki eğitimlerde olan şey bu. O menstruasyon sıkıntıları yaşayan, yumurtalıklarda, rahimde çeşitli sıkıntılar yaşayan kişiler de o kendisiyle ne kadar yakın yaşayıp yaşamadığını sorguladığında çatlıyor zaten hikaye. Ondan sonra zaten katman katman sistemi öğrendikten ve içinde içselleştirdikten sonra, her ay bir yönünü keşfediyorsun.
Çalışmanın şifası da burada ortaya çıkıyor.
Menstrual döngü farkındalığı o yüzden psikolojik ve kişisel gelişime hizmet eden bir çalışma. Vizyonlar kapısında yaptığımız tek şey alıcı olmaya devam etmek, hemen orada aldığımızı zannettiğimiz içimizde uyanan sezgilerle aksiyon almamak. Burada resim çizebilirsiniz, not alabilirsiniz, dans edebilirsiniz, bir şekilde alıcı olmaya ve o kodları hissetmeye devam edebilirsiniz, rüya görebilirsiniz, günlük tutabilirsiniz… ve ancak beşinci faz, yönlendirmeler evresine gelindiğinde, dördüncü fazda aldığınız vizyonlar dile gelmemiştir. Çünkü oksitosin hala yüksektir. Bunu hemen aksiyona geçerek bozmamak bizim niyetimiz. Sonuna kadar kalmak kalmak ve sonunda oksitosin seviyesi düştüğünde, son odaya geçildiğinde, hayata dönüş başladığında, ifade bulmaya kendiliğinden başlar o hisler. Buna da yönlendirme odası diyoruz. O vizyonlar odasında tam anlatamadığımız hisleri tanımlayıp, oradaki tohumları ilkbahar döneminde ekersin. Böylece, üç katmanlı haritamız tamamlanmış oluyor. Ve hayatta herhangi bir konuda karar alırken, bir karar verdiğinizde kendinizi yargılarken, bir aşkın peşinde ayaklarınız yerden kesilmişken… kendinizi bu haritaların içine oturttuğunuzda “ha ben şimdi yumurtlama dönemindeyim, bu yüzden tam gaz gidiyorum ama bunun sonbaharı da var, acaba o evre geldiğinde ben bu ilişki ya da yaşadığım bu şey hakkında nasıl hissediyor olacağım?” farkındalığı geliyor. İllüzyonu farklı açılardan görüp daha sağlıklı değerlendirmeye yardımcı oluyor.
Aslında karar vermek için kendi içine danışmanın en pratik yolu gibi gözüküyor bu…
Menstrual döngü farkındalığı, kadının kendi varlığıyla iletişim kurma kanalını yeniden hatırlamasına, yeniden canlandırmasına ve o bağı güçlendirmesine yardımcı olan bir pratiktir. Yalnızca kadınlara hastır çünkü ay boyunca hormonel dalgalanma nedeniyle değişen kadındır. Osho da bunu söyler zaten, “aydınlanmak istiyorsan önce bedenden başlayacaksın. Çünkü senin yaşam aracın budur.” Erkekse erkek bedenini tanıyacak, kadınsa kadın bedenini tanıyacak..
Ki kadın bedeninde hiç durmadan olup biten bir döngü bu…
Dolayısıyla o bedeni, bedenin döngülerini anladığınızda, bunun duygulara, ruha, zihne etkisini fark ettiğimizde o zaman çalışabilecek alanı görmeye başlıyoruz.
**
Şaylan Yılmaz’ın menstrual döngü çalışmalarını içeren atölyeleri, şimdilik iki gün – sabahtan akşama olacak şekilde düzenleniyor. Şaylan ayrıca ilerleyen zamanlarda üç ya da beş günlük kamplar-inzivalar şeklinde de etkinlikler düzenleyip bu konuda derinlemesine çalışmalar yapmak isteyen kadınlara ulaşmayı hedefliyor. Çalışan kadınlara da, adet döngüleri yeni başlamış olan genç kadınlara da ulaşmayı hedeflerken, içsel ihtiyaçlarını fark edebilen ve bu ihtiyaçlara yönelik düzenlemeleri talep edebilen kadınların olduğu bir dünya hayalini paylaşıyor.
Atölyeleri takip etmek ve daha detaylı bilgi almak için Şaylan’ı facebook’ta takip edebilirsiniz.
Keyifli sohbetimizi yine onun sözleriyle tamamlıyorum: “Her kadın kendi içsel tapınağının sesini duyabildiği, oraya dönmeyi özgürce seçebileceği ve ailesinin, dostlarının, iş dünyasının da onu bu süreçlerde destekleyebileceği bir dünya kurmak niyetiyle… şifa olsun!”
Röportaj: Duygu İslamoğlu
YORUMLAR